derin okyanuslarda dolaşan bir deniz anası. çok küçük 5 mm boyunda ve seks onun yaşam kaynağı.
derin okyanuslarda dolaşan bir deniz anası. çok küçük 5 mm boyunda ve seks onun yaşam kaynağı.
internette okuduğum bir habere göre abd de “turritopsis nutricula” isimli bir deniz anasının ölümsüz olduğu iddaa ediliyor.iddaalarının kanıtı ise ; turritopsis nutricula isimli deniz anasını su dolu bir kaba koyup bir süre beklettikten sonra suyun azaldığını farketmişler.
deniz anası ise hareketsiz bir şekilde kabın içinde durduğunu gördüklerinde deniz anasının öldüğünü sanmışlar.fakat daha sonra görmüşlerki deniz anası hala hayatta.herhangi bir tehlike ile karşılaşan deniz anasının hemen büzülerek küçüldüğü ve genlerinde ki olağan üstü bir değişimle kendini tabiri caizse çocukluk dönemine kadar çektiği ve bunu sınırsız kez yapabildiği anlaşılmış.
Teknoloji; çeşitli alet, edevat, teknik, sistem, yol yordam ve ürünlerin kullanımı ve ilgili bilgilerin tümüne verilen addır. Bu sefer konu ufacık tefecik bir elektronik zamazingo değil, tıbbi alanda çığır açan bir teknoloji. Kimilerinin “Alien”, kimilerinin “Avatar” benzeri filmlerde ancak görebileceğini düşündüğü bu olay neredeyse gerçekleşmiş durumda. Neredeyse diyorum çünkü ilk etap insanlı testler (phase I) 2008’de başarıyla tamamlanmış…
Konumuz; ingilizcede “suspended animation” diye tabir edilen türkçede dondurma ya da derin uyku hali diye tanımlanabilecek, tıpçıların geçici ölüm de dedikleri bir durum. Yaşamsal proseslerin dışarıdan müdahale edilmesi ile tamamen durmaksızın geçici olarak kaybolması hali.
Nefes alımı, kalp atımı gibi fonksiyonlar zorlukla fark edilebilecek seviyelere indirilebilmekte. Genelde ekstrem soğuk koşullarda yaşamsal belirtilerin yavaşlatılması şeklinde olması gerektiği düşünülen bu tekniğe geçenlerde çığır açan başka bir yaklaşım oldu.
Mark Roth ve ekibi, kimi zaman mucize diye nitelenen, çığ altından kayakçıların saatler sonra kurtulması, buzda balık avlarken düşenlerin uzun süre sonra canlanması ve benzeri durumlarda nasıl bir mekanizmanın çalıştığını çözdüler.
Normalde solunduğunda zehirli olan hidrojen sülfürden faydalanarak önce hayvanları saatlerce kış uykusu benzeri bir duruma soktular ve sonra oda sıcaklığında canlandırdılar. Bu deneylerden kazandıkları öz güven ve amerikan ileri askeri araştırmalar enstitüsünden (DARPA)aldıkları bol para ve cesaret ile 2008 senesinden beri de insanlarda denemekteler.
İnsan vücudunun donması en iyi takdirde ciddi hastalıklara, en kötü durumda ise ölüme neden olmaktadır. Ancak her zaman değil. Bazen olağanüstü tehlike durumlarında nerdeyse buz parçasına dönüşen bazı insanlar hayata dönmekte, hiçbir tıbbi müdahalesiz yaşamlarına devam etmekteler.
Bunun nasıl bir açıklaması olabilir? Bu durumla ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, birçok teori mevcuttur. Bir teoriye göre, korkunç soğuklarda insanların hayatta kalma nedeni, o anda yaşanan şokun beynin, biyokimyasal süreçleri yöneten merkezi sinir mekanizmasını bloke etmesidir. Sonuç olarak, tüm biyokimyasal süreçler durmakta, ancak yumuşak ısının etkisi ile tekrar işlevselliklerini devam etmekteler. Ancak her olay ayrı ele alınmalı, çünkü olası tepkiler her vücudun kendisine özgü özelliklerine ve onun eşsizliğine bağlı olarak gelişmektedir.
Bilim adamları ölümsüzlüğün sırrını çözme çabalarını devam ettirmekteler. Karayip kıyılarında yaşayan ve kendi ölümü ile ölmediği ortaya çıkan Turritopsis Nutricula türü denizanaları söz konusu araştırmalara önemli bir katkı sağlayabilmekteler.
4-5 mm çapındaki bir denizanası olan ‘Turritopsis Nutricula’, ömrünün sonuna geldiğinde ya da yaşamını sürdürebilecek uygun koşulları bulamadığında, denizanasına dönüşmeden önceki evrelerden olan ‘polip’e geri dönmekte, bir süre sonra da tekrar denizanası olmaktadır.
Çok nadir de olsa zaman zaman ölümsüzlük üzerine buluş haberlerini okumakta ve her defasında kendi kendime mümkün mü diye sormaktayım. Bazı bilimkurgu filmlerinde ölümsüz insanları veya birkaç saniyede geçen büyük yaralar ve hastalıkları görüyoruz. Şu bir gerçek ki insanoğlu varolduğu andan bu yana yaşamıda ölümüde anlamlandırmaya çalışmıştır. Aslında bir çok inanışın içinde de ölümü ve yok olmayı kabullenmemeden doğan açıklamalar veya adına her ne denirse mevcut bulunmakta.Dolayısıyla yaşamı anlamlandırmayı öncelikle inançlarıyla başarmaya çalışmış, kimi zamanda düşünmekten vazgeçerek hayatına devam etmeyi tercih etmiştir. Fakat öyle bir kesim var ki ilgilendiği ve açıklamaya çalıştığı bir olgunun peşini bırakmaz, er ya da geç bunu açıklamaya çalışır ve yaptığı deney ve gözlemlerle de ulaştığı sonuçları destekler ve doğruluğunu sağlamlaştıran yeni bulgulara ulaşmaya çalışır.
UNİAN (Ukrayna Haber Ajansı) kaynaklı habere göre, Konstantin Rasin adlı Ukraynalı bir bilim adamı, Amerika’da ölümsüzlüğün önünü açan bir formül geliştirdiğini öne sürdü.
Tıp ve bilim dünyasında bu alandaki çalışmalara “biyosibernetik” deniyor ve bilim adamının teorisine göre beynin işlevini kaybeden parçalarının yerine atom çekirdeği yapımı teorisi ile protez yerleştirilmesine imkan tanınıyor.
Biyosibernetik alanda geliştirilen son teknoloji ile aynı zamanda ölen bir insanın kişiliğinin kopyalanması da sağlanacak.
Vaad edileni değil, senin topraklarını bilmek istiyorum.Bilinmeyenin heyecanından değil, senin topraklarının tam da düşündüğüm gibi olacağından emin olduğum için istiyorum bunu.Sende bunu zamanla anlayacaksın, benim olduğunu hep birbirimizin olacağımızı, vazgeçilmezliğimizi…
Sataşmayacağız kimseye,mutsuz olmayacağız ki!Çiçekler en sarı en mor,yemek en lezzetli olacak bizim içim hep.
Ama bana sen anlat o cenneti birazda. Vaad etme,ama anlat.
Sürükle beni dünyana,ayaklarımla gidecek olsam da sen sürükle,ısrarını bildir bana.
Benim cennetime ancak böyle girilir de.
Vaad etme, sadece iste…
İlişki 5 evredir; “Dikkat çekmek”, “Gözdeki pırıltı nasıl okunur?”, “Kelime alışverişi”, “Dokunmanın dili” ve “Sevişmek”…
Bu tez, “Aşk Sinyalleri (Love Signals)”adlı yeni kitabı çıkan ve Center for Nonverbal Studies‘ de çalışan Antropolog Dr. David Givens‘ a ait.
Kitapta yeni tanışan iki kişinin birbirleri ile ilgilenmelerinin işaretleri ise şu şekilde anlatılmış;
Karakterize ettiğim ruhların altında eziliyorum,tüm basitliğimle.basitlikten kasıt bayağılık mıdır?peki bayağılığın kötü olduğunu kim ispatlayabilir bana!basitlik zor mudur,yoksa bir engel mi yada belki de ulaşılması gereken hedef, yaşamın ta kendisidir.bildiğin her şeyin birer çöp olduğunu anladığında bir insan nereye sığınır,bir kütüphane yada milyonlarca kitap arasına sığınmak buna yeterli olabilir mi?hiç olmadı imkanı ölçüsünden gezmek yada her ikisini de yapmak insanın bilgilerini çöp olmaktan kurtarır mı?hadi bir insan her şeyi öğrendi yada bilmesi gerekenleri biliyor diyelim bunlar neye yetecektir?(bilmesi gerekenleri biliyor ne demek?bir insan bilmesi gerekenleri nereden bilebilir ki?)bir insanı ölümsüzlüğe savuran şey öğrenmek midir yoksa üretmek mi?her ikisini de yapmak yada bunlara yeterli olabilir mi?hadi her şeyi bir yana bırakalım,ölümsüzlüğü neden arar bir insan,ölümsüzlük neye yarayabilir ki?
Tüm soruların cevapsız kaldığı zamanlar yada tüm sorulara birbirini çürüten cevapların olduğu zamanlar da kaçış neresi olabilir,nereye sığınabilir bir insan?şimdi, insan bir yere sığınmak zorunda değil diyebilirsiniz ama unutmayın ki her insan (ne kadar güçlü olursa olsun) çıkacak bir liman yada sığınacak bir ada bulmalıdır.sorun,sığınacağı yerin-kişinin- sığınılmayı ne kadar hakkettiğidir.peki buna kararı insanın kendisi mi vermeli?hadi kişi bu kararı kendisi verdi diyelim ya yanlış bir şeye sığınırsa!kişi galiba sadece kendisine sığınmalı ve gücü içinden almalı.bugünden çıkan ana fikir bu olmalı,bugün neden sığınacak bir şeyler aradığımı yada sonunda sadece kendime sığınmam gerektiğini henüz çözmüş değilim belki de kendime her zaman ki gibi yalnız ve çaresiz hissettiğimdendir.ama kesin olan bir şey var ki,bildiğim her şey çöp bilgidir!!