bildirgec.org

hayat hakkında tüm yazılar

HAVALI GİYSİYLE MOTORLAR DAHA GÜVENLİ!!!

Beacool | 01 May 2010 10:50

Resimdeki siz olursanız, büyük ihtimalle o sizin son fotoğrafınızdır...
Resimdeki siz olursanız, büyük ihtimalle o sizin son fotoğrafınızdır…

Konsept haberlerini sevmem. Bir çoğu gerçeğe dönüştürülemeyecek genelde sansasyon amaçlı balon haberlerdir. Buna bağlı olarak ne yazık ki ayrım yapmayan (yapamayan) bazı yazarlarımız da dizayn haberlerini bile prototipi üretilebilecek konseptler diye duyurabilmekteler. Sonuç teknoloji sitemizde magazindeki asparagas benzeri haberlerin dolması oluyor. (bkz eleştirisel yazı sonu notu)

Alpinestars Logo
Alpinestars Logo

Ama bazı konsept dizaynlar teknoloji ve mantık kurallarına uygun bir şekilde yaratılarak prototipinin üretilmesine olanak verecek şekle bürünebiliyorlar. Bunlardan biride önceden duyurduğum özel yapıdalı kask haberimdi. Şimdi ise yine aynı yıllarda konseptinin duyurulduğu ve prototipinden önce ülkemizde dahi işe yaramaz versiyonlarının satıldığı (önce çıkarayım parayı ben kapayım mantığı) hava yastıklı koruma giysisi var.

Tech Air Race Motorsiklet Giysisi
Tech Air Race Motorsiklet Giysisi

Alpinestars gibi bir motor devinin destekleriyle üretilen bu prototip Tech Air Race motorcycle suit olarak adlandırılmış. Kendisi daha önce satışa çıkmış işe yaramaz model gibi motora bir iple değil (ip kopmazda sürüklenirseniz giysi bir işe yaramıyordu ya da bağı ayırmayı unutup motordan indiğinizde hava yastığının patlaması ile mahallenin maskarası oluyordunuz) aksine tamamen bağımsız, elektronik bir şekilde (şu yazımda değindiğim giyim ve teknoloji birlikteliğini hatırlatırım) sürekli mikroçiplerin kontrolünde olan bir giysi.

geçenlerde farkettim

taha3045 | 28 April 2010 13:25

Geçenlerde farkettim sevgili günlük olmayan ama günlük niyetine kullandığım şey aslında ben bilgisayarda yazı yazarken sürekli enter tuşuna basma eğilimli biriyim, tik gibi birşey yazı yazarken basma isteği uyanıyor içimde, basıyorum da , sonra siliyorum tabi pis birşey bu, kumanda elimdeyken de sürekli menü tuşuna basıp duruyorum, doktora gitmem lazım mı ki?

Geçenlerde farkettiğiniz gibi yazdığım her yazıya hoş kadın fotoğrafı yayınlamayı çok seviyorum, gördüğünüz gibi hiç bir alakası olmadığı halde bu konuya da bu tür fotoğraflardan ekleyeceğim, göze hoş görünsün diye , kendimi değil sizi düşündüğümden diye işin içinden çıkabilir miyim?

Geçenlerde farkettim 22 dakika.org da büyük-küçük harf olayı yok, evet bunu gerçekten geçenlerde farkettim çünkü yazı yazdığım bir site değil, çok ta bakınmam , ayda yılda bir o yüzden herkesin bildiği bu şeyi ben yeni farkettim. Ne kadar güzel ama nasıl yazarsanız yazın küçük harf oluyor, ama asıl kötüsü buralar nedeniyle büyük-küçük harf düzenine dikkat etmeye eli alışmış yazarların orada istem dışı tekrar buna devam etmesi ve bunun boşuna bir didiniş olduğunu farketmesi.

DİLEMMA

il mare | 04 April 2010 14:08

Sen doldur,ben içerim boğaziçini

Bir şekilde doğmuşsun ve konmuşsun bir yere işte….
En koyu aidiyetsizliği taşıyorsun damarlarında,kan diye….
Çoktan vazgeçmişsin konuşmaktan,kendini anlatmaktan..
Ama insansın hala işte,unutabiliyor zaman zaman,çocuk olabiliyorsun,baştan silebiliyorsun.
Yani zaman zaman, kendini anlatmaya kalkışabiliyorsun,heyecanlı gözlerle, hiç sönmeyecekmiş gibi duran ferlerle…
Tam affedecekken karşındakini,her şey tekrar güzel olabilir aslında diye düşünürken,o kahrolası umudunu hala satılığa çıkarmamışken…
Bir kez daha karar veriyorsun onu satmaya…İşte bir kez daha yazıyorsun hiç dinmeyecekmiş gibi duran koca öfkenle,ruhunun tam merkezine “satılık” diye…
Ruhun umut demek, satılan umut demek…
Diyorsun ,diyorsun ya bir kez daha…
Biliyorsun ki sen istesen de o gitmeyecek bir yere…
Ait olmadığın yerlerde,bunca zaman hala anlaşılamamış olmanın verdiği acı ve zarar veren öfkenle, çaresizliğin doruklarına ulaşıyor, kendi gözyaşlarında boğuluyorsun…
Avuçlarını sıkıyorsun,kapıları çarpıyorsun,küfür ediyorsun.Günahtan korkmak ise, günah…
Hem günah da ne,sevap ne, anne ne ,baba ne? Birlikte yaşamak,birlikteyi bırak,yaşamak ne???
Cevabı bulamadığın anda daha da yaşamak istiyorsun ama, anlamsız birlikteliğe inat yapayalnız…
Sanki yapabilecekmişsin gibi oturup ciddi ciddi çareler arıyorsun.
Evden dışarı çıkıp geri gelmiyorsun,kimseye nerdesin napıyorsun haber vermiyorsun.
Zaten herkesi gittiğin anda siliyorsun.
Derdin özgür olmak değil,derdin gidip gelmemek değil….
Derdin bitmek,derdin tükenmek senin…Derdin nefret etmek, ve nefret etmeyi istememek…
Meraklısı değilsin arkanı dönmelere,alıp başını gitmelere…
Derdin anlayış,derdin anlaşılmak…Derdin bir çift göz,derdin insan! Derdin insan! Derdin insan!
Sesler yükseliyor biryerlerden,hep aynı ton,hep aynı sözler…Hep aynı nefret…
Düşünüp duruyorsun gene…Biryerler olmalı! Gidilip dönülmeyecek,bir kez olsun öfkene yenik düştürtücek,mantığını tamamen yok edecek bir yerler!
Gözünü kapıyorsun,ciddi ciddi düşünüyorsun.
Ertesi sabah uyandığında,
Yine aynı yatakta oluyorsun.
Ama işte,derdin o yatakta olman değil senin,
Derdin o yatağın olması…

çocuklara ,evlat edinmeye, yaşama dair

taha3045 | 29 March 2010 15:15

“Risk Altında ve Korunması Gereken Çocuklar Uluslararası Sempozyumu” Bu yıl da yapılacak,TBMM Başkanlığı himayesinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında gerçekleşecek tarih:4-26 Nisan 2010 yer:Ankara

Bu yılın sempozyum konusu:Güvenli Çevre – Güvenli Okul.

Çocukların uyuşturucu, şiddet, fuhuş gibi zararlı alışkanlıklardan korunmasını amaçlayan sempozyumda sivil toplum kuruluşlarından ,akademisyenlerden, uzmanlardan yüksek katılım bekleniyor.

bakkal amca, bakkal amca

taha3045 | 24 March 2010 12:26

Kahvaltımı hazırlamak için kalktım yumurta çırptım iki tane ,içine beyaz peynir koyarak omlet kıvamına gelmeden bir iki kere çırpıp öyle tavaya koyunca ayrıca tepsiye peynir koyma zahmetinde bulunmayabilirsiniz. Zeytinlerden siyah olanını seçtim, yeşil zeytin sevmem pek, neyse zeytin olursa tepsi de peynirin gönlü kırılır, beni almadı der hem zeytin de yalnız kalır, onlar iki yakın dostlar en nihayetinde ketçap ve mayanoz gibi.(Annesi hasta olduğu için eşim iki gündür yok ve ben kahvaltımı kendim hazırlıyorum vay canına)

Anneme uğradım dün mahallemizin eski bakkalı ölmüş ne kadar üzüldüm. Tam bir bakkaldı o bakkalın tamı yarımı olur mu demeyin, mavi uzun gömlek giyen, cebinde sürekli küçük bir defter ve kalem taşıyan bakkallardan.Hani leblebi tozu satan bakkallardan. Ne çok üzüldüm mahsustan sakız alıp para üstü bozuk yoktu diye sakız verdiler diye annemleri az mı kandırırdım. Bir kere para düşürünce gidip ne kadar sataşmıştım bana istediklerimi versin diye Allah rahmet eylesin, son yıllarını her işini süpermarketlere kaptıran mahalle bakkallar gibi söylenerek geçirdi, ama biz her bayram onun elini öptük, o bizim hep bakkal amcamızdı.

Sessiz Peri…

astral | 24 March 2010 10:12

Belirsiz süreli yayın aralıklarla devam ediyordu. İçimden bir nehir sessiz fısıltılarıyla daima konuşmuştu beni yalnız bırakmamak için. Yıllar sonra anlayacağım ilk gerçek bu fısıltıların beni birçok şeyden korumasıydı.

Etrafında küçük periler ip atlarken kimse onları görmez. Bazen sen de görmezsin. Öyle bir an gelir ki, küçük karar anlarıdır: işte o zaman kendi başına karar veriyorsun sanırsın, değildir. Bu dünyaya ve bunca şeye nasıl katlanırdım bilemem. Katlanamazdım. Çoktan çekip giderdim.

Sesleri duymayan ne çok insan var. İç sezilerini dinlemeyen ne çok konuşma. Öylesine konuşmalar. Yorulmalar. Yorulur gibi sevişmeler. Katıksız, yok yere belaya bulaşılmış; daha dünden razı olunmuş aşklar, ne çok riya… Oysa işte ben buyum sözcükleriyle başlanan oyunlar… Her yerde.

Riyanın olmadığı bir şey ver bana. Onun gördüğü rüya beni yerden yere savurdu, kulaklarım cümleleri duyarken… ‘Benim için ikinci kez ölür müsün?’ Sözleşmesini görmüş rüyasında. Böyleleri de var. Hem ne gördüğünün farkında değil ama görüyor. Belli ki o adam onun kaderi ve belli ki yüzde doksan birlikteler bu enkarnede. Ve belli ki o sevgilisinin hayatını kurtarmak için kendini feda edecek bu yaşamda. Belli ki, bunu daha önce de yapmış. Diğeri bunun farkında hem de çok iyi. O da (diğeri) spiritüel. Çok etkilenmiş. Neden onu böylesine istediğini anlamış hemen. Anlamasın mı, çok açık. Çok etkileyici. Ben ağlamamak için tuttum kendimi o an.

BİR BİLİNMEZLİK YAZISI

il mare | 13 March 2010 11:55

Hiçbirşey yapmak istemediğin zaman , hiç yapmak istemediğin şeyleri yaparsın… Ne yapacağını en bilmediğin anda, hiç izlemediğin dizilere takılırsın,aptal repliklerin aptal duygularını dudaklarına musallat edersin; en zayıf anındır işte, içinde sıkıntılarla boğuşurken, izlediğin her şeyin içine kontrolsüzce,balıklama dalarsın… Birilerinin aptal dudaklarından çıkan sözler senin dudaklarının bunca zaman zaptettikleridir sanki, birisinin gözleriyle akıtmaya çalıştığı duygu seli, bunca zaman içinde kaybolduğun bir çağlayandır sanki… ( “Suyun intiharı gelir aklıma şelale deyince”,Birhan Keskin’in bu dizesini hatırladım nedense şimdi…) En fenası, yapı kredi ,coca cola reklamlarına falan ağlamaktır kolaylıkla,ya da şimdilerde şekerbank bile… Susarsa susarım,susarsam susar, susarsalar susarızz’lar, anlamsız uyarlamalar, donuk sessizliklerdeki fosforlu naralar.

ÇAY YAPALIM MI?

il mare | 11 March 2010 09:41

“Çay yapalım mı?”

Hayat…
Ailece yenen bir yemekten sonra,sofrayı toplarken mutfakta buluştuğun annenin ağzından dökülen kutsal iki kelimelik soru cümlesi:

“Çay yapalım mı?”

Cevabın değişmeyeceğini bilerek gene de üzerine uzun uzun düşündüğüm soru. Sen de sorarken, alacağın cevabın değişmeyeceğinden emin olarak çok şey düşünüyor musun anneciğim?
Ben ağzıma dayayacağım her sıcak yudumda ;daha sıcak ellerini avuçlarımla sıkarken hissedeceğim sıcak kalbinden akan sıcak duyguyu ,beraberinde izlediğimiz dizinin repliklerine verdiğin tepkilerin aynılığını ama bende her seferinde uyandıran ve bu akşam da uyandıracak olan tonlarca farklı hissiyatı, belki de dizinin en heyecanlı yerinde kardeşimin okuldaki durumuyla ilgili şevkatlice yönelttiğin soruyla en varmış gibi gözüküp aslında en başka yerlerde olduğun halleri, gözlerinin dalgınlığını,sesinin çaresizliğini,kokunun tekliğini ve saflığını tekrar tekrar,bu akşam da yaşayacağımı düşünürken ve düşündükçe içim sıcacık olurken; sen de yarın beni bir başka eve yollamayacak olmanın rahatlığını,kimseye hesap ve haber vermeden ellerimi hiç bırakmayacakmışcasına sıkıca tutmanın keyfini,başka hiç kimseye sana ait olduğumdan daha fazla ait olmadığımı bilişinin verdiği beni içine içine sokası duyguyu, elinin tersi ile yanağımı okşarkenki tazeliği peşin peşin götürüyor musun dudaklarına, ince belli bir çay bardağıyla…???
Seni bilmem ama anneciğim, ben, sen her “çay yapalım mı” diye sorduğunda, içime tarifsiz bir huzur doluyor. Televizyonun karşısında ellerimizde buharı tüten bardaklar, üzerindeki mavi sabahlığa sarındığım an gözümün önüne geliyor, omzunu gıdıklayan kıvırcık saçlarından salınan koku seni bıraksam da beni bırakmayacağını içerime haykırıyor…Gevşiyorum suratımı yalayan buharla,rahatlıyorum.
Dizinin replikleri arasında olduğunu sanırken, annemin kanatları altında kayboluyorum.

ORJİN

il mare | 10 March 2010 13:17

An(ı)larım gözümün önünden yitip gidiyor işte,büyüyorum benden habersiz.Gelsin diye yollarını gözlediğim yaşanmışlıklarım, geçmişte ve şu anda anlam bulamazlarken yarını bekliyorlar…Yarın, başka gözlediğim anları yaşayacakken ben… Ne zalimsin hayat,içine attığın farklılıkları öğütüp aynılıklar yaratan girdap, ne zalim… Şu anımı bildirtmeyecekseniz bana,niye varsınız bugünler, sizler,yarın dün olacak günler… Sinemdeki taşa sabır adını takıp , tüm yarınların adını tahammül yapıp, bugünü gerçek yapmak da neyin nesi? Bugünü bildirtmiyorken üstelik.. Neden, yarın bilinecek diye… Yarın sabretmemi söylemeycek misin, bugün,kendi doğurdukları arasında kaybolurken ,yarın önüme bambaşka dünler sermeyecek misin …? Yanlışın var zaman, sen yarınlara uzanmazsın, gebeliğin bugünler için… Yarın olsun diye kandıramazsın beni artık,saltanatın bugüne hükmetmek için…