bildirgec.org

düşünce hakkında tüm yazılar

İlişkide Akıllılık ya da Çocuklaşmak

astral | 02 October 2010 11:19

Her yere onu da taşımak istiyorum. Biliyorum olur şey değil. Hatta saçma.

Arkadaşım ‘Gelsene gezelim’ dedi. Hiç canım çekmedi. ‘Şudur budur’ dedim, kapattım konuyu. Ama o olsa yanımda, giderim, giderim; o zaman canım ister.

Biliyorum, bunların hiç biri mantıklı değil. Sanki o olursa sohbet çok güzel olacakmış, o olmazsa onca yıllık arkadaşımdan sıkılacakmışım gibi. Ben ‘onu istiyorum’ ve ‘sadece onu’ istiyorum, aslında durum bu. Arkadaşlarımı onsuz çekemememin nedeni de bu.

feryada figan

astral | 29 September 2010 14:14

İnfected Mushroom’un, drop- out’u, iş yerimin duvarlarında yankılanıyor. An değişti. Zamanı değiştirmek elimizde kimi zaman.

İşte o anlar bizi ayakta tutuyor. Bazı müzikler, resim gibidir. Alır seni götürür, götütür. Getirmez de üstelik.

Dilimde puslu bir karanfil tadı. Belli ki yaş 17 değil artık. Ne burası o sıcak şehir, ne de gözleri o denli kapalı ve hayallerine kendini asan bir ben var.

Asıldığım hayallerden düşe düşe, düşmemeyi mi öğreniyorum? Belki de hayallerin uygun hayaller olmadığını şimdilerde anlıyorum. Olsun. Öğrendim.

Düşün ve Zengin Ol!

ozanTi | 12 August 2010 12:04

Yeni bir kitap çıkmış piyasaya adı da “Düşün ve Zengin Ol” imiş. Yeni diyorum çünkü ben kitabı az önce mim nehri sayesinde farkettim. Ne zaman basılmıştır bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum aslında. Kim yazmıştır onu da bilmiyorum. Yazıyı tam yollayacakken baktım ve öğrendim Napoleon Hill diye birisiymiş kitabın yazarı. Hatta aynı adamın şöyle kitapları da varmış:

  • Başarının Anahtarıları
  • Huzurlu ve Zengin Olmak

Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım. Ben asıl diyeceğime geleyim efendim. Bu adamlar ne diyorlar? Düşünerek zengin olun gibi şeyler diyorlar. Peki nasıl olacak çok para düşününce çok mu param olacak? Ya da sadece düşündüğüm için bana Mehmet Emin Karamehmet, Sakıp Sabancı, Rahmi Koç servetlerini mi verecekler? Anlamıyorum, nasıl olacak?

Sevgiliye… ( Sahibini Arayan Şiir … )

firatocal | 29 July 2010 09:57

hatıralar istiyorum unutulmayacak
bir dokunuş istiyorum sonsuza dek hep kalacak
eellerini gözlerini istiyorum yanlızlığımı unutturacak
sevmeni istiyorum beni dünyalar benim olacak

sevgilim demek tek dileğim sana
saçlarını okşamak dağıtmak isteğim esen deli rüzgarda
dokunmak tenine bir mesaj kalbine dudklarımdan
işte bu seni sevmek bitmek bilmeyen sonsuz bir arzuyla

esmer sevdim yalnız kalbimde
sevilmeyi hakkeden bir tek sevgiliyi
istedim ona ulaşmayı düşlerimde
aaahh ahh nasıl isterdim bir yolunu bilmeyi

kolay değil sevgisizlik
anılarım yapayalnız çekilmiyor sensizlik
eriyorum karanlık odadaki anlamsız bir mum gibi
gözlerim arıyor değerli gerçek bir sevgili

BİR ‘İÇ’İMLİK SANAT

il mare | 13 July 2010 10:07

Günümün pek çok anında kendi filmimi çevirdiğimi,kendi romanımı yazdığımı, kendi oyunuma replikler düzdüğümü fark ederim.Kendi romanım,kendi filmim derken, başrolünü benim üstlendiğim bir eseri kastediyorum,ben yazmasam da olur yani,hatta hiçbir şey yapmayıp öylece hayatıma devam etsem de olur; ama maalesef beni konu edinecek henüz bir gönüllü çıkmış değil.
Kısaca,her hayat bir romandır deyişi, kendi halimi süzdüğümde epey anlamlı gelmeye başladı, kendi hayatımın sadeliğine ve birçoklarına kıyasla, anlamsızlığına rağmen.

Kendimle yalnız kalıp, her hareketimin altındaki düşünce baloncuklarını kafamın üzerinden çıkardığımda anlıyorum sinema ya da insanı yansıtan diğer tüm sanatların nasıl kuvvetli ve kutsal bir şey olduğunu.

asi, güzel ve deli: Frances Farmer

nazokiraze | 12 July 2010 11:05

Frances Farmer kendisine ödül kazandıran yapıtı God Dies’ı (Tanrı Öldü) yazdığında o kadar tepki almıştır ki, Amerikan Gizli Servisi O’nun hayatını zindana çevirecek kadar tepkisini ortaya koymuştur. Din düşmanı olarak tanınmasını sağlayan bu denemeyi yazdığında Farmer henüz 17 yaşındaydı.

Frances Farmer’in aykırı tutumları ve feministliğinin annesinden geldiği söylenebilirdi, toplumsal olaylarla ilgilenen annesi Lillian Farmer avukattı ve pek çok eylemlere katılırdı ancak kızının görüşlerinin tehlikeli olduğunu düşününce milliyetçi kimliğe bürünerek kızını komunistler tarafından kışkırtıldığını söylemiştir.

“ma”sa”de” üçlemesi 2

aktifparanoya | 03 July 2010 14:12

Üçüncü saatin sonunda pc bana göz kırpmaya başlamıştı. Zaman geçtikçe kolaylaşacağını ve alışacağımı düşünürken zorlaşıyordu. Can’ın bana seslenişini duymamaya çalışıyordum ama Ece’nin sesi taaa içime işliyordu. Bugün sahil kenarında yürüyüş ve ardından denize girecektik. Onun bebeksi tenine dokunacaktım ve mutlu bir şekilde uyuyacaktım. Güneş batmak üzereydi. Bu ilk günden sayılmalımıydı? Henüz gün ışığı odamı aydınlatırken bu sevdadan vaz mı geçmeliydim? Üç saatin üstüne eklenen dört saat ve çöken karanlıktan bahsetmek bile istemiyordum. Ara ara Ece’yi, ara ara kavuşacağım zenginliği ve çoğunlukla o parayla Ece’yle neler yapacağımızı düşünüyordum. Bu dakikalar geçmiyor da diyemezdim. Masade’de hayal kuruyor muydu? 40 yıl neyin hayali kurulabilirdi ki. Akıllı olarak düşünmemek gerekiyordu, sonuçta o aklı kaçık delinin tekiydi. 40 yıl hiçbir şeye özlem duymamış mıydı? Sorular sorular… Hepsinin cevabı benim için çok basitti ama Masade gibi düşününce ulaşılması imkansız bir uçurum gibiydi. İnsan neye mecburdu? İşte anahtar soru buydu. Aslında onu karısı orda tutuyordu, eğer evet eğer yemek götürmezse çıkmak zorunda kalacaktı ve tekrar hayatın akışını görünce o köhne evi istemeyecekti. Hayır hayır bu kadar basit olamaz. Onca insan bunu düşünmemiş olamaz. Karısı bunu kesinlikle düşünmüştür. Hatta baktı ki çıkmıyor bu yüzden yemek götürmek zorunda kalmıştır. İlginç bir aşk ama Masade’den ne beklenebilir ki. Kirbit kutusu büyüklüğündeki eve playboy kızlarını atarak zaman geçirecek değildi ya. Leyla Mecnun, Ferhat ile Şirin’den ilham alacaktı tabi. Ben onları da anlayamamıştım aslında. Ece için ben böyle olabilir miydim.? Hayır elbet… Bir Ece giderdi ve “E”lif”, “C”eren”, “E”zgi” üçlemesini bulurdum. Henüz elde etmediğim para beni değiştiriyor muydu yoksa…. Ece’de böyle düşünürdü elbet. Düşünür müydü? O zaman beni sevmiyor. Bir türlü kafamı toplayamıyordum. Saat kaç olmuştu? Bakmalıyım… Hayır belki Masade’nin de saati yoktur. Evet kesinlikle yoktur. Takvimle arası olmayan biri saati ne yapsın ki. Masade söyle amacın ne? Ne yapmaya çalışıyorsun? Bu eziyet neden? Buldum…Masade, sen sadece günah çıkartıyorsun. Kendine bile kabul ettiremediğin bir yara bu. Ama tecavüzcüler, anne katilleri, hırsızlar, imansız Yahudiler dünyada cirit atmakta. Sen ne yapmış olabilirsin bu kadar kötü? Hayır.. Bu böyle olmayacak. Bu soruların cevapları sadece sende Masade.Saate bakmadan pencereden sıvışmamı ve bahçe çitlerinden atlayışımı hatırlıyorum. Yolun yarısına kadar ayakkabı giymediğimin farkında bile değildim. Evin kapısının önünde belki 5 dakika bekledim belki 3 saat bunu ben bile bilmiyordum ama çok uzun beklemiş gibiydim. Sanki 40 yılı bir kapı önünde geçirdim ve aslında içerde ben vardım ve Masade hep özgürdü.Anlamsız bir hıçkırık ve garip bir boğaz hırıltısı. Bu gözümden akan yaşta neyin nesiydi? Hiçbir insanı bu denli anlamaya çalışmamıştım. İçimde ona karşı anlamsız bir sevgi büyüyordu. Buraya gelip sıyıranların başına gelen şeyde yoksa bunun gibi bir şey miydi? Şimdi kendim için korkuyordum. Boyumdan büyük bir işe mi kalkışmıştım? Kimsenin son zamanlarda cesaret edip giremediği evin kapısında gecenin bir yarısı… Deliriyor muyum? O zaman öyle düşünmüştüm. Ama bu beni korkutmaya yetmemişti.Kapıyı üç kere çalmıştım ya da ben o an öyle sanmıştım belki de ayaklarımın titremesinin sesiydi o. Kapının çıkarttığı gıcırtı dişlerimden de gelmiş olabilir. İnanın bunu net olarak bilmiyorum. Ama onu sırtı dönük koyu bir silüet olarak uyuduğunu çok iyi hatırlıyorum. Ay ışığında saçları grimside olsa bence beyazdı. Zayıf bir o kadar da sıska. Tam bir esir kampı tutsağını andırıyordu. Kıyafetleri eski değildi, ama çok yeni olduğu da seçilmiyordu. Koyu tonlarında görünseler de bu gecenin bir oyunuydu.“Masade kalk, Masade kalk. Uyumak için illa geceyi seçmene gerek yok. “ Her seslenişimde daha sıkı sallıyordum. Birden irkildi ve bana döndü. Korkuyla duvarın köşesine sinişini hiç unutamıyorum. Belki de 40 yıldır bu şekilde uyandırılmamış olmanın verdiği bir boş bulunmaydı. Belki de 40 yıldır ilk kez başkası tarafından uyandırılıyordu. Belki de 40 yıldır uyuyordu. Ne dersiniz… Ben öyle düşünmüştüm…

yemede yanında yat sanatı

morbeyin | 28 June 2010 10:57

jeli tasarım
jeli tasarım

Zap yaparken birden alttaki ve üstteki resimler karşıma çıktı,hiddetle resimlere tıkladım,birde ne göreyim,jelibon sanatı,yani yemede yanında yat sanatı(?).Adamlar sanırım jelizm gibi bir din yaratıp,bu dine inanıp,jelibonları yemeyip bu hale getirip yatak uçlarında süs ve tapınma eşyası olarak kullanmakta.İçinizden “ben olsam yerim arkadaşım” yada “manyak mı bunlar?” dediğinizi duyar gibiyim.Aslında çok güzel bir olay ama uğraşmak biraz zordur sanırım.Origami gibi kağıttan model yapma sanatından sonra çok ilginç gelmemekte bana.

jelibon keçi
jelibon keçi

maskeli jeli kız
maskeli jeli kız

Origami demişken biraz onuda açıklamak lazım.Japon amcalarımızın bulduğu bu sanat çok ilginç.Her türlü hayvan ve çiçek figürü yapılabilmekte,dışarıdan göründüğü kadar da zor açıkçası.Ayrıca origami klasik origami ve parçalı origami olarak ikiye ayrılmış durumda.Şurdan ayrıntıya ulaşabilirsiniz.

Fikirsizlik Yazısı

witamin | 15 June 2010 13:58

Öncelikle belirtmeliyim ki bu yazı bir fikir yazısı değil fikirsizlik yazısı.
Küçükken duyardım etraftan “akıl var fikir yok ” sözünü.Tam olarak anlamazdım ama belli ki ikisi farklı diye düşünürdüm.Büyüdükçe anladım ki aklın önemi pek yokmuş fikir olmadan.Aklı olmayan hayvanlar fikri olmayan insandan daha insanmış.Bir kaç örnekle açıklayayım şu “fikirsizlik” olayını;

  • Dün gittiğim yemyeşil çimenler ve tarihi eserlerle dolu alandaki içme suyu çeşmesinin ahırına( ya da yalak), su içtikleri plastik bardakları ve çeşitli çöpleri atmak suretiyle ahırın gider deliğinin tıkanmasına sebebiyet veren insanlar çok akıllıdır fakat fikirden yoksundur.( 5 metre ileride yine 5 er metre aralıklarla çöp bidonları mevcuttur mekanda)
  • Arkanızdan hızla gelen kişinin siz yavaşladığınızda kendisinin aşırı hızından dolayı size çarpıp akabinde “napıyorsunuz ya” şeklindeki sinirli ifadesi şunu gösterir ki kendi hızında gitmenizi isteyecek kadar akıllı , kendisinden bağımsız bir insan olduğunuzu fikredemeyecek kadar fikirsizdir.
  • Babasının bütün mallarını binbir hile ile yiyip bitiren ve 6 kız kardeşine neredeyse hiçbirşey bırakmayan büyük büyük memur emeklisi dayımız akla hayale gelmeyecek hileleri planlayabilecek kadar üstün zekalı,mükemmel akıllı fakat babasının cenazesine çağırıldığına “durumlar müsait değil”diyerek 20 tl si bulunmayacak kadar fakir(!) ve fikir yönünden takdir edersiniz ki yoksundur.
  • Patronun “çayla dolu bardaklarınızı bürodaki çöpe atmayın,çöp devrilince facia oluyor”demesine ve bunu panoya yazmasına karşın aynı saat içinde boş çay bardağımı atmak için yanına gittiğim çöpte ağzına kadar dolu bir bardağın bana bakıyor olması , yaş ortalaması 35 olan bir ortamdaki insanların bardaktaki çayı lavaboya dökmeye gitmeyecek ve çaktırmadan çöpe bırakıverecek kadar akıllı fakat toplumda yaşamayı öğrenmemeyi tercih edecek kadar fikir fakiri olduğunun net göstergesidir.

    Diğer bir durum akılsız fakat fikirli olma durumuna da birkaç örnek vereyim de netleşsin “fikirsizlik” olayı :
    * Hemen her sınavında soruya bir cevap yazdıktan sonra çok da emin olmadığı o cevabı hocanın” son 1 dakika ,cevaplarınızı toparlayın”demesiyle birlikte “aman hoca bakıp ne saçma cevap demesin , bir de bu saçma cevabı okumaya çalışmasın” fikriyle aceleyle silip, cevap yanlış da olsa hocaların birkaç bilgi bulup verdiği 3-5 puanı da alabilme ihtimalini ortadan kaldıran şahıs çok fikirli fakat akıldan yoksundur.

gereksiz önsezi

astral | 03 May 2010 09:13

Kehanet değil. Bir şehrin ızdırabı geçiyor gemilerin tasalarından daha çok.

Azizliğin ortadan kalktığı düzlemlere ‘aşk’ diyoruz şimdi.

Izdırapların iplere dizildiği selametler, dilimize pelesenk olmuş ve kalbimizde çoktan taht kurmuş; aşkı tahtından edip.

‘Edeceğim’ dediklerimiz hep oluşlarda kalmış. Issız bir anı olmaktan acı ne vardır? Acının kabulüdür elbette.

Var’ım derken ve tüm varlığını senin bulurken, bu tekinsiz dünyada oysa en tekinsiz olanlardan biri aşkmış. Bilmemişim.

Tanrının gülünçlüğünü keşfeden bir aziz tahayyül etmek ne denli zor ise, işte aşk da; zahmetlerin beyhudeliğini kanıtlayan içtepi.