Geçen akşam aldığım filmlerden biri olan yazgı‘yı dün gece izlerken düşmanımın bile başına gelmesini istemediğim bir olayla karşılaştım. 2. cd bozukdu, hiç açmıyordu. Film izlerken insanın başına gelebicek en kötü şeylerden biri. O sinirle küfürümü edip, yarın değiştiririm diyerek sinirli sinirli uyudum. Filmi aldığım yere gittiğimde adam suçu hemen başkasına attı;-ya bunu kesin bizim eleman çekmiştir, benim çektiğim tıkır tıkır çalışır…dedi ve yeni bir tane çekti bana. Cd çekilirken bizde film üzerine ufak bi sohbet ediyoruz.-Zeki Demirkubuz filmlerini seviyosun galiba?
-yok tanımıyorum, bu filmde Engün Günaydın’ı izlemek için aldım.-diğer filmlerini de şiddetle tavsiye ederim, Zeki Demirkubuz filmlerinde biraz argo çok kullanır, şiddet çok kullanır ama müthişdir filmleri, çok farklı bir bakış açısı var…
-hımm…öyle mi?-diğer filmlerinide mutlaka izle yani şunu diyim sana, Zeki Demirkubuz Türk sinemasının Quentin Tarantino’sudur
-peki, hayırlı işler…

Zeki Demirkubuz-        Quantin Tarantino
Zeki Demirkubuz – Quantin Tarantino

bu gece filmin kalanını da izledikten sonra karar vercem, bu kadar ısrar ettiğine göre vardır bişey…izledikten sonra edit:(film hakkında bilgi içerir)
yemişim Tarantinosunu, ne biçim film bu, hiçbir yere varmıyor. Engin Günaydın’ın sahnelerine gülmekten başka hiç bi tad vermedi. Acayip sıkıcı bir adam Musa karakteri. İlk başta kendime benzetmiştim biraz, hiç birşey umrunda değil filan sonra adam abarttı. Hele savcıyla konuşma sahnesi sıcak suyun içinde boğularak ölmek gibi birşey. 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra idam cezasından kurtulup kendisini aldatan, iftira atan ve kimden olduğu belirsiz bir çocuğa sahip karısının yanına geri dönüp oturup kanepeye sütlü kahve içiyor. Engin Günaydın’ı farklı bir rolde görüp gülmek istiyorsanız izleyin, ya değilse sakın…vakit kaybı