bildirgec.org

klişe hakkında tüm yazılar

HIRISTIYANLIĞI YAYMA ARACI OLARAK AMERİKAN KORKU FİLMLERİ

harschena | 10 October 2006 20:06

Paranoyak bir dünyada yaşıyoruz. Hükümetler neler karıştırıyor, insanlar aslında neler yapıyor, hiçbirimiz bilmiyoruz. Son zamanların en kanlı olaylarının arkasında neler var, bilemiyoruz, 11 Eylül saldırılarının arkasında Amerika mı var, depremlere okyanusların dibinde yapılan nükleer silah denemeleri sonucun da mı meydana geliyor, AIDS, Ebola gibi hastalıkların virüsleri dünya nüfus planlaması için bilinçli olarak mı üretiliyor ve bunların, hatta kanserin tedavisi mümkün olduğu halde bu insanlardan saklanıyor mu, vb. sorular kafaları kurcalamaya devam ederken popüler kültüre boğulmuş durumdaki (böyle olması istendiği için) bizler, bu kültür ürünleri olan Amerikan filmlerini izliyoruz, çocukluğumuzdan bu yana Dede Korkut masallarından çok Grimm Kardeşlerin hikayeleriyle büyüyoruz, Batılı olmamakla birlikte Batının kokuşmuş posasını iyice sindiriyoruz, kendimiz olamıyoruz. Biraz olsun içinde bulunduğumuz dünyaya, içinde dönüp durduğumuz çarktan sıyrılıp da şöyle bir göz attığımızda dehşete kapılıyoruz ve en iyisi bunlara kafa yormamak, yoksa içinden çıkamam diyip tekrar bizim için yaratılan suni dünyaya dönüyoruz. İnanmıyoruz, inanmak istemiyoruz. Böylesi daha çok işimize geliyor, kaldı ki ne gerçekte neler olduğunu bilme şansımız var, ne de buna karşı birşey yapabiliriz.

İnzivaya mı Çekilmeliyim?

deborahhh | 19 March 2006 01:14

Bazan düşünüyorum da acaba yıllarca boşu boşuna mı okullar okuduk,kitaplar karıştırdık,dil öğrenmeye çabaladık….. Özgün bir şey düşünebilmek için hiçbir şeyden etkilenmemek olanaksız gibi görünüyor.. Örneğin son öykülerimi büyük bir umutla kardeşime okutuyorum. Aldığım yorum gayet açık: Çok klişe! Elbette etki-tepki prensibini hemen uygulamaya geçiriyor ve kardeşime bunun fazlasıyla özgün,orjinal v.s. olduğunu ispatlamaya çalışıyorum. Ama aynı sayfaları iki gün sonra bende okuyunca klişe buluyorum. Ya bir kitaptan, ya bir filmden ya da başka herhangi bir şeydn etkilendiğimi görüyorum…. O halde nasıl özgün olabilirim? Kendimi bir kuleye mi hapsetmeliyim? Ya da üniversiteye ilk başladığımda öğretmenlerin dediği gibi “daha önce öğrendiğim! herşeyi unut” malı mıyım?…… Belkide inzivaya çekilmek tek çaredir!

böyle bitmemeliydi!

azurenus | 16 August 2005 09:39

bazen filmler istediğimiz sonla bitmez. amerikan sinemasında mutsuz son zor buluruz ama belki de ben çok uçuk kaçık sonlar bekliyorum. benim gibi düşünen 6 yetenekli insan birleşmiş ve “nasıl bitmeliydi” adında bir proje başlatmış. popüler filmlere kendi uygun gördükleri sonları animasyon olarak üretiyorlar. kaliteli video torrent, daha az kalitelisi wmv dosyası olarak indirilebilir.

[nasıl bitmeliydi]

yaşanamayan durumlar

azurenus | 15 August 2005 11:39

bazı durumlar vardır hiç yaşamadığımız ama hep mümkünmüş gibi gelen. mesela:

tüm kapılar bir kredi kartı ile hemen açılabilir. herkes kulenin yardımı ile bir uçağı indirebilir. tüm kızlar gözlüklerini çıkarıp, saç modellerini değiştirip biraz makyajla star güzelliğini yakalayabilir. bir telefon konuşmasına başlarken merhaba, kapatırken görüşürüz demek gerekmez.

[sadece filmlerde olabilen 40 şey]

Korkularımız…

Lyria | 01 October 2003 14:20

Küçüktüm, korkularım vardı beni aşan, geceleri kabusum olan. Peşimden beni takip eden adımlar vardı. Büyümekti tek isteğim korkularımdan kaçmak için. Büyüdüm. Büyüdükçe çoğaldı korkularım. Köyümüzdeki yaşlıların eski çeyiz sandıklarının kokuları kovaladı beni bazen. Naftalin ve çürümüş tahta kokuları süsledi çocukluk rüyalarımı. Ailece yapılan piknik ziyafetleri, ormandaki ağaçlarla ve toprakla bütünleşmiş hissi verirdi içime. Toprak demek ise ayrı bir korku idi yüreğime. Böcekleri sevebilirdim çığılık atmadan onlardan tırsmadan, ama sevdirmediler ki. Güzellikleri sevmeyi öğrendik, çirkinlikler ise korkularımız oldu.
Güzelliklerle yaşamayı hedefledik, çirkinler karşımıza çıkınca yıkım oldu. Alıştırılmadık ki hayatın sürprizlerine. Çocukluğumuz da, iyi bir eş olmayı örnek aldık annelerimizden, ninelerimizden. Kimse bize sormadı. Ergenliğimiz de, aşklarımız için rekabet etmeyi öğrendik. Diş telleriyle konuşmayı başaramaz iken, aşk şiirleri ezberledik. Annelerimiz çamaşır yıkar iken izleyip, onların öğütlerini dinledik. Temiz çamaşırlar yıkamayı hedefledik. Her yeni yılda yeni ümitler yeşerttik. Noel baba masallarıyla huzur bulduk küçük dünyamızda. Her şey masaldı her şey pemde. Ama korkularımız hep vardı. Bazen kaçıp kurtulmak istedik her şeyden herkezden. İntiharı, ölmeyi kaçımız hiç düşünmedi ki. Çaresiz anlarımızda hep tanrıya dua etmedik mi. Mutlu anlarımız da, çoğu zaman aklımızda bile olmayan tanrıya. Güzellikleri okadar sindirmiştik ki yüreğimize, yüzümüzde çıkan bir sivilce bile yıkar oldu moralimizi. Hep bahane değilmiydi sigaraya başlamak için ilk ayrılıklar ve ya acı kayıplar, bazen de sözüm ona arkadaşlar. Bütün sözlerin anlamları bir. Aklımıza gelenleri kaçımız söyleyebildi gerektiği an karşısındakine. Korkularımız, kaçımızın ahı yoktur ki içinde. Keşkelerimiz aldığımız nefeslerin sayısını geçer oldu. Hepimiz istedik okuduğmuz kitaplardaki kahramanlar olmayı, bütünletik her sayfada her satırda yaşantımızın parçası kişiliğimizin kaynağı oldular belki. İçimize gömdüğümüz sevdalarımız oldu, ardından ağladığımız.
Bir daha asla olmasın dediğimiz sevdalarımız, her başlayışta korkuyla perçinlediğimiz.
Başını ve sonunu her zaman bildiğimiz korkularımız. Yasak sevdalara kapıldık istemeden sürüklendik derinliklerine, sakladık içimizde. Adam mı evliydi kadın mı. Bize demişlerdi ki evliler sevemez. İlk heyecanla bastırdık içimizde aşkı sevemezdik sevmemeliydik evlenince korktuk ya seversek? Yaşımız ilerledi, yaşadık tüm korkuları sevdaları yalanları. Ama bitmedi ki, ya ölüm korkusu hangi yiğidin yüreğinde yok ki? Bunca mücadele, bunca hedef, bunca heves, bunca isyan karışık oyunlar, çelişkiler boşanımıydı? Şanslıysan bir eser bırakırsın senden sonra ama, kaç kuşak seni hatırlar. Şansın dahada fazlaysa, tarihe kazırsın adını özel günlerde anılırsın ama, ne fayda. Sen korkularına yenik düştüğün anda ölüm peşindeydi her yerde saçının her beyaz telinde. Yaşlılık korkusu, hastalıklar, cinselliğimizi bile perçinlemedik mi korkularımıza yenik düşüp. Neydi faydası şu kısacık dünyada. Bize böyle öğrettiler, ama onların suçumuydu ki? Bize öğretenlerede böyle öğretmişlerdi. Hep korkularla yaşamayı, kelle koltukta gezip anlamları yitirmeyi. Küçük bir çocuktum hatırlıyorum da, korkularım naftalin kokusundaydı renkleri ise çürümüş tahta.. Küçücüktüm ama büyüdüm, eşşek kadar kız oldun diyorlar ama ben hala KORKUYORUM……….

Türk Sineması

llus | 26 December 2002 01:06

-Güzel olduğunuz kadar küstahsınızda!

-Söyleyemedim annee! Babamın simitçi oldugunu söyleyemedim!

-Fakirsin sen Fakirrr!

Ve zavallı kemancı (Cüneyt Arkın) salaş meyhanede sandalyeye tutunur ve titrek dudaklarından bir elzem mavisi gibi akar kelimeler;

-Ben kör bir gencim hayatımı keman çalarak kazanırım nolur duygularmla

oynamayın!

Ben küçüklüğümden beri çok garip bir şekilde Turk Sineması ile ilgilenmişimdir. Bir çok entele dantele gore Turk filmleri cok sacma senaryolardan oluşur.Evet,çok özel filmler değildir ama şunu unutmamak gerekir onlar yaşamın içinden bir yansımadır.

Labirent

ELOY | 25 September 2002 20:54

Klasik, klişe, sıradan lanetli bir labirent. Yaşam!

Çabalıyorum işte boşu boşuna! Her zaman istediğim, hiç bir zaman olamadığımdı… ve zamanın realitesi ne kadar kaçsama ensemde oldu hep.. hep sıkıştım aşk’la dosktluk arasında. Seni Seviyorum demek hep zor geldi. Olmayacak kılıklara girdim durdum.

Saplantılarım oldu çoğu zaman, birde amaçlarım. Ama bu amaçlar diğerlerine hep saçma geldi. – hayal, ütopya… ama hepsi pembeydi… – Klasiktir bir şey çıkar karşına son sürat gidiyorken, frenlersin. Mecbusundur. Çünkü onu öldürmek istemezsin… ama nerden bile bilirsin ki onun daha sonra seni öldürebileceğini…

Tanıdıklarım, isteklerim, çevrem ve hayallerim hep çakıştı durdu. Dünyayı taşımak istedim… Dünyayı taşımak olanaksız mı?.. Hiç denemedik ki!..

Dostlarım oldu bir de, ama bunlar gerçek olanlarıydı, sadece sandıklarımda vardı… Şimdi bir daha düşünüyorumda hayat bir labirent değil mi?..