bildirgec.org

stickman

11 yıl önce üye olmuş, 11 yazı yazmış. 22 yorum yazmış.

Şebnem ve dondurma

stickman | 17 September 2007 09:57

Güneşli bir hava, zaferde yürüyorum. (zafer:konyanın en işlek yerlerinden biri) Bir berber dükkanına giriyorum; bir berber bir berbere naber birader demiş diyorum. Şaka şaka. Dükkana giriyorum, etrafa bakıp çıkıyorum. Yürümeye devam ederken karşıma psikopat arkadaşım Şebnem çıkıyo ve yanında da kısa saçlı, kırmızı tişörtlü sert bakışlı tanımadığım ters biri var. El sıkışıyorum ikisiylede ve içten bir -merhabaaa… diyorum.

Beraber yürümeye başlıyoruz. Şebnem dondurma alıyor. (bir gece önce dondurma muhabbeti yapmıştık) Bana da getiriyo bi külah. Ama istemem ben bunu, ötekinden isterim ben, sevmiyom bunu diyorum ve almıyorum. Tesadüf o ki, o anda karşımıza dondurma satan bir seyyar satıcı çıkıyor. Çok enteresan ve ilginç bir seyyar satıcı, tuhaf bir görünümü var. Sade dondurma istiyorum. Adam iki saat veremiyor, kızıyorum. Sonra bir dondurma veriyorki, 5-6 külaha koyulcak dondurmayı 1 külaha koymuş, çikolatalı ve sade karışık, birde mıncık mıncık edip kıvırıyo dondurmayı. Sinirleniyorum, ben sade istemiştim yaa diyip, verip parayı gidiyorum.

Bir düğün ve Prison Break 3. sezon bölümleri

stickman | 14 September 2007 16:17

Rüyamda anneannemin evinde açıyorum gözlerimi. Eve fazladan bir iki oda eklenmiş ve bizim eski evin mutfağı buraya taşınmış. Evi dolaşmaya başlıyorum. Odanın birinde bir gelin (evet baya bildiğiniz beyaz gelinlikli gelin) ve etrafında 4-5 kişi toplanmış. Tırsıyorum biraz bir kaç adım geri çekiliyorum. Tam arkamı dönüp gitcem ki uzun zamandır görmediğim ve kendisinden pek hazetmediğim dayımın kızıyla karşılaşıyorum. Yerde oturmuş garip hareketler ve mimikler yapıyor. Bir an önce bu ortamdan uzaklaşmaya çalışırken kendimi anneannemin salonunda yapılan bir düğünün içinde buluveriyorum. Düğünlerden nefret ettiğim için hemen gitmeye çalışıyorum ama beni durdurmak için damat her kimse onda benim fanatiği olduğum dizi Prison Break’in 3. sezon bütün bölümlerinin olduğunu söylüyorlar. Çok seviniyorum hemen istiyorum. Teyzem cdleri buzdolabından çıkarıp veriyor bana ve çabuk çek bunları diyor. Hemen buzdolabının altından harici dvd rw mı çıkarıp cdleri takmaya başlıyorum. Ama cdler o kadar karışık sıralanmış ki hangi cd hangi bölüm belli değil. Cdlerin üzerinde saçma sapan şeyler yazıyor. Damat ve arkadaşları çabuk çek falan gibi bişeyler zırvalıyorlar. Sinirleniyorum. Apartmandaki çocukların apartmanın içinde maç yapmasıyla uyanıyorum, rüya bitiyor.

Irak’tayım

stickman | 14 September 2007 10:48

Bu gece bazı kişi ve kişiler tarafından uyutulmadığım için yeni bir rüya göremedim. O yüzden bir kaç ay önce gördüğüm bir rüyamı yazcam.

Irak’tayım. Iraklı bir ailenin evinde. Evde koltuk falan filan hiç birşey yok. Anne,baba ve 4-5 tane çocukla birlikte oturuyoruz. Akşam saatleri, perde açık ve ben dışarıya bakıyorum. Birden Amerikan askerleri etrafta toplanıyor. Çatışma filan olcak sanıyorum hemen perdeyi çekip yere yatın filan diyorum evdekilere. Biraz süre geçtikten sonra perdeyi aralayıp bakıyorum. Askerler karşıdaki eve girecekler. Zenci bir amerikan askeriyle gözgöze geliyorum. Hemen perdeyi kapatıp saklanıyorum. Asker gelip cama tıklatıyor eliyle, gidip açıyorum ve bana ingilizce birşeyler söylüyor. Bende hemen;

-ay dont andırsitent, sori…

diyorum ve perdeyi kapatıyorum…

Burcu? ne arıyosun sen rüyamda?

stickman | 13 September 2007 13:10

Burcu? ne arıyosun rüyamda? hemde bu kadar büyük bir rolde, şaşırttın beni. Efendim Burcu internetten tanıştığım melek gibi bir insan, rocker bir insan, hani benim karakalem portresini çizdiğim amy lee varya ona benziyor biraz.

Velhasılı kelam ben eski mahallemizde bisiklet sürerken bi bakıyorum ki Burcu’da bisiklet sürüyor. Hemen gidiyorum yanına. Türk’üm ya, ilk önce bisikleti üstüne sürüyorum tabi şaka olarak. Neyse, beraber bisiklet sürmeye başlıyoruz. O sırada bizim mahallede ilginç şeyler oluyor tabi. Mahalledeki evlerden birinde beyaz tipi olan zenci bir çocuk görüyorum. Bana pencereden bakıp arapça birşeyler söylüyor. Anlamıyorum. Ne tesadüfdür ki taaa çocukluk arkadaşım Kemal’de orda. Ondan yardım istiyorum ne söylüyor bu çocuk diye, o da bilmiyor. Dikkat ederseniz çocuğun tenini sorgulamıyoruz, yani ne iş bizim mahallede zenci çocuk, ırkçılık yok bizde 🙂 dediklerini anlamaya çalışıyoruz.

çok fazla insan var bu gezegen üstünde

stickman | 07 September 2007 13:22

Bazen dünyada bu kadar çok insan yaşadığına inanamıyorum. İnanasım gelmiyor. O kadar fazla insan, o kadar farklı hayatlar varki, düşündükçe çıldırcakmışım gibi hissediyorum, bırakıyorum düşünmeyi…ama olmuyor, yeniden düşüyor aklıma. Bu kadar çok insan, bu kadar çok farklı yaşam nasıl olabilir.

Düşünsene Paris’in cafelerinden birinde oturup kahvesini ve sigarasını içen yaşlı bir fransız kadın, aynı anda Irak’da oğlunun cesedini arayan Iraklı bir kadın, aynı anda amerikada golf oynayan emekli bir adam, aynı anda Türkiye’de emeklilik maaşı yetmediği için çöplerden topladıklarını satarak geçinmeye çalışan yaşlı bir emekli var bu dünyada.

istanbul is mine-Boogie

stickman | 07 September 2007 09:57

İstanbul’da bulunduğu süre içinde kentin aykırı yüzünü objektif altına alan ünlü fotoğrafçı Boogie, “İstanbul is mine” adını verdiği sergisini 23-26 Mayıs 2007 tarihleri arasında, garajıstanbul’da açmıştı. Bende bu güzel fotoğraflarla uyumlu bir müzik eşliğinde bir video hazırlamıştım o günlerde, fotoğraf severlerle paylaşıyım dedim. Kısmet bugüneymiş, buyrun…

istanbul is mine-Boogie

annemi ver!…

stickman | 30 August 2007 17:18

Sabah olmuş, yeni bir gün başlamış, insanlar işlerine güçlerine koştururken benimde yatma vaktim gelmişti artık, uykuda iyice bastırmıştı. Gözlerimi açık tutmakta zorluk çekiyordum. Çıktım ranzanın ikinci katındaki yatağıma ve kendimi onun şevkat dolu kucaklarına bıraktım. Herşey güzel gidiyordu ben uykuya dalmak üzereydim ki, apartmanın sabahın köründe kalkan çocuklarından biri(her apartmanda bir kaç tane mevcuttur), çıkarabildiği son sesle ANNEEEEE, ANNEEEE diye üçüncü kattaki, muhtemelen mışıl mışıl uyuyan, bilmem kaçıncı rüyasının ortasında olan annesini çağırma telaşındaydı. Henüz zil nedir? ne işe yarar? gibi soruların cevabını bulamamış bu çocuk, o cıyyak sesiyle bağıra bağıra benim gibi bir çok apartman sakininden çeşitli küfürler yiyedursun, bu feryadını duyan abisi;

Benim sanatsal yönüm, karakalem…

stickman | 30 August 2007 15:45

Can sıkıntısından patlamak üzere olan bünyemin eline kağıt kalem alıp karalamasıyla birden aklına, “-ben bunları niye kaydetmiyorum, kaydediyim herkes görsün…” fikrinin gelmesiyle oluşan, kalitesiz ama gurulu webcamim ile çektiğim karakalem portre çalışmalarım. Şimdilik 3 tane, daha birsürü var ama onları çizerken kaydetmedim, tarayıcım olduğu bir gün hepsini görebilirsiniz.

The O.C ‘den Summer

Prison Break ‘den Haywire

Amy Lee

Zeki Demirkubuz Türk sinemasının QuentinTarantino’sudur

stickman | 21 August 2007 08:36

Geçen akşam aldığım filmlerden biri olan yazgı‘yı dün gece izlerken düşmanımın bile başına gelmesini istemediğim bir olayla karşılaştım. 2. cd bozukdu, hiç açmıyordu. Film izlerken insanın başına gelebicek en kötü şeylerden biri. O sinirle küfürümü edip, yarın değiştiririm diyerek sinirli sinirli uyudum. Filmi aldığım yere gittiğimde adam suçu hemen başkasına attı;

-ya bunu kesin bizim eleman çekmiştir, benim çektiğim tıkır tıkır çalışır…

dedi ve yeni bir tane çekti bana. Cd çekilirken bizde film üzerine ufak bi sohbet ediyoruz.

-Zeki Demirkubuz filmlerini seviyosun galiba?

-yok tanımıyorum, bu filmde Engün Günaydın’ı izlemek için aldım.
-diğer filmlerini de şiddetle tavsiye ederim, Zeki Demirkubuz filmlerinde biraz argo çok kullanır, şiddet çok kullanır ama müthişdir filmleri, çok farklı bir bakış açısı var…
-hımm…öyle mi?
-diğer filmlerinide mutlaka izle yani şunu diyim sana, Zeki Demirkubuz Türk sinemasının Quentin Tarantino’sudur
-peki, hayırlı işler…

Zeki Demirkubuz-        Quantin Tarantino
Zeki Demirkubuz – Quantin Tarantino

bu gece filmin kalanını da izledikten sonra karar vercem, bu kadar ısrar ettiğine göre vardır bişey…

Amanın Gözlerim Yaşardı !…

stickman | 07 March 2007 00:10

İletişim Fakültesi (Kablosuz İnternet) (Wireless)

“İletişim Fakültesi Binası ve Civarında Kablosuz İnternet (Wireless) hizmeti Bilgi İşlem Merkezimizce faaliyete geçirilmiştir. Bu Hizmetten yararlanmak isteyen fakülte personeli ve öğrencilerimiz kişisel dizüstü veya wireless kartı olan bilgisayarlarından herhangi bir kullanıcı ve parolaya gerek kalmadan doğrudan bağlanabilirler. Zaman içerisinde bu hizmet bütün kampüs alanında yaygınlaştırılacaktır. “

__________________________________________________________

Haberi görür görmez gözlerimin önünde, öğretim görevlileri adı altında fakültede derslere giren, “copy-paste” şeklinde hazırladıkları kitapları öğrencilere zorla aldıran, güzel kız öğrencilere aşırı derecede eğilimli ve dersin ortasında hiç çekinmeden sapıkça davranışlarda bulunan insan hayvanlarının ve onların asistanları olarak şöhret yapmış, bir çok öğrencinin onlardan nefret etmesine rağmen onlar gibi olmak istedikleri bir tipe sahip olan, araştırma görevlisi ayağına; devleti, üniversiteyi, fakülteyi, öğrenciyi sömüren, sınavlarda sıra aralarında adeta bir kovboy edasıyla dolaşan, öğrencileri tiplerine bakarak sıradan sıraya hatta sınıftan sınıfa sürükleyen, sürekli bir şekilde “-Konuşanı bülüğünden tavana asarım” bakışları fırlatan, sınav sırasında kendisi gibi olan arkadaşlarıyla dün gece verdikleri partinin yorumlarını bütün sınıfın duyacağı bir ses tonuyla yapan, ve kendini “DÜNYAYI KURTARACAK ADAM ” olarak gören terliksi hayvanların ve her normal Türk insanı gibi, her şeyden her zaman şikayet eden, “-o öyle olmaz abiii ! o işi ben yapsam varyaaa ! ” gibi serzenişlerde bulunan, binbir çeşit öğrenci milleti insanlarının dizüstü bilgisayarlarıyla, yani artis bir şekilde söylemek gerekirse “lap top” larıyla sarmaş dolaş bir halde, fakülte önündeki çimlere yayılmış hâli canlanıverdi…