bildirgec.org

pillidarko

11 yıl önce üye olmuş, 18 yazı yazmış. 0 yorum yazmış.

Şirinler şimdi ne yapıyor?

pillidarko | 17 June 2010 12:41

Hani küçük mavi yaratıklar vardı ya ormanda yaşayan, uslu çocuk olursak hepimizin görebileceği. Şirinler diyoruz ya biz onlara Türkçe’de. Aslında asıl adı The Smurfs(Şeyler) olan bu canlılar insana göre komünist bir topluluktu. Sakar, Gözlüklü, Güçlü, Uykucu gibi her biri kendi alanında uzman bu arkadalarımız Şirin Baba’nın himayesinde, Şirine’nin şefkati için yarışıyor ve Gargamel denen karga burunlu hasta amcadan her daim kurtulmayı başarıyorlardı. Böyle uzun uzun anlattım ama hepimiz biliyoruz zaten bu Şirinler’i. Peki Şirinler şimdi ne yapıyor?

KORSANA YAPICI YAKLAŞIM

pillidarko | 16 June 2010 15:13

Kopyalanamayan DVD’ler çıkacak dendi, sinema salonlarına frekans bozucular koyacağız dendi bir sürü önlemden bahsedildi. Ama internet denen bu dosya deryasında filmlerin paylaşılmasına engel olabilen çıkamadı. Kore televizyonunda yayınlanan pembe dizilerden, bilmem kaç yılında çekilmiş DVD’si ülkemizde bulunmayan filmlere kadar her türlü ürüne ulaşabiliyoruz internetten. Karşı olanı, etik değildir, hırsızlıktır diyeni de var (ki o zaman gidip orijinal windows almakla başlasınlar bence), destekleyeni de. Aslında duruma karşıyım – değilim şeklinde bakmak şu saatten sonra en hafif değimiyle saflık oluyor. Çünkü korsana erişimin bu denli kolaylaştığı bir zamanda yapılması gereken farklı alternatifler üretmek.
İşte bunlardan bir örnek

Scott Pilgrim vs. the World

pillidarko | 08 June 2010 12:21

Edgar Wright… Kült İngiliz dizisi Spaced ile gülmekten karın kaslarımızı geliştirdi, Shaun of the Dead’le zombilerden kurtulmak için sadece biraz empatinin yeterli olduğunu kanıtladı (bkz kurbanların zombi kılığında bardan kaçtıkları sahne), Hot Fuzz’la aksiyon sinemasını madara etti.
Son yılların en komik projelerine imza atan Edgar Wright yepyeni filmiyle aksiyonun dibine vuruyor gibi gözüküyor. Filmin konusunu şöyle özetleyebiliriz: bir kızı sevdim, arkası sağlam çıktı! Utangaç, coolluktan zerre nasibini almamış genç arkadaşımız Scott (Michael Cera) Ramona’ya aşık oluyor ama kızı elde etmek için bir süper kahraman ordusuyla savaşmak zorunda. Absürdlüğün dozunun merakımızı zorladığı projenin müzikleri de iştah kabartıcı. Çizgi roman estetiğinin kullanıldığı dövüş sahnelerinde LCD Soundsystem, The Prodigy eşliğinde dans eden yumruklar görüyoruz. Tabii bunların hepsini henüz filme dair tek ipucu olan trailer’dan çıkarıyoruz zira film 8 Ağustos’da İngiltere’de gösterime giriyor.

Küp’ün yönetmeni sunar: Splice

pillidarko | 08 June 2010 09:19

1997 yılında çektiği Küp (Cube) filmiyle “küçük mekanda büyük film” türünde çığır açan Vincenzo Natali geri dönüyor. Hem de büyük bütçeli bir korku filmiyle.
İnsan ve hayvan DNA’larını birleştirerek yeni bir tür yaratan bilim insanlarının Dren adını verdikleri bu yaratıkla yaşadıklarını konu edinen filmin, bilim ve etik üzerine çok da yeni bir laf etmese de görselliği ve hikaye kurgusuyla ilginç bir seyirlik olduğu söyleniyor. Özellikle efekt kullanımının filmde şov amaçlı olmaktan öte hikayeye hizmet ettiği yönünde övgüler almış. Filmin başrollerinde Adrien Brody ve Saray Polley yer alıyor.

Natali’nin Cube’den sonra çektiği casus filmi Cypher ve komedi türündeki Nothing pek ses getirmemişti. Splice’la geniş kitlelere kendini yeniden hatırlatan yönetmen şimdilerde J.G. Ballard’ın High Rise adlı romanını filmleştiriyor.

Donnie Darko’nun devam filmi geliyor

pillidarko | 13 May 2008 11:00

İlginç atmosferi ve her türlü okumaya açık girift yapısıyla sinemaseverleri büyüleyen, günümüz klasiklerinden diyebileceğimiz Richard Kelly şaheseri Donnie Darko devamlanacakmış. Bu haberin kulağa hiç de hoş gelmediğini biliyorum ve sanırım filmin fanatikleri de benimle aynı fikirde olacaktır. Bu tür eşsiz filmlerin üzerine ölü toprağı serpilip bir daha üzerlerinde hiç oynanmaması taraftarıyım. Çünkü ortaya çıkan iş ne kadar iyi olsa da ilk filmin gölgesinde kalan bir kopya olacaktır. (Tabi burda sözünü ettiğim devam filmleri Lord Of The Rings gibi önceden planlanmış seriler değil).

Herneyse iyi ya da kötü böyle bir film yapılacak ve yönetmen koltuğuna seyirci tarafından en bilinen işinin TV dizisi Chuck olduğunu düşündüğüm Chris Fisheroturtulacak. Filmin kadrosunda bulunması kesinleşen oyuncular Ed Westwick, Briana Evigan ve Justin Chatwin. İlk filmin yedi yıl sonrasında geçen devam filmi Donnie’nin kardeşi Samantha ve arkadaşlarının Los Angeles ‘a yaptıkları yolculukta başlarına gelen garip garip olayları anlatacakmış. Yönetmen her devam filminden önce söylenen sözleri söylemiş ve Richard Kelly’nin filmini çok severim, inşallah bizimki de aynı karanlık atmosferi yansıtacak demiş. Bu arada proje daha önce Kelly’ye de teklif edilmiş ama red cevabı gelmiş.

Conversations with Other Women (2005)- Eleştiri

pillidarko | 08 May 2008 16:12

Sinemada teknoloji gelişip, her türlü görselliğe hizmet eden imkanlar ortaya çıktıkça bir yandan da yaratıcılığı zorlamak için kendine güç kurallar koyan sinemacılar çıktı. Lars Von Trier‘nin Dogma‘sı bunlar arasında en bilineni. Trier biraz şaka biraz ciddi bir manifesto oluşturarak bundan sonra filmlerinde cinayet sahneleri gibi ‘gerçekten’ canlandırılamayak sahnelere, yapay ışığa yer vermeyeceğini, perdedeki her şeyin ‘gerçek’ olacağını (seks sahneleri dahil) ve bunun gibi daha pek çok zorlu kuralı içeren Dogma akımını başlattı. Daha sonra çekilen Dogma filmlerinde bu kurallar bir bir çiğnendi tabi ama sinema tarihine oldukça ilginç filmler de kazandırılmış oldu.

Konuya burdan girdim çünkü Conversation With The Other Woman‘da günümüz sinemasında kullanılan küçük kurallardan birini koymuş kendine. Ekranı ikiye bölmüş ve bütün film boyunca aradaki çizgiyi asla kaldırmamış (son sahnede kalkmış gibi ama emin olamıyoruz). Split screen denen bu tekniğin, dörde bölünmüş ve çok daha karmaşık versiyonunu Timecode filminde görmüş ve açıkçası zorlama bir yöntem olduğunu düşünmüştüm. Çünkü o filmde dört ayrı karakterin hayatını takip etmenin zorluğu dışında bir katkısı yoktu filme split screen’in. Ancak Conversation With The Other Woman konusu itibariyle de görsel seçimine hayli uygun.

Özel Tim – Tropa De Elite (2007) – Eleştiri

pillidarko | 06 May 2008 19:02

Rio de Janeiro oldukça karışık bir yer. Tepelerde kurulmuş mahalleleri uyuşturucu çeteleri yönetiyor. Her köşe başında eli kalaşnikoflu çocuklar nöbet bekliyor. Polis bu çetelere fazla müdahale edemiyor çünkü mahallelere giren polisler hemen belirlenip, ‘etkisiz’ hale getiriliyor. Tabi bunlar bize Tropa de Elite ve City Of God gibi filmlerde sunulan gerçekler. Her iki filmin en önemli özelliği olayları anlatırken kendi ülkelerinin kurumlarına leke sürmekten kaçınmamaları ve her gruba aynı mesafeden bakmaları. Yani bu filmlerde iyi adam kötü adam yok. Sadece engellenemez bir kaos ortamı var.

Tropa De Elite’de filme adını veren Elit Takım, Özel Tim oradaki adıyla BOPE’de işten ayrılmak üzere olan Kaptan Nascimento‘nun gözünden yaşanan karmaşa anlatılıyor. Film daha en baştan yaşananların gerçek bir olaydan alındığını söylerken, olayla ilgili ifade verenlerin iddiasına göre hepsinin gerçekten yaşanmış olduğunu vurgulayarak ‘gerçeklik’ sorununu çözmüş oluyor.

Düşüş ‘The Fall’ – Eleştiri

pillidarko | 06 May 2008 12:30

Bazı filmlerin her karesi bir tablo gibidir ve bu sahnelerin içinde derin anlamlar gizlidir. Bu tarz filmlerde görüntüler diyaloğun yerine geçerek seyirciyle konuşur, asıl anlatılmak istenen oralarda saklıdır. İşte The Fallböyle filmlerden değil 🙂 Gibisi fazla tüm sahneleri birer tabloama bu tabloların içinde bir anlam gizli değil. Sadece dayanılmaz renk kontrastları, perspektifleriyle izleyiciyi etkileyen birer fotoğraf gibiler.
The Cell filmiyle üne kavuşan Tarsem Singhyönetmen koltuğunda oturduğundan buna şaşmamak gerek aslında.

Film adı üzerinde düşüş (The Fall) temasıyla bezenmiş. Ailesiyle birlikte portakal toplayarak geçinen küçük Meksikalı kızımız Alexandria ağaçtan düşüp kolunu kırmıştır. Aşk acısı çekmekte olan intihara meyilli bir dublörde, köprüden atlama sahnesinde yaralanmıştır ve onunla aynı hastanede kalmaktadır. Bu iki insan arasında ilginç bir ilişki oluşur. Dublör Roy intihar etmesi için gereken hapları sağlamak için küçük Alexandria’yı kullanmaya karar verir. Bunun için de çocukların en sevdiği şeyi, masalları kullanır. Alexandria’ya anlattığı masalın sonu yaklaştıkça filmdeki hikayenin sonu da yaklaşır.

Harald Zwart ‘filmimi indirmeniz benim için gururdur’ dedi

pillidarko | 04 May 2008 17:04

Norveçli yönetmen Harald Zwart‘ın son filmi Lange flate ballær II sinemalara girmesiyle birlikte Norveç’te torrent’ten en çok indirilen dosyalardan biri olmuş. Buraya kadar her şey normal, ülkemizde de yaşadığımız bir durum. Ama yönetmen bu konuyla ilgili eşine pek de rastlamadığımız türden bir açıklamada bulunmuş. Filminin internetten indirilmesinden rahatsız olmadığını, hatta bu kadar çok indirilmesinden gurur duyduğunu söylemiş. Zward ‘bence günümüz internet çağında böyle şeylerin olmamasını ummak çok naif bir düşünce tarzı. Biz bunu bir iltifat olarak kabulediyoruz. Sonuçta biri sinemaya kamerayla gidip bütün filmi kaydetmiş.’ şeklinde şükranlarını dile getirirken tek kötü yanının korsan kopyanın kötü kalitesi olduğunu ve filmin kalitesinin sinemada izlendiğinde anlaşılacağını eklemiş.

Gerçekten ilginç bir o kadar da gerçekçi bir bakış açısı. İki tıklamayla istediğimiz filme ulaşabildiğimiz bir çağda telif hakkı tartışmalarına daha yaratıcı çözümler gerektiği bir gerçek. Yani artık bu filmi indirene hakkımı helal etmem demek pek de etkili olmuyor 🙂