bildirgec.org

quentin tarantino hakkında tüm yazılar

From Dusk Till Dawn

fckmeimfamous | 16 June 2008 12:54

Gecko (bir tür kertenkele) Kardeşler’in kaçış hikayesini anlatan Robert Rodriguez‘in (El Mariachi, Desperado, The Faculty, Sin City, Planet Terror)kaçıncı filmi olduğuna henüz karar veremediğim “Günbatımından Şafağa“, “gore” türüne getirdiği yeni solukla en iyi filmlerim arasında yer alıyor.

From Dusk Till Dawn filminin posteri
From Dusk Till Dawn filminin posteri

Filme döneceğiz, öncelikle yönetmen ve “kast”ı anlatmak lazım.
George Clooney ve Quentin Tarantino‘yu Seth ve Richard Gecko adlı iki suçluyu oynarken gördüğümüz filmde, peder olmaktan sıkılmış ve Tanrı’ya inancını kaybetmiş olan aile babası Jacob Fuller rolünde de Harvey Keitel‘ı görürüz. Jacob’ın iki de çocuğu vardır: Kate Fuller (Juliette Lewis) ve Scott Fuller (Ernest Liu). Striptizci/Zombi rolünde de Salma Hayek‘i mükemmel bir isimle izleme şansına sahibiz: Santanico Pandemonium. Yan rollerde ise Kelly Preston ve Rodriguez’in olmazsa olmazı Danny Trejo bulunmakta.

“Sin City 2” geliyor!

queennothing | 09 June 2008 15:22

Cannes Film Festivali’nde Robert Rodriguez’e ödül kazandırmış olan Frank Miller’ın aynı adı taşıyan çizgiroman serilerinden uyarlanan “Sin City” filmi, seriyi devam ettiriyor.

1957 doğumlu Amerikalı çizgiroman yazarı Frank Miller, küçüklüğünden beri korku, gerilim içerikli çizgiromanlara meraklıydı. “300”den de tanıdığımız Miller’ın “Sin City” serisini (“Sin City: Booze, Broads and Bullets”, “Sin City: A Dame To Kill For”, “Sin City: Family Values”, “Sin City: Hell and Back”, “Sin City: Just Another Saturday Night”, “Sin City: Silent Night”, “Sin City: That Yellow Bastard”, “Sin City: The Babe Wore Red and other stories”, “Sin City: The Big Fat Kill”) sinemaya uyarlamak isteyen yönetmenlerden enteresan teklifler aldı. 12. teklifin sahibi Robert Rodriguez, onayı alan isim oldu ve serinin ilk filmini Quentin Tarantino ile birlikte çekti.

Pulp Fiction

queennothing | 07 June 2008 20:19

Film kritikleri, kullanıcı yorumları, anket soruları, Türkiye ve dünyadaki “sinema” anlayışı, Quentin Tarantino ve onun paha biçilmez “Pulp Fiction”ı. İnternetin en büyük film portalı “IMDb” (Internet Movie Database) kullanıcılarının verdiği oylarla 10 üzerinden 9’a yakın duran sinemanın kilometre taşlarından biri “Pulp Fiction”. 1994 yılının ganster Travoltasıyla; Samuel L. Jackson’ın 9 milimetrelik silahıyla, Uma Thurman’ın kısa ve kahküllü saçlarıyla, Bruce Willis’in Bora Boracasıyla, Tarantino’nun yönetmen koltuğunu ‘şifreli taht’a çeviren karışık bir film “Pulp Fiction”.

Reservoir Dogs (Rezervuar Köpekleri)

queennothing | 05 June 2008 09:40

1963 doğumlu Amerikalı yönetmen Quentin Tarantino, 1987 yılında ilk yönetmenlik denemesi “My Best Friend’s Birthday”den sonra 1992 yılında “Reservoir Dogs” ile sinema dünyasına gerçek anlamda “yeni bir tat” getirdi.
Pulp Fiction”, “Natural Born Killers”, “Death Prof”, “Jackie Brown” gibi sinema dünyasında ‘kült’ olmuş filmlerin arkasındaki başarılı isim Tarantino, kimilerine göre bir “dahi”; kimilerine göre ise “anlamsız filmlerin yönetmeni”.

Çeşitli film festivallerinde toplam 6 ödül kazanan “Reservoir Dogs”, ‘90’lı yılların başında amatördüm’ diyen Tarantino’yu izleyicilerin gözünde haksız çıkarıyor.
Joe Cabot, işlerini oğlu Eddie ile birlikte yürüten ünlü bir mafya babasıdır. İsrail’e gidecek fazla miktarda elmasların bulunduğu mağazayı soymak için oğlu Ed’in de bulunduğu 6 kişilik bir ekip oluşturur. Joe’nun en önemli kuralı, işin büyük bir gizlilik içinde gerçekleşmesidir. Bu yüzden ekipteki herkese gerçek isimlerini kullanmayı

yasaklar ve onlara birer lakap takar;
Mr. White” (Harvey Keitel), “Mr. Orange” (Tim Roth), “Mr. Pink” (Steve Buscemi), “Mr. Blonde” (Michael Madsen), Quentin Tarantino’nun canlandırdığı “Mr. Brown”. Sadece oğlu Eddie Cabot (Chris Penn) kendi ismini kullanabilecektir.

Rezervuar Köpekleri” adlı altı takım elbiseli adamın, büyük bir ‘profesyonellikle’ planladıkları soygun işine, polis baskını engel olur. Bu baskınla, ekipte bir ‘köstebek’; yani polis olduğunu anlarlar. Sığındıkları depoda ‘aralarındaki polisin kim olduğunu’ anlamaya çalışırken yaşanan trajikomik olaylar, vazgeçilmez Tarantino diyalogları ve her anı sürprizli geçen aksiyon sahneleriyle bir “suçlu-polis” filmi.

Tarantino’dan 2010 müjdesi; “Inglourious Basterds”

queennothing | 16 May 2008 15:30

1963 doğumlu Amerikalı ünlü yönetmen Quentin Tarantino, bugüne kadar ‘kült’ olmuş filmleriyle, sinema severlere yeni bir bakış açısı kazandırdı.
Pulp Fiction“, “Reservoir Dogs“, “Kill Bill v1” ve “Kill Bill v2” gibi filmlerle hayata, kadere, kadınlara, aşka bakışını farklı bir dille anlatan Tarantino, 2007 yılında yazıp yönettiği “Death Proof“tan sonra çekimlerine başladığı “Inglorious Bastards“ın 2010 yılında sinema severlerle buluşacağını müjdeledi.

Yönetmen, yani yöneten insan

Razielz | 16 May 2008 14:43

Film izlemeyi aklımızdan geçirdiğimiz zaman yapabileceklerimiz arasında : sinemaya gitmek, cd-dvd’den izlemek, internetten indirmek veya tv’den izlemek gibi seçenekler bulunmaktadır.
Evde otururken canımızın sıkıldığını hissettiğimizde televizyonu açıp, kanallar arasında zapping yaparken denk gelen herhangi bir filmi izleyebiliriz veya önceden tv dergilerinden gördüğümüz bir filmi bekleyip izleyebiliriz.
Evde tv’den film izlemek açıkçası benim yıllardır yapmadığım bir şey, çok severek izlediğim tv-dizilerini bile artık tv’den izlemiyorum. Reklam arası, tv’nin ses kalitesi, çevre şartları (çoluk çocuk, anne, baba, misafir) gibi engelleyici faktörlerden dolayı evimde film veya dizi izleyeceğim zaman bilgisayarıma yöneliyorum. Güzel bir ses sistemi, büyükçe bir monitor, kaliteli görüntü(DVD, HD) ve yüksek hızlı internet(veya cd-dvd’ler) yeterli oluyor.
Ama sanıyorum çoğunuzun bana katılacağı gibi film izlemenin en zevkli yeri sinemadır. Atmosfer, ses sistemi, dev ekran, patlamış mısır (içimde her ne kadar yiyenleri öldürme hissi doğursa da), bileti ikiye bölen eleman, fenerle yer gösteren eleman sinemada film izleme keyfini artırır. Aslında şimdiye kadar kısaca anlattıklarım çok farklı bir konu olarak yazılabilir, işlenebilir ama benim değinmek istediğim konu biraz daha öncesine dayanıyor.
Film izlemeye karar verdikten sonra ilk aşamayı geçmiş bulunmaktayız, ikinci aşamada ise (ki en önemli aşamadır kendileri) izleyeceğimiz filme karar vermek.
Karar verdikten sonrası malum ama filmi seçerken neye göre seçiyoruz?
Bazılarımız oyunculara göre, bazılarımız son çıkan filmleri, başkaları filmlerin ratinglerine bakarak seçerler. Peki siz hangisine göre izleyeceğiniz filmi seçiyorsunuz? Bu faktörlerin biri veya hepsi etkili olabilir tabi ama çok önemli başka bir faktörü daha eklemek istiyorum: Yönetmen.
Bazılarımız için en önemli etkenlerden biri olan yönetmen kriteri bazıları için hiçbir şey ifade etmeyebilir.

Düello – Sukiyaki Western Django (2007) – eleştiri

pillidarko | 29 April 2008 15:26

Takashi Miike‘yi bilenler bilir. Hatta bazılarıonu dünyanın en manyak yönetmeni olarak nitelendirir. Çünkü Miike filmlerinde türleri iç içe geçirip, alabildiğine uçar. Eğer David Lynch izledim aklım karıştı diyorsanız bir de Miike’nin Gozu‘sunu deneyin derim.

Tür çorbası aşçısı Miike’nin bu seferki çorbası Japon işi bir western. Western türü çıktığı topraklar ve dayandığı tarih itibariyle olabildiğine Amerikan bir tür ve bu yüzden bir Japon western’inin düşüncesi bile ilginç. Spagetti Western türüne nazire yaparak bir Japon yemeği olan Sukiyaki‘yi filmine isim yapmış Miike. (Daha önce sinepil’de şu şekilde yer almıştı.)

Sin City (Günah Şehri)

geppetto | 22 April 2008 12:54

Sin City
Sin City

Frank Miller‘ın aynı isimli çizgi romanından uyarlanan film; kendini bir hilkat garibesi olarak düşünen buna karşın oldukça güçlü hatta yenilmez bir sokak savaşçısı olan gizli romantik Marv, özel dedektif Dwight, çabalarının yetersiz kalacağını bilse de, pislik yuvası haline dönmüş olan şehri temizlemeye çalışan idealist, gözü pek polis memuru Hartigan ve onların maceralarını anlatıyor. Olaylar asıl ismi Basin olan fakat her türlü suçun vaka-i adiyeden sayılması nedeniyle “Günah Şehri” diye anılan hayali bir mekanda geçmektedir. Marv ve Dwight alışageldiğimiz “kahraman” tiplemelerine tam olarak uymasalar da alıştığımız gibi kötü adamlara karşı amansız bir savaş vermekteler. Hartigan ise bataklıkta açan bir çiçek misali dürüst ve namuslu birisidir. Bu üç kahraman, gücünü farklı kuvvetlerden almaktadır.Marv intikam, Dwight merhamet ve aşk, Hartigan ise dürüstlük. Film, bir çok çizgi roman uyarlamasından beklenen, izleyicide “çizgi roman okuyor hissi bırakma” tekniğini son derece başarılı bir şekilde kullanmış hatta bu hissin uyanması için bazı şeylerden feragat bile etmiştir. Buna en iyi örnek olarak da filmin büyük bir çoğunluğunun siyah-beyaz olmasını verebiliriz. Bazı renkleri kullanarak olaylara ve kişilere harika vurgular yapılmış ve o sahnenin seyircide farklı etkiler bırakması hedeflenmiştir. Bu iş için özellikle kırmızı, yeşil ve sarı renkler kullanılmıştır.

Zeki Demirkubuz Türk sinemasının QuentinTarantino’sudur

stickman | 21 August 2007 08:36

Geçen akşam aldığım filmlerden biri olan yazgı‘yı dün gece izlerken düşmanımın bile başına gelmesini istemediğim bir olayla karşılaştım. 2. cd bozukdu, hiç açmıyordu. Film izlerken insanın başına gelebicek en kötü şeylerden biri. O sinirle küfürümü edip, yarın değiştiririm diyerek sinirli sinirli uyudum. Filmi aldığım yere gittiğimde adam suçu hemen başkasına attı;

-ya bunu kesin bizim eleman çekmiştir, benim çektiğim tıkır tıkır çalışır…

dedi ve yeni bir tane çekti bana. Cd çekilirken bizde film üzerine ufak bi sohbet ediyoruz.

-Zeki Demirkubuz filmlerini seviyosun galiba?

-yok tanımıyorum, bu filmde Engün Günaydın’ı izlemek için aldım.
-diğer filmlerini de şiddetle tavsiye ederim, Zeki Demirkubuz filmlerinde biraz argo çok kullanır, şiddet çok kullanır ama müthişdir filmleri, çok farklı bir bakış açısı var…
-hımm…öyle mi?
-diğer filmlerinide mutlaka izle yani şunu diyim sana, Zeki Demirkubuz Türk sinemasının Quentin Tarantino’sudur
-peki, hayırlı işler…

Zeki Demirkubuz-        Quantin Tarantino
Zeki Demirkubuz – Quantin Tarantino

bu gece filmin kalanını da izledikten sonra karar vercem, bu kadar ısrar ettiğine göre vardır bişey…