bildirgec.org

erkek hakkında tüm yazılar

KUTLU OLSUN!

sonbahar kizili | 08 March 2010 15:14

Erkek egemen bir dünyada Dünya Kadınlar Günü diye bir gün belirlemiş büyüklerimiz. Bu özel günde büyük alış veriş merkezleri kadınlara yönelik ürünlerde özellikle kozmetikte müthiş indirimler yapmış bir güne mahsus. Eee kadın demek eşittir boya demek çünkü… Yılın tüm günleri erkeklerin ne de olsa bir tek günü de kadınlara armağan ediverelim ne olacak sevinsin garipler demiş biri. Genelde feminist ayaklanmalarının sıkça görüldüğü ve aslında kadın düşmanlarının diline pelesenk ettiği bu müstesna günde istisnai birkaç teşebbüs olsa da asıl mevzu bu değil ve bunların hiç biri umurumda değil…

dikizleme illeti

taha3045 | 01 March 2010 16:01

Röntgencilik küçük yaşta oluşur, evcilik veya doktorculuk oynarken genellikle doktor olan erkek çocuk hastayı oynayan kız çocugun muayene amaçlı eteğini kaldıran çocukların varlığı azımsanamaz. Küçük yaşlarda karşı cinsten birinin cinsel organı ile kendisininkinin farklı olduğunu keşfeden küçük çocuklar bu keşiften oldukça hoşlanırlar.

Ortaokul çağına gelmiş ergen çocuklar için durum daha farklıdır, olay küçüklüğün masumluğundan çıkmıştır, aralarında sık sık cinsellik konuşuyor, kızlarla ilgili erotik espriler yapılıyordur. Artık sütyen takmaya başlayan kızlar sürekli konuşma konusudur. Ayrıca sürekli kalemlerini , silgilerini yere düşürerek kızların bacaklarını görme umudu taşıyan yeni yetişen erkek çocukları oldukça yaygındır.Beden eğitim soyunma odası kapısı gözetlemek için oldukça uygun bulunur,yanlışlıkla eteği açılan kızlar muhabbet konusudur. Hatta kızlar tuvaletine saklanan bile vardır.

Üniversite yıllarında ev arkadaşları eğer karşı cinsse röntgencilik içgüdüsü yakayı bırakmaz, duş alırken izlemeye cesaret edilmese de (herkes için genelleme yapmıyorum örnekleme sadece) iççamaşır dolapları merak edilir, günlükler okunmaya çalışılır.Yapılan araştırmalara göre röntgencilik illetini okul yıllarından normal hayatına taşıyıp sahip olduğu magazaların soyunma kabinlerine kamera yerleştirenler bile var, partneriyle birlikte olmak yerine izlemeyi veya birlikte olurken izlenmeyi tercih edenler de.. (Röntgenci mahkum suçüstü yakalandı)

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (son)

astral | 01 March 2010 12:57

Annesini hatırladı birden. Kopmuşlardı birbirlerinden. Ama bu kopuş zamanla olmuştu, yine böyle sezdirmeden…

Gözleri doldu. Gözlerinden birkaç damla yaş akacaktı ki, izin vermedi.

Bu evde ne güzel şeyler yaşamıştı. Ne mutlu zamanlar geçirmişti. Esin hep peşinde dolanırdı. Bayılırdı onun kıkırdamasına. Hiçbir şey düşünmezdi onun bu içten hali yanında olunca.

O yine burada olsa dağılır mıydı acaba beyninde ki karıncalar?

Suzan’ı mı çağırsam acaba? Esin onu pek sevmez ama. Oysa benim dostumdur Suzan. Deli Suzan. Ancak dost olacak bir kız, sevgili değil.

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (6)

astral | 01 March 2010 09:45

Ya oturmalıydı, ya televizyonu açmalıydı, ya kendine şöyle güzel bir çay demlemeliydi ya okumalıydı ya bir arkadaşını arayıp gezmeliydi… Ama bir şey yapmalıydı! Bir şey!…

Çıkıp biraz yürüse miydi? Yo, hayır bu havada yürümeyi hiç sevmezdi.

Böyle ne yapacağını bilemez bir halde düşünmemeliydi. Bu yorucu konuşmadan sonra biraz oturmak iyi gelir diye düşündü. Oturdu cama bakan, beyaz tüller sarkan kanepenin kenarına. Bir bacağını kıvırdı, dışarıya bakıyordu. O çok sevdiği tüllerinden akşamı seyreder buldu kendini. Böyle boş boş durmak düşündürüyordu onu.

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (5)

astral | 28 February 2010 20:19

Adam hala kapının ardında, öyle durmaktaydı, ayakta. Kapanan kapının ardından baka kalmıştı öylesine hareketsiz…

Öylesine sımsıkı sarılıp sonra kaybettiği sıcaklıklarını düşünüyordu. Hareket edemedi. Kaldı öyle, kapı kapandı ve hala bir adam vardı kapının ardından bakan…

Giden yolculuklarını düşünüyordu belli ki… Ya da yolculuklarının nereye varacağını… İçinde ki acıları dindirmek için acil bir kadeh şarap mı almalıydı?

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (4)

astral | 24 February 2010 12:27

– “GİDİYORUM.”

Can sessiz kaldı. Konuşulacak bir şey yoktu ne de anlaşılacak…

Esin Can’ın gözlerinin içine bakıyordu.

Belki bunca olandan sonra ve yüreğinde ki sevgiyi terk etmeden önce, aşkının aşkını terk etmemesi için aşkının gözlerine bakıyordu.

(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)
(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)

Bir sözcük bekledi son kez ya da tutup elinden çekmesini kendine.O giderse yapayalnız kalacağını hissedip, sımsıkı sımsıkı sarılmasını diledi tutkuyla.

Can ne bir şey dedi ne de bir hareket belirtisi gösterdi. Gözleri donmuş gibi bakıyordu. Anlam yoktu.

Anlam aramadı artık Esin. Kaç kere açtığını bilmediği kapıyı son kez açtı kendi dünyasına açılan yolda…

II Esi dışarıya çıktığında akşam olmak üzereydi.

Günü geceye bağlayan bu saatlerde yüzüne, bedenine vuran bir rüzgarın peşi sıra düşünüyordu, içini yakarcasına “yıllar boyu ! yıllar boyu !” diye. Vurdu kendini yollara, kendini verdiği adamın yerine…

Pencerenin hangi tarafından bakıyorlar, onu bile anlatamıyorlardı birbirlerine. ‘Gölgeler açık veriyor’, diye düşündü içinden.

Gölgeler açık veriyor…

evli bir adamdan ilk yorum

taha3045 | 24 February 2010 09:41

Köşe bucak kaçmayın efendim, maddi durumum düzelsin, sakalım uzasın, olgunluk kazanayım, aşka doyayım, kadınların olayım gibi bahanelerle kaçmayın.

Büyüklerimizin anlattıgı can kulağıyla dinlediğimiz süper babaanne hiper dedeli evlilik hikayelerini sadece masal zannetmeyiniz, evlilikten kaçmak için yüzlerce bahane bulabilen beyniniz sevdiğinizi düşündüğünüz her şeyi paylaştıgınız biriyle evlenme fikrine neden sıcak bakmıyor baksın efendim baksın.

Evet her işi kendiniz yapıyorsunuz ,istediginiz zaman dilediginiz türden kadınla sevişebiliyorsunuz bunları yapmak için neden bir kadın dırdırına ihtiyaç duyalım ki diye düşündüğünüzü duyar gibiyim, evliliği ev temizletme, biriyle sevişme artı dırdır dinlemek olarak tanımlayan kişiliğe usanmadan yılmadan söyleyebilirim, nikahta keramet var.

Gölgeler Açık Veriyor3

astral | 23 February 2010 09:45

corbis.com
corbis.com

Can, pencereye doğru yaklaştı. Evin salonunda oturuyorlardı. Çokta büyük olmayan bir salonları vardı. Salonun en güzel yanı bembeyaz, salonu ışıl ışıl yapan tülleriydi. Güneş giren bir evleri vardı.

Tüller, mobilyalara uyum sağlıyordu. Sıcacık olumlu bir etki yaratıyordu eve girer girmez. Hem öyle yarım da değil aşağı kadar uzanan tüllerden.

Salonun üç tarafında da pencereler vardı. Can’ın sırtı dönük bir yandan dışarıya bakıyordu. Dışarı aydınlıktı, zamansa öğleden sonraydı.

İlk

mascalzone latino | 22 February 2010 18:28

Eylül ılıklığında, nispeten rüzgârsız güzel bir gündü. Gökyüzü denize dik uzanan dağın tesinden atlayan parasailingciler ve rengarenk parasailinglerle doluydu, masmavi denizde birkaç sürat botu arkalarında beyaz izler bırakarak kıyıya paralel hızla geçiyorlardı.

Upuzun kumsal plajdan, gökyüzünden iniş yapanları anlatan megafonik bir erkek sesi duyuluyordu. Soğuk biramızı tek kutudan içerken bunları seyrediyorduk. Ama en güzeli, tam karşımızdan denizin içine içine doğru güneşin ağır ağır girişiydi.

”Keşke sonsuza kadar burada kalabilseydik.”
”Arabayı iade etmem gerek.”
”Yalnızca içimden geçeni söylemiştim” Bana baktı ”Yanıma otursana.” Hafifçe yere serdiğim kilime vurdu. Gözleri en içten halleriye üzerime dikilmişti.
Eğilip yanağından öptüm o da kollarıyla boynumu öyle bir sardı ki gövdemin yarısı üzerine abandı ve ağızlarımız birbirimizin sol kulağına denk gelecek şekilde fısıltıyla konuştuk.