bildirgec.org

nobel hakkında tüm yazılar

orhan pamuk’un yeni kitabı

kahramancayirli | 18 November 2009 12:45

universitekulis.com adresinden alınmıştır.
universitekulis.com adresinden alınmıştır.

Ali ile Ramazan’ı beklemeye devam ediyorum tabii müzmin bir Perihan Mağden okuru olarak. Peşinden de Kutluğ Ataman filmini çekse. Mağden’in kitaplarını ancak Ataman çekerse güzel olur. Bence.

analienearthling.files.wordpress adresinden alınmıştır.
analienearthling.files.wordpress adresinden alınmıştır.

Orhan Pamuk’un yeni kitabı çıkıyor bir ya da iki ay içinde. Pamuk’un Harvard Üniversitesi’nde verdiği dersleri okuyacağız bu kez. Ünlü yazar, kitabının ismini “Anlatırken: Hayat, Sokaklar, Edebiyat” olarak düşünüyor. Pek okunacağını tahmin etmiyorum bu kitabın. Yani elbette satacak görece yüklü bir miktarda ama Kar, Benim Adım Kırmızı vb. romanları gibi çok satan bir kitap olacağını tahmin etmiyorum.
Kitapçıya girdiğinizde büyük bir yazarın kitabıyla birlikte muhakkak genç bir yazarın ya da ismini tanımadığınız bir yazarın da kitabını alın, okuyun.

Nobel Ödüllü “Kadın” Yazar

vivian darkbloom | 15 October 2009 14:08

Ankara’da Dost Kitabevi’nde Türk edebiyatına ayrılan kısımda “Kadın Yazarlar” diye ayrıca düzenlenmiş bir bölüm vardır. Bu bölüm yıllardır orada. Tezer Özlü’den Halide Edip’e edebiyatımızın tüm hanımefendileri bu bölüme istiflenmiştir. Bu ticari olduğu kadar ayrımcı hamle benim yıllardır sinirime dokunuyor. Halbuki Tezer Özlü, Oğuz Atay ile Yusuf Atılgan’ın arasına daha çok yakışmaz mı? (Dost Kitabevi yazarları alfabetik olarak dizmekten de imtina eder ki müşteri aradığı yazarı bir türlü bulamasın, kafası kesik tavuk gibi dolansın. ) Üstelik bu durum “pozitif ayrımcılık”la da pek bağdaşmıyor. Bir kere zaten erkeklere “Bu yazarlarla sizin işiniz olmaz koçum. Bunlar ‘kadın kısmı’nın okuyacağı kitaplar(!)” demek gibi bir şey oluyor. Halbuki bazen okur, okuduğu yazarın kadın mı erkek mi olduğunu dahi bilmeyebiliyor; ya da kadınsa erkek, erkekse kadın sanabiliyor. Bunun pozitif bir ayrımcılık olmamasının sebebi ise tarihte de şuan klasikler arasına giren eserler vermiş birçok kadın yazarın da, maalesef erkek mahlasıyla kitaplarını yayımlatabilmiş olmaları. Bunun en akılda kalan örneği sanıyorum ki asıl adı Mary Ann Evans olan ancak aşk romanı yazarı olarak s/anılmamak ve ciddiye alınmak için erkek mahlasıyla yazan George Eliot‘tır. Emily/Charlotte/Anne Bronte kardeşler, Luisa May Alcott ve George Sand de erkek mahlasıyla bastırmıştır romanlarını. Türkiye’den de 2004 yılında kaybettiğimiz Cahit Uçuk (Cahide Üçok) çoğumuzu şaşırtan yazarlardan biridir.

Bu yıl (2009) Nobel Edebiyat Ödülü‘nü bir kadın-Herta Müller-kazandı. Geçen yıl da bir erkek-Jean-Marie Gustave Le Clézio-almıştı ancak bu hususun kulislerde “Nobel Ödüllü Erkek Yazar” kisvesi altında tartışması-dedikodusu yapılmadı. (Onun yerine “Bu herif de nereden çıktı? Bu da kim?” ifadesi yerleşti kimi suratlara.)

Marie Curie 2

massay | 15 October 2009 13:03

1.kısım

Evlenmelerinin ardından Marie ve Pierre Curie, fizik okulundaki harap bir hangarı laboratuar olarak kullanıp deneylerine başladılar. Evlendikleri yılın 28 Aralık tarihinde Wilhelm Conrad Röntgen, “ X ışınları” keşfini resmi olarak duyurdu. Hemen ardından “Radyoaktivite” buluşunda Curie’lere ortak olacak olan bilim adamı Henri Becquerel, Uranyum’un kendiliğinden ışın yaydığını keşfetti. Becquerel’in yaptığı deneylerde bir fotoğraf filmi üzerine konulan Uranyum, filmi karartıyordu.

Bu bilimsel gelişmeler, Curie’lerin deneylerine yön verdi kuşkusuz. Onları hırslandırdı.

Yıl 1898. Çalışma defterinin 6 Şubat tarihli sayfasında Marie, çalışmalarını ve deneylerini not ettiği bölümün altına hangarın damının aktığını, içerisinin rüzgârla dolu olduğunu ve ısısını yazar, paralelinde protesto edercesine on tane nida işareti koyar. Bu zor koşullarda çalışmanın da Curie’leri hırslandırdığını, birbirlerine duydukları aşkı büyüttüğünü yıllar sonra kızına anlatacaktır Marie.

Yıl 1898. Marie, zehirli bir element olan Thorium üzerinde çalışırken uranyum gibi ışın saçtığını keşfetti. Böylece Becquerel’in 1896 yılında “Becquerel ışınları” adını verdiği buluşu daha genelleştirmiş ve adını “Radyoaktivite” olarak değiştirmiş oldu. Bu yeni buluş, Pierre ve Marie’nin uykularını kaçıran, tehlike sınırlarını unutturan sorular doğurdu. Sorular da cevapları.

Dünya Fizikçisi; Albert Einstein

24black mamba24 | 16 July 2009 17:33

14 Mart 1879 yılında Almanya’da Württemberg kentinde doğmuş olan Albert Einstein dünyanın en önemli fizikcileri arasında gösterilmektedir. Babası Hermann ve abisi Yakob elektirik mühendisliği ile ilgili bir şirket kurdular.

Albert Einstein okuma hayatından hiç hoşlanmıyordu. Ama 1884 yılında gelecekteki eğitimi için özel dersler almaya başladı. Ailesinin iflası sonucu Munich’den İtalya’ya taşındılar.

Kameramanlara dil çıkartması
Kameramanlara dil çıkartması

Babası Albert Einstein’ın elektirik mühendisi olmasını istiyordu ama Albert küçüklüğünden beri bu mesleği yapamayacağını anlamıştı. 1896’da “Swiss Federal Polytechnic Enstitüsü”ne matematik ve fizik öğretmeni olmak için giden Albert orada “Elektromanyetik Teorisi”üzerine çalışmalar yaptı.

en etkili bilim adamları (Charles Darwin ve Max Planck)

xerre | 09 June 2009 09:43

ilk olararak şu yazıyla başladığım, bilime yön veren tarihteki en etkili bilim adamlarına, yani bilimin öncülerine yer vermeye devam ediyorum.

8 – Charles Darwin (1809 – 1882)

Aptalların yaptığı deneyleri severim. O yüzden sürekli onlardan yapıyorum.

İngiliz doğa bilimci ve biyolog olan darwin, tüm canlı türlerinin bir süreç boyunca ortak atalardan evrim geçirmesini savunan doğal seleksiyonu (doğal seçilim) kullanarak evrim teorisini öne sürmüştür.

ortaya attığı bu teori, yaşadığı dönemde bilim dünyasını ikiye bölmüş, bazı kesimler tarafından kabul görse de aşırı tepkiler almıştır. Fakat ölümünden sonra 1930’lı yıllarda onun doğal seleksiyon teorisi, gelişim sürecinin geniş anlamdaki ilk açıklaması olarak kabul edilmiş ve hatta günümüzde de modern evrimsel sentezin temellerini oluşturmuştur.

en etkili bilim adamları (Marie Curie ve Alan Turing)

xerre | 21 May 2009 11:36

uzun yaşamımda öğrendiğim bir şey var: gerçeklikle ölçüştürüldüğünde tüm bilimimiz ilkel ve çocukça kalmaktadır – ama gene de sahip olduğumuz en değerli şeydir, bilim!
albert einstein

tüm zamanların en etkili bilim adamlarının tanıtıldığı bu yazı dizisine

buyrun, kaldığımız yerden devam edelim.

6 – Marie Curie (1867 – 1934)

hayatta hiçbir şeyden korkmayın fakat her şeyi anlamaya çalışın.

Marie Curie

polonya asıllı fizikçi ve kimyager. radyoaktivite alanında öncü olan Marie Curie, iki farklı bilim dalında (fizik ve kimya) nobel ödülü kazanmış tek kişidir. bunun yanında paris üniversitesinin ilk kadın profesörüdür.

bilim dünyasını bu denli etkileyen ve bilinen tek kadın bilim adamı olan curie’nin en önemli barşarıları arasında şunlar sayılabilir:

  • iki yeni radyoaktif element olan radyum ve polonyumun keşfi
  • radyoaktivite teorisinin oluşumuna katkı
  • radyoaktif izotopların yalıtımı için çeşitli teknikler

ayrıca kendi bireysel yönetimi ile kanser tedavisinde, radyoaktif izotopların kullanıldığı dünyanın ilk çalışmalarını yürütmüştür.

Akıl Oyunları / A Beautiful Mind…

| 19 February 2009 17:16

Yönetmen : Ron Howard
Senaryo : Akiva Goldsman, Sylvia Nasar (Kitap)
Oyuncular: Russell Crowe (John Forbes Nash Jr.), Jennifer Connelly (Alicia Nash), Ed Harris (William Parcher), Christopher Plummer (Dr. Rosen), Adam Goldberg (Sol), Paul Bettany (Charles)
Görüntü Yönetmeni : Roger Deakins
Müzik : James Horner
Tür : Romantik – Dram
Yapım : 2001, ABD.

Hollywood sinemasının tahmin etmediğiniz yerde, bir anda sunabildiği ve yine Hollywood’a özgü mucize bir film örneği; Akıl Oyunları(A Beautiful Mind). Bir hikâyeden, toplum için müthiş bir film yapmak, herhalde yine iyi bir aklın işi olsa gerek. Daha çok komedi filmleri ile tanınan yönetmeni Ron Howard’ın gerçek bir öyküyü anlatan kitaptan, muhteşem ve bir o kadar da ilgiyle izlenecek türden bir film çıkarması, fazlaca övgüye layık kılıyor. Filmin başından sonuna kadar akıl gücünü kurgulayan kompozisyonuna hayran kalmamak mümkün değil.

kılıç yutmak boğaza dokunur mu?

nazokiraze | 05 January 2009 15:09

Brian Witcombe bir radyolog onu diğer meslektaşlarından ayıran özelliği ise yaptığı bir araştırmadan ötürü kazandığı 2007 Ig Nobel Tıp Ödülü( Nobel karşıtı ödül) araştırması ise hayli ilginç: kılıç yutmanın yan etkileri veya kılıç yutmak gırtlağı acıtır mı?

Brian Witcombe ve Uluslararası Kılıç Yutucuları Birliği Başkanı Dan Meyer bu araştırma için 46 kılıç ustasıyla görüştü ve çok önemli şikayetleri olmadıgını ögrendi.Kılıç yutma tarihinde sadece iki önemli yaralanma oldugunu en yaygın görülen şikayetin ise kılıç boğazı ağrısı oldugunu gözlemleyen Witcombe ve Dan Meyer kılıç yutmanın bogazı acıttıgını ancak zarar vermedigini ortaya çıkarmış oldular.

fadik sevin atasoy- zeynepin sekiz günü

kahramancayirli | 20 November 2008 11:42

çok başarılı bir genç oyuncumuz
çok başarılı bir genç oyuncumuz

ilk olarak o şimdi mahkum’da ismini bilerek izlemiştim onu. hakikaten iyi oynuyordu. altın portakal jürisinin gözünden kaçmadı neyse ki. ve daha ilk filmiyle prestijli bir sinema ödülünü evine götürdü.
ama esas burada övmek istediğim performansı zeynepin sekiz günü ile ilgili. fadik sevin atasoy gerçekten döktürmüş. çok iyi. çok abartısız. altın portakalda adaydı yine en iyi kadın oyuncu dalında ama muhtemelen üstüste gitmesin diye ödül bir başkasına verilmiş olabilir. 19. Ankara Uluslararası Film Festivali 2008 En iyi Kadın oyuncu ödülünü kazandı neyse ki. sonuçta ödül bir oyuncunun, sanatçının iyi ya da kötü olduğunu göstermez ama sanatçıya şevk verir, yaptığı işin önemli olduğu hissini pekiştirir. bu açıdan önemli.
a bir de aklıma geldi. orhan pamuk’un nobel ödülü alması için “erken aldı” vb yorumlar var. oysa tam aksine. tam vaktinde bence. ama türk edebiyatında pamuktan daha fazla nobel edebiyat ödülünü hak edenler yok mu, var elbet. şair seçimlerim kendime kalsın ama yaşar kemal ve orhan kemal, şimdi bir anda aklıma gelmeyen başka iyi isimler. ama olay, yurtdışında da okunmak sanırım biraz (hoş ödülü bu yıl kazanan le clezio’yu amerikada birçok köşebaşı eleştirmen dahi okumamış ama bilemeyeceğim artık). konu dağılmadan nobel tartışmasını burada yarıda keselim. bu yazının odağı fadik sevin atasoy’u zeynep’in sekiz günü performansı ile övmekti çünkü. uzatmadan. atasoy çok çok iyi. sırf bu başarılı genç oyuncumuzun nasıl iyi oynadığını izlemek için bile tekrar tekrar izlenmeyi hak ediyor, film.