Bundan bir süre önce Küba’ya gittim. Bu, farklı ve ilginç ülkeyi size biraz anlatmak istiyorum.
İsterseniz en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Birgün mutlaka Küba’ya gidin, gezin. Mümkünse Fidel Castro ölmeden evvel 🙂 Hele dans etme meraklıları herkesten önce koşsun. Millet salsa için deliriyor. Küba’lıların bu kalça sallama kapasitesi karşısında saygı duymamak ve ezik hissetmemek mümkün değil.
Küba 11 milyon nüfuslu bir ülke, bunun 2 milyonu Havana’da yaşıyor. Nüfusun yarısı beyaz, üçte biri zenci ve melez, geri kalanı değişik kökenlerden geliyor. %1 Çinli bile var (Bunlar Amerika’ya göçecekken dedeleri yolu şaşıranlar herhalde 🙂 Şehir epeyce büyük, öyle yürüye yürüye dolaşılabilecek gibi değil. Ama her köşe başında envai çeşit taksi var. Bunun yanında bir de gözle görülür boyutta bir hava kirliliği. Bunun en önemli sebebi otomobil sayısının fazlalığı ve kullanılan kalitesiz yakıt. Castro’nun bu konuda yaptığı icraatlardan biri halka bisikleti sevdirmek olmuş. Ancak Küba’nın en turistik özelliklerinden biri sokaklarda gördüğünüz eski Amerikan arabaları. Bir zamanlar bu arabalar sayıca çok daha fazlaymış. Castro burada bir gelir kapısı görmüş ve Nissan’la bir anlaşma yapmış. Antika araba sahiplerine yeni bir araba verip eski arabaları da dünyadaki çeşitli koleksiyonerlere satmışlar. İyi para tabii…