bildirgec.org

çocuk olmak hakkında tüm yazılar

Durma YAŞA!

Woraman | 05 August 2011 16:51

İlk nefes aldığın anı düşün, ne kadar da güzeldir. Karanlık bir yerde bekledikten sonra önce beyazı, sarıyı, yeşili… Hayatı… Keşfediyorsun… Peki sonra?

Ne kadar oldu bu keşif biteli? Ne kadar oldu hayat sadece bir oyun olalı?

Ve inan bana öyle bir an gelecek ki, içinden bir ses haykıracak sana “NEDEN” diye…
Bahanen ne olabilir ki? Sebebin ne olursa olsun; Doğduğun ülkenin siyasi politikaları, geçim derdi, belki ailevi meseleler, belki de çocuklara adanmış bir hayat… Hiçbiri o An’ın gelmesini engellemeyecek. Ama sen farkında olmadan girdiğin bu çıkmazdan çıkabilirsin…

Suluk ve Beslenme Çantası Çocuktuk O Zamanlar-*3

Culture Orange | 12 August 2008 09:44

Ece’lerin ardından koştuk,
Sünnet mi okul mu konulu yaman çelişkiden sıyrılıp sonunda sünnet olup okula koştuk.

Okul hayatımız daha önce hiç üzerine oturmadığımız bir sırada başladı. Uzun tahta bir sıra 2 kişilik gibi gözüksede genelde 3 oturtulduğuna şahit olmuştuk. Masa ve oturaktan oluşuyordu. Önde iki adet çukurluk vardı masanın öyle bakınca bir işe yaramıyordu ama ileride yazarken pek sık kullanmadığımız kırmızı kalmelerimize yuva olacaktı orası. Zaten okul eşyaları falan bayağı bir acayip gözüküyordu gözümüze.

80li yıllarda çocuk olmak [video]

bigowner63 | 30 June 2007 13:38

80li yıllarda çocuk olmak yazısından çok etkilenmiştim ve ne zamandır aklımda olan bir projeyi hayata geçirdim sonunda…

Bir derleme ve toparlama, sayısız araştırma ve düzenlemeden sonra hala eksikleri olduğunu bilmeme rağmen, eklesem daha neler neler var dedirten bir video yaptım kendi çapımda…

Videoda 80li yıllara maziye çocukluğumuza döndürmek istedim herkesi. O yılların şarkıları, dizileri, çizgi fimleri, ünlüleri, hayatımızı etkileyen olayları kendimce yorumladım…

Parmak çocuk

sister blister | 12 January 2007 02:30

Hadi imkansızı iste diye biri karşıma çıksa, ne isteyim ne isteyim diye düşündüm annemin dizinde yatarken.
Küçük, küçücük hissediyorum ya kendimi bu dünyada, bıkmışım ya düşünmekten taşınmaktan. Çocuk olayım dedim, parmak çocuk. Bilmem hatırlayanınız var mıdır?
Nilüfer yaprağında gezmek küçük nehirleri, çiçek yapraklarında oturmak, annemin cebinde dolaşmak dünyayı, çay tabağında yemek fasülye tanesini…
Gülmek, gülmek çizgi film kahramanı gibi. Gözlerim çizgi olup, bademciklerim görünene kadar. Yeter ki gülecek birşeyler olsun hayatımda.

o filmdeki şımarık hayat

AOLradiohead | 22 December 2006 02:27

Hayat bir film çıkış başlamış olabilir belki de bir insan için. Güzel bir yağmur inceden yağarken, gözlerinin ışıltısından gökkuşağı oluşturmak gibi bir şey gibi gelir hayal kurmak. Yeni yetme bir dünyada ilk adımını atmışlık hissi gibidir gerçek bir hayali kurmak. Filmin bitmesine hiç bu kadar sevinmiş olamazsın belki de. Belki de, belkiler asıl olan gerçeklerdir senin için artık, yeni kararların arasında elini cebini sokup , haki yeşili, kalın, kaşe montunun kapşonundan sarkan cılız tüylerden karçarak baktığın dünyaya karşı, bir sigara daha yakma isteği gibi. Bir elin sigaranı araken, diğeri beklenmekte olan ateşin suflörü olan çakmağa gider, ısınmak süsü verilmiş bir yangının tetiğidir aklına gelen o mücizevi hayat ışıklarının salınan,tutuncuya çalan, sarı-sıcak yansımasında. Yakılır sigara ve elin düşlediğin bir kızın elini tutarken gerçekten hissedersin onu. Onun senin için, hayatta tutunamamış, üzerinde eskilerle, yırtılmış ama hala yamaları olan siyah bir başkasının eskisiyle ısınan, sakalları ve bıyıkları arasından, gözüne çalınan soluk pembe, çatlak, bir sevgilinin öpücüğünün oraya konduğunu hayal edemeyecek kadar aşk afyonundan uzak olan dudaklarına, kendi sonu için, yaralı ve üşütmüş ciğerlerinin sonuna kadar doldurma arzusuyla, nasırlı, kirli, eskisinden uzak ve titrek parmakları arasında, ona umduğu hayat öpücüğünü vermeye hazırlanan ucuz ve kim bilir kaç kere söndürülmüş, ardından tekrar yakılmış sigarasının içmek için yanan, dumanı şehrin isi olmuş bir ihtiyar için kaygılandığı kadar senin için kaygılandığını, hayatım derken nasılda hayatın olduğundan bahsedercesine korkak, ürkek bakışların odak noktası olur irisi benekleri gözlerimiz. Yağmura karışıp esen nemli rüzgar, anlına düşen kehküleri sağdan sola doğru üflerken onun dudakları gözüne çarpar, saç tanelerine konanı çisil çisil, ıslatmaya meyilli şakacı yağmur sesleri, düzenbaz, kışkırtıcı kışın işaret fişeği gibi parıldar gözlerinde, sıcak ruhların bulvarında üşümemek için onun hayallerine, sevgisine sarılsın. Ten uyumu küçük bir virgül olmuştur artık senli benli samimi cümlelerin arasında, kopukluk giderici bir çizik. Ya da yazarın sakarlığı da olabilir o virgüller. Meğerse tüm sevişmeler tek solukta okunması gereken küçük bir bale kızının ilk öpüşmesi gibiymiş. Soluksuz, taze, mecburi ve tatminkar.. Hayal kırıcı bir mükemmelik… Geçmişe olan koca bir kin. Acımasız kaderin dayatmalarına atılmış ilk tokat kadar sıkı ve vurucu virgülsüz bir cümlenin sonsuz yankılarının arasında terlemiş vucutların, buruşuk yatak örtüsünde bıraktığı nem izlerine hayranlıkla bakan azrailin öfkesine küçük virgülsüz bir göndermedir ha, nedersiniz? Ruhlarımız kocaman virgülsüz, soluksuz, okunmaya aç bir cümledir belki.