İnfected Mushroom’un, drop- out’u, iş yerimin duvarlarında yankılanıyor. An değişti. Zamanı değiştirmek elimizde kimi zaman.İşte o anlar bizi ayakta tutuyor. Bazı müzikler, resim gibidir. Alır seni götürür, götütür. Getirmez de üstelik.Dilimde puslu bir karanfil tadı. Belli ki yaş 17 değil artık. Ne burası o sıcak şehir, ne de gözleri o denli kapalı ve hayallerine kendini asan bir ben var.Asıldığım hayallerden düşe düşe, düşmemeyi mi öğreniyorum? Belki de hayallerin uygun hayaller olmadığını şimdilerde anlıyorum. Olsun. Öğrendim.Ben, ben olur muydum başka türlü? Sanatçı bir insanın deli dolu, yerinde duramayan ve hayalperest olması beklenmez mi? O yapıyı değiştirmek kolay mıdır? Kolay değildir ama değişir de.Değişimin kendisiyim ben. O kişi ben değilim diyecek kadar değişir mi insan? Değişirmiş.Kendimden biliyorum. Doğduğumdan beri bu bedenin içindeyim. ‘O ben değildim sanki.’ diyecek kadar değiştim. Çoğu şeyi başkası yapmış gibi.Şimdi dönüp de baktığım da başka birinin anılarına bir resme sırasıyla bakar gibi bakıyorum sadece. Değişen beni görerek ardında…Beni, ben olduğum için seviyorum. Her şeyimle. Güldüğüm için. Eğlendiğim için. Düşündüğüm için. Farklılıkları görebildiğim için. Emektar ve fedakâr olduğum içinse ayrı bir seviyorum; kocaman bir yüreğim var benim.Çevremde gördüğüm kalbi çalınmış insanların yanında, iyice farklı kalıyor bu kalp.Neyse yüce Rab’im hep gördü beni. Hep yanımda oldu. Kalbi olanların yanında olur derlerdi. ‘Aman doğrudan ayrılayım deme, o zaman asıl yalnızlık başlar, asıl o zaman. Acı çeksen de doğrudan ayrılma. O zaman eleştirdiğin o varlıklardan ne farkın kalır? Allah’tan ayrılmadan, öz’ünün güzelliğini/ temizliğini koruyarak devam et. Yol açılır. Göreceksin.’ derlerdiBirçok şey gelip geçiyor. An geliyor, ağladığın şeylere güler oluyorsun. Yeni sayfalar, renkli kapaklı, gülümseyen satırlar görünüyor; gün ışığıyla ve doğanın yardımıyla.Evrenin izlerini takip etmek yazılıydı, onca psişik kitapta. En çok öğrendiklerimden biri bu oldu. Evrenin izleri. Yardım edermiş aslında. Öylesine yardım edermiş ki, yolunu bulman için an be an ışık tutarmış yoluna, kulağına fısıldarmış, mesajlar serpermiş dört yanına. Görmek isteyene.Strictly Ballroom’dan Perhaps, yazıyı bitirmek için iyi bir şarkı olabilir. Öyle ki bazen tutamazsın kendini. Şarkılar da böyledir. Nerede başlar, nerede biter pek de düşünmediğin diplere dalmak istersin; en iyi sonu vermek için bazen. Ama iş senin sandığın gibi yine gitmez, olmaz.Perhaps’le bitecek son nota derken 12’den/ dipten vuran Tiesto- Kristy Hawkshaw eşliğinde Just Be’ tavan yaparsın; yine an değişmiştir.Zamanın göbek taşının markası da, kendisi de farklıdır artık. An bu ki, yeni düşünceler sarmışken dört yanını ötekiler diye adlandırdığın Mulatu Aslatqe-Yekermo Sev’den Ethiopiques, vurur kulaklarına sisli notalarda…Beklenti midir bu? Hiç değil. An mıdır? ‘An beklemediğin an çizer bir kağıda notlarını, ey zaman! Önünde saygıyla eğiliyorum.’Bu saygıyla eğilişe uygun olsun diye, koşar adımlarla Unkle’dan Never Neverland/ in a state’in; muhteşemi feryada figan yetişir.Yetişir ki, an da zaman da pes etmiş, kendi işlerini koyvermiş; ‘Evrenin izi ben değil, üstad belki o izleri takip edip, yeni deryalar yaratan ve gün be gün yaratmaya devan edenlerdir’ demişlerdir.(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)