bildirgec.org

öfke hakkında tüm yazılar

lâf

astral | 20 February 2008 14:44

‘Lafla adam olunsaydı, en erdemli insanlar politikacılar olurdu.’

dedim. Özel’in olsaydım, mücadele ederdin, sahiplenirdin, benim seni sahiplendiğim gibi. Kızıyorum hem sana hem bana. En çok da, kendime.

Sana kızıyorum sahiplenmediğin için. Kendime kızıyorum, seni sevdiğim, düşündüğüm, aradığım, özlediğim için…

Ev bomboş geldiği için. Alışmakta zorlandığım için. 4 ay öncesine dönmeyi isteyip de zorlandığım için. Antidepresan almadan gün geçiremediğim için.

Keşke hep çocuk kalsaydım…

arseli33 | 14 December 2007 22:25

Neden sevgi hep içime tıkanmış bir hıçkırık olsun
Neden sevgiyi değil de, sevgisizliği öğretiyorsunuz?
Neden güveni değil de ,kuşkuyu öğretiyorsunuz?
Neden iyiliği değil de, kötülüğü öğretiyorsunuz?
Neden bütün bunlara karar vermemi engelliyorsunuz?
Tutkularımın, düşüncelerimin, isteklerimin, amaç ve hedeflerimin ne kadarı gerçekten kendime ait, kimin yaşamını yaşıyorum? Hayat benim, ama kontrolü kimde?Önemli olan başkalarının değil benim ne düşündüğüm değil mi?Hayatın büyük bir bölümünü kaçırmış olabilirim belki ama yeniden keyif alamazmıyım?
Hep incinmekten, üzülmekten korkarım.Endişelerim vardır ve bir çok duygumu bastırır üstünü örter, yokmuş gibi davranır onu sonsuza kadar yaşamaktan kaçarım.Başkalarının korkusu, benimde korkum olur.Onların sınırı beni de sınırlar.
Büyüdükçe umutlarımı, güvenimi, masumiyetimi, kendimi kaybetmekten korkuyorum.Yarın düşlerimde yatmıyor mu oysa.Düşlerimi kaybetmeden, çaldırmadan yaşamak bu kadar mı zor.Çevremde bir çok düş katili varken, gücümü elimden almaya çalışırlarken elimdeki mumlar ne kadar aydınlık sağlayabilir?
Bazen büyüdüğüme pişman oluyorum.Neden büyüdüm ki? Çocukken sahip olduğum yetenekleri kaybediyorum zamanla.Keşke hep çocuk kalsaydım, ya da hayata çocuk yüreği ile bakmayı başarabilseydim.O zaman kin tutmazdım, herşeyi hatasız yapma takıntılarım olmazdı, içimde kötü duygular barındırmazdım.
Yenik düşüyor herşey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya

Hakkımı Helal Etmiyorum Sana

arseli33 | 04 December 2007 09:36

Gidişinin üzerinden aylar geçti.Senin hayatından ne sevdalar geçti kimbilir.Ben kalbimin yaralarını sarmaya çalışırken sen kalbine kaç aşk daha sığdırdın.
Sözüm vardı,ardında sonuna kadar durduğum”Bu gidiş bütün gidişlerden farklı olacak,hasreti içimizi zehir gibi yakacak bilirim…Haritanın bir ucunda sen bir ucunda ben,bekledik bekleyeceğiz”
Gözyaşları,feryatlar,uzaklıklar,araya giren zaman ve hasret acısı.Daha gidişini bile kabullenememiştim ki,omuzumu sıvazlayıp’Allah kavuştursun’diyenlere teşekkür bile edememiştim ki…Ta ki seni üniformalarla görene kadar.3 ay 5ay 7 ay 14 ay, gece nöbetleri, iştimalar, gidip gelmeler, ayrı yerlerde aynı hislerle yaşatıığımız sevgimiz.
Ve her gidişin bir dönüşü…Merhaba aşk,merhaba sevdam..
O kapıdan içeri girdiğin anda yaşadığım heyecan ve gözlerimde daha fazla hapsedemediğim yaşlar.Dualarımız kabul olmuştu.Yaşanan onca acıya rağmen verilen emek ve bütün zorluklara karşı yıkılmayan aşk kulağıma şunları fısıldadı^^Bir daha ayrılık yok, bir daha gitmeler yok.Senin hakkını nasıl öderim ben^^
Yaşadığımız en büyük ayrılık buydu.Ve farklı iklimlerde zoru başarmıştık.
Sonra senin yasakların hayatıma taştan duvarlar ördü.Güvensizlik mi diye düşündüm gecelerce.Olamazdı.Hayatımın tek odak noktasıydın ve hayatım zaten senin avuçlarındaydı.
Çelişkili sözlerinle boy gösterdi ayrılık.Kalbindeki tek aşkın ben olduğuma öyle inandırmıştın ki beni bir anlık yanılgın beni gerçekle yüzleştirdi.İhanet beni de vurdu hemde en güvendiğimden, can damarımdan.
Sonrası hep pişmalıklar.Açılmayan telefonlar,karşılıksız bırakılan mesajlar,gözyaşları içinde kıvranışlar…Sonrası hep hüsran.Telafisi mümkün olmayan hatalar.Hayatımdan ellerini çekmeni söylediğimde ki haykırışların ve içimde büyüyen öfkem.
”Senin hakkını nasıl öderim” diye bana sorduğunda kullanmadığım cevap hakkımı şimdi kullanıyorum;
Sen senin için yapılanları çiğneyecek kadar nankörsen bende sana hakkımı helal etmeyecek kadar acımasızım.Sana hakkımı asla helal etmiyorum…

Güzelleme

INTERNET CAFEE | 04 November 2007 02:23

Şükrü Saracoğlu’ndaki maçın 66.66’ncı dakikası idi saate baktığımda. Tuttuğum takımın yenilmekte olduğunun verdiği hüzün ile bünyeme ancak litre ölçüsü ile hesaplanabilecek miktarda yüklediğim alkolün tesirinde iken, külliyatını nerede ise hatim ettiğim inan6666’nın ayaktopundan bahis açmadığı aklıma geldi. Biraz kışkırtsam acaba kalem oynatır mı falan diye düşünürken, 25. Saat filminde Monty namlı torbacı pirinin ayna karşında yaptığı epik konuşması vasıtası ile kendisine bir güzelleme yazayım diye kafamda tasavvur etmeye başladım. Adamımız Montgomery Brogan, çocukluğunun geçtiği sefil Bronx’da sokaklarda top peşinde koşarken her türlü pisliğe basmayı tecrübe ettiğinden, parlak zekasına hürmeten aldıkları kolejde zengin bebelerine tombala çektirmeye başlayınca kapının dışına koyulmuş, narkotik kariyerin sağladığı $$$ istifinden ziyadesi ile zevk alıp, kendi kendisine ev, araba, çıtır Porto Rikolu manita tevdiatı yapmak yolunu tutmuştur. Yaşadığı bu zevk-i sefa dolu hayatın tadını çıkartırken daha çok $$$ istif etme hırsı ile tüm Hollywood filmlerindeki serseri bünyelerin en büyük hatasını yaparak, son ve büyük bir iş patlatıp piyasadan çekilmek kararı aldığından tüm servetini evdeki deri koltuğun içine güzelce zula ettiği sandığı bir gün, lacivert üstüne sarı yazılı yağmurluklarından her Türk evladının görür görmez tanıyacağı DEA departmanından ajanlar ansızın kapısını çalarak metazori misafir olmuşlar, zulayı anında açık ederek Monty’nin yekün sermayesine ve bilhassa geleceğine ipotek koymuşlardır.

para için yazı yazmayın !

taninmayan-68170 | 23 October 2007 21:11

açık konuşayım herkez yaptığı işin karşılığın bekler.
ama bir çok yazı çeviri yazısı olarak olduğu gibi
alınmış ve yazılmış ! bu şekilde davranışlar kaliteyi düşürmekte , geçenlerde okurlardan birinin isteği üzerine msn adresimi verdim ardında patır kütür bir çok kişi msnenime aktı desem yeri konu konuşulduktan sonra konu bildirgeç mevzusuna geldi.
sonra bir çok kişi yarım yamalak yazılan bir çok mesaj var devamı okumak için ille linkemi basmamız ve konuyu o sitedemi bitirmemiz gerekiyor deniliyordu. doğruda söylüyorlardı. yani
eğer düzenli takip ettiğiniz ve sizin ilgi alanınıza giren bir şeyi paylaşacaksanız ! daha doğrusu
eğer iyilik yapıyorum diyorsanız kardeşim bunu adam gibi tam yapın yarım yamalak bir özeti
google arama sayfası bu şekilde yapanlardan daha iyi yapıyor onun için yaptığın işin hakkını verki
o işte senin hakkını verebilsin.

Cenah…

| 23 October 2007 14:39

memleketin her yeri genel bir meczupluk halinde.. Van’ın İstanbul’dan farkı yok.. insanların algılayışı, yaşayışı tektipleşti.. sanırım o yüzden düşmanlık, saçmalık, bölücülük ve delilik böylesine kolay yayılıyor.. algılar benzer olduğundan dolayı burda oynadıkları oyun aynıyla Artvin’de, Hakkari’de de çalışmaya başlıyor.. eskiden memleketin şansı, basiret gözü körelmemiş, cahil de olsa aptal olmayan büyüklerin olmasıymış.. aile büyükleri engellemeye çalışırlarmış böyle saçmalıkları.. ve onların bu çabaları belki bu hareketi durduramasa da yumuşatır, merhamet ve akıl noktalarını uyanık tutarlarmış gençlerin, aklı karışıkların.. yapmayın evladım kardeşsiniz siz.. ne komünisti, ne alevisi, ne sünnisi..? hangi ülkü..? hangi Allah..? kürt kim evladım..? çerkez kim..? kafanı çalıştır benim salak oğlum diyecek ana, baba, ağabey, amca, dayı, dede, babanneler vardı bazı ailelerde.. ama onlar yok oldular.. o büyükler dahi kışkırtan, hatta yaşına girmemiş bebesini eline alıp mitinge, eyleme götüren adamlar oldular.. toplum tepeden dibe doğru ilerleyen bir çöküşte.. ve sanırım kurtuluşu mümkünsüz.. yerel, ufak, sınırlı düzelmeler olacaktır.. bu kesin.. yok desem de akıl tamamen yitirilmedi.. fakat genel deliliği dizginlemek pek de mümkün gözükmüyor.. belki kuvvet yoluyla önüne geçilebilir.. ama o bir çözümden ziyade bastırmadır daha çok.. belki anlık işe yarayabilir sınırlı alanlardaki ayaklanmalar için.. ama genel meczupluğun tedavisi için en az 3 kuşak huzur ortamı sağlanmalıdır.. ve işin ironik yanı bunu sağlayacak olanlar da aynı toplumun bireyleri olduğundan yapılan iş sadece baskıcı bir düzen kurmak olacaktır yaraları sarmaktan öte.. yeni bir bakış açısı, yeni bir akıl ve anlayış gerekmektedir.. yeni bir soluk.. yeni sözler.. aynı adamlardan farklı tedbir beklememeli kimse.. devrimlerden de yarar gelmez bu global dünyada.. hele ki anadolu-mezopotamya-kafkaslar-balkanlar gibi bir ateş çemberinde.. herkesin gözü bu topraklarda iken..

*LEZZETLİ SEVGİLER*

egomeltem | 02 August 2007 10:23

Bir yağmur tanesi düştü yanaklarıma,Ve onu tattım dudaklarımda. İstemeden oldu aniden inan bana… Sızdı masum bir sinsilikle çatlak dudaklarımın arasına.Tadı hoş biraz buruk sanki ama nedendir bilinmez güzel bir sızı bıraktı akıllarda…Düşünmeden oldu işte öylesine ,bilirim düşünmek yersizdir çoğu zaman gecede… ama bir düşünsene! çarpıntı yaptı ya yürekte… Hani yerli yersiz kontrole geçti sonra sessizce,belki de o bir sesti sessizliğin içinde…haklısın konuşmakta yersiz sence, ya beynim …durmaz işler gene de sonra vurur çeneme … ne yapayım ben böyleyim işte, istesem de istemesem de. Susmak yerine düşünmeyi seçtim yine… bilirim hayat acımasız bende hayata acımıyorum işte, öylesine yaşıyorum bazen çığlın bazen delice… Bazen duyarlı ve sinsi, çoğu zaman da bastırılmış duyguların esiri. Kim ne derse desin bana çelişkilerimle ben ; benim işte … Bir dahaki sefere kaçırılmış fırsatların eşiğinde ; tüm mutluluklar benim olmalı sorgusuz sualsiz ellerimin içinde…Hissedip karanlıktaki buruk gülüşü susmalıyım geceye… Sonu her neyse çıkarıp üstümdeki endişeyi koşmak çıplaklığın sesine… dizginlemeden yarı uysal dürtülerimi… şahlandırmalıyım gizemli düş bahçemde romantik düşlerimi. Ben bensem eğer ve kalmışsam kendimle, bir başka yalancı bahar yaşamak istemiyorum, koklamak istemiyorum sahteliği yapay çiçeklerde*** Sevginin nefesi vardır bilir misiniz? soluğunu keser pervansızca hani hani sadece yutkunu verirsin istemsizce ve midende uçuşan bir dolu kelebekler vardır çarpar yarı sarhoş yarı umarsız durdurumazsın , onlar kanat çırptıkça suratında ki güzel tebesüssüm baş köşeye kuluçlanır ve sen hiçbişey yapmazsın, ki zaten elinde de bir şey gelmez. Sahipsiz bir mutluluk sarar içini, niçin geldiğini asla sormazsın, gereksiz mi bilinmez ama huzurda yoldaş olur arsızca sokulu verir dokunulmaz yumuşaklığıyla… sonra zaman aşımından mı nedendir bilinmez yerini sahiplenme alır ve acı tebessümler başlar. Kelebekler her nasılsa yok olmuştur, artık karın boşluğunu sancılı öfke sarar, anlamsızlıkla beraber yayılır vücuduna, sarar sarmalar düğümlenir sayğısızca… Kişilik değişim sürecine girmeye başlamıştır salınımında…
Öfkeye karşı kazandığınız tek şey kişiliğimiz oluyor ne yazık ki bir müddet sonra. Sanki insanlar sevmeyi bilmiyor öfkeye ve şüpheye yenik düşüyor vee daha sonra sevilmek istiyor yani yanlışı bile yanlış yapıyor . Nedendir bilinmez ama yenik düşmeyi kâr sayıyor … Sevmek var olanı kabullenmek demektir olduğu gibi. Koşulsuzdur aslında ama etiketlenmiştir ne yazık ki … Sevinç giyinir, acı bürünür, karşılık bekler, yargılar, sorgular, değer biçer ve derken sevmek rafa kalkar ortada var olan etiketler dolaşır ve üstünde sevgi yazar… bu mu dur ? Ne yazık ki artık nerdeyse budur. Her şeye rağmen koşulsuz sevmek nerede ? kimin yüreğine kim dokunabilmiş incitmeden; hissetmek, düşünmek, özlemek hücrelerinde titremek umarsızca ve sadece var olduğunu bilmek, nerede? Soyutu somutlaştırmak için tezahür ettirirsin dokunursun okşarsın öpersin görürsün soyut somut ikilisini kardeş yaparsın koklarsın, bakarsın, duyarsın kısacası sadece var ettiğini seversin ama var olanı değil…işte bu yüzden beklentilerin başlar çoğalır çoğaldıkça hüsranında aynı paralelde artar kısır döngü döner durur. Beklemeden seversen sevmenin tadına varırsın, özümsersin, kalbinde beyninde yok olmayan tad olursa lezzetine varamazsın … Nice lezzeti sevgiler dilerim herkese…
—————————–

SIKILDIMM

sedaflora | 15 July 2007 03:48

Sıkıldıııııııııııım. Bunaldım artıklarla yetinmeye çalışmaktan. Mutluluktan vazgeçtim, huzurun zerresine muhtaç kalmaktan sıkıldım. İçimde olup biten her şeyi bastırmaya çalışmaktan sıkıldım. Denize girememekten, suya bırakamamaktan cümle gaileleri ,bir yaylaya çıkıp, çektiğim nefesi boşluğa salarken çığlık atamamaktan sıkıldım. Evdeki halılardan, onları değiştirememekten sıkıldım. Sevdiğim herkesin başına gelmedik kalmazken birisi terk edip bu diyarlardan gider, birileri sefaletle diğeri olmayan adaletle cebelleşirken, ne kadar tükürülesi insan varsa hepsinin zevki sefa sürmelerinden sıkıldım. Düğmesi bozulmuş, mutfağın elektrik anahtarını tamir edememekten sıkıldım. Anlamaya çalışmaktan, anlaşılmaya çabalamaktan, anlamlandırmanın anlamsız varlığından sıkıldım. İçi başka dışı başkalardan, ham meyvalardan, çürümüş amma hala kendi kokusunu almazlardan sıkıldım. Almayı unuttuğum tuvalet kağıtlarından sıkıldım. Kıçındaki kuyruğa bakıp utanmadan kanat takmaya çalışanlardan, haksızlıktan, hırsızlıktan, kayıtsızlıktan, ruhsuzluktan ve cümle türevlerinden sıkıldım. Riyakarlıktan, yalandan dolandan, cin ol-a-madan adam çarpanlardan sıkıldım. Sorulan sorulardan, geciken, verilmeyen cevaplardan sıkıldım. Hatunların kancıklıklarından, erkeklerin yavşaklıklarından sıkıldım. Gelene ağam gidene paşamdan, en zirveye çıkıp bastığı toprağı unutanlardan sıkıldım. Dolapta unuttuğum meyvalardan sıkıldım.Vazgeçtiğim aşktan, göremediğim şefkatten, tutunamadığım dallardan sıkıldım. Ne yaparsan yap damlayan banyo musluğundan sıkıldım.Yapamadığım tüm olmazlarımdan, yaptığım tüm münasiptirlerimden sıkıldım. Dolmayan boşluklardan, genişlemeyen darlıklardan sıkıldım. Düşüp düşüp kalkmaktan, her kalktığımda yine düşeceğimi bilmekten ama her düştüğümde de yine ve yine kalkacağımı bilmekten sıkıldım. Bunu çözen, egosunu tatmin etmek isteyen her muhteremin tepeme binmesinden, istem dışı kobay olmaktan sıkıldım….
Rahat bırakın artık beni. Değmeyin orama burama, domaldığınız şeytana daha çok haz vereceksiniz diye. Vazgeçin ruhuma parmak atıp durmaktan, az kaldı sabır hele deyyuslar az kaldı ahire…