bildirgec.org

çanakkale hakkında tüm yazılar

Bozcaada Niye Hep Popüler?

tenedian | 10 November 2010 13:00

Her tatil beldesinin tıpkı bir canlı organizma gibi doğuşu, serpilip büyümesi ve sonra şu ya da bu nedenle yavaş yavaş yokoluşu izlenir. Sayıp oralardaki dostların canlarını sıkmak istemeyiz, ama sizin bile bu satırları okurken aklınızdan kaç tane örnek yer geçti, yalan mı?

Bozcaada doğdu, serpilip büyüdü…E, peki niçin yavaş yavaş yok oluşunu izlemek yerine hala popülerliğini koruyor, bir gelen bir daha gelmek istiyor? Bozcaada‘yı diğer örneklerden farklı kılan nedir?

Bozcaada
Bozcaada

Aslında çok basit: Bozcaada her nekadar giderek profesyonelleşse de, amatör ruhunu koruyor, konuklarına kendinde bulunmayan yabancı unsurları sunmak yerine daha çok kendinin olanı veriyor. Gelenler kendileri için yapay olarak hazırlanmış ortamlar yerine samimi, doğal, kendiliğinden olan ortamlar içinde gunlerini geçiriyorlar. Her anları değişik bir deneyim olmaya aday. Her Ada’lı kendine özgü bir kişilik- önceleri biraz tedirgin etse de-

Bozcaada'da Bir Bağevi
Bozcaada’da Bir Bağevi

Gelenler Ada’da ve Ada’lıda kendinden birşey bulabiliyorlar, Ada insanın kendini keşfetmesi için olanaklar sunuyor büyükkentliye…
Tadı damakta kalıyor Ada’nın sunduğu bu imkanın ve büyük kentte pek de rastlanılmayan özgürlük ortamının.

Banyomu Yeniliyorum

witamin | 16 August 2010 09:59

Evim Dergisi ve Çanakkale Seramik – Kalebodur işbirliğiyle düzenlenen yarışmada son 2 yıl içinde banyosunu Çanakkale Seramik – Kalebodur’un yer ve duvar seramikleriyle yenileyenlere bir fırsat sunuluyor. Banyonuzun fotoğrafını çekip bu siteye ekliyorsunuz. Ziyaretçi oylamasıyla seçilen ilk 5 banyodan jürinin seçeceği 1. banyonun sahibi www.kalede.com‘da kullanabileceği 3000TL tutarındaki hediye çekini kazanıyor. Bol şanslar.

Bir şehit in naaşı 17 yıl kaybolur mu ?

admin | 09 February 2010 10:37

Burası Türkiye herşey olur.

Bu sözü hiç sevmem. Kabul edilemez bir kabullenişi ifade ediyor.

Haber özetlerinde ilgimi çeken bir haber için haberleri izlemey başladım.

33 askerimizin şehit edildiği yolar önceki olayda bütün şehit cenazeleri ailelerine teslim edilirken , oğlunun cenazesini almaya giden bir babaya son derece umarsız bir edayla oğlunuzun cenazesini yanlış aile aldı. Cenaze Çanakkale de deniyor.

Bir evlat sahibi olmanın , onun belli bir yaşa getirmenin , onun varlığıyla mutlu olmanın ve huzur duymanın yerini kaplayan acı dolu yüreğiyle baba Çanakkale yolunu tutmuş.

Çanakkale Geçilmez!

24black mamba24 | 01 January 2010 15:08

Düşmanların boğazı geçmek İstanbul’u almak işi,
1915 Mart sabahı başladı Çanakkale Savaşı,
Mehmetçiğin kimi top başında kimi geride,
Süngüler elde hep Allah Allah diyenlerle,
Allah onlarla beraberdi hep Allah-u Ekber Allah-u Ekber,
Düşmana fırsat verdirme Mehmetçik aman,
Kana boyanmıştı koca deniz suları hemen,
Akan kan suları diyordu Allah-u Ekber Allah-u Ekber,
Hamidiye Tabyasının önünde biriken düşman gemileri,
18 büyükzırhlı, 12 denizaltı, bir uçak gemisi toplanmış,
Düşmanın 500 yopuna karşı 15 topumuz varmış,
250 bin kayıp, şehit ve yaralımız olmuş,
Ölürsem şehidim, kalırsam gaziyim diyen Türk Milleti,

“Vatan için” sahte para

massay | 26 October 2009 14:18

Tarihte öyle çok örneği vardır ki; olağan durumlarda suç teşkil eden bir eylem, “vatan için” yapılıyorsa kutsal bir hizmettir. Mehmed Muzaffer’in öyküsü bu örneklerden biridir işte.

1. Dünya Savaşı başlayalı bir yıl olmuştur. Emperyalist Avrupa’nın birleşik orduları, Osmanlı’nın ipini çekmek için Çanakkale‘ye dayanmış, ama hiç ummadıkları bir direniş karşısında 250.000 ölü vererek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Böylece Çanakkale’de ilk perde kapanmıştır.

Mehmed Muzaffer, öğretim gördüğü okulda ( Mekteb-i Sultani – günümüzün Galatasaray lisesi- Osmanlı’nın en önemli öğretim kurumu) bir gece ansızın bir karar vererek orduya yazılmak ister. Bu kararı verirken yalnız değildir. Mehmed Muzaffer ve bazı sınıf arkadaşları,
hocalarının “yapmayın, etmeyin, vatanın size başka alanlarda ihtiyacı var” şeklindeki yalvarma, yakarmalarına karşın okuldan kaçarlar.

Yıl 1916 Mart. Üç aylık talimden sonra “zabit namzedi” olarak Çanakkale’ye varır Mehmed Muzaffer.

İzcilik Yıllarım -1

24black mamba24 | 21 August 2009 14:56

İzciliğe, babamın lider arkadaşı sayesinde katıldım. İlk başta ne olup bittiğinden haberim yoktu. İzciliğe katıldığım ilk güler canım sıkılsada kamplara katılmaya başladıkça zevk alıyordum. Liderimiz, babamın arkadaşı olduğundan dolayı, alışma döneminde fazla zorluk çekmedim.

İlk zamanlarımız da liderlerimizden izcilik hakkında bilgiler alıyorduk. Örnek olarak: kimin kurduğu, izci andı, izci türesi, izci parolaları gibi. Bu bilgiler bir süre sonra bizi sıksada ileride bizi daha güzel şeylerin beklediği belliydi.

izmir-istanbul VII

kahramancayirli | 14 August 2009 12:31

Çanakkale’de uyandığım zaman iki sözcük vardı aklımda: Troia ve Assos. İkisinin hayaliyle apar topar çıktık Çanakkale’den.
Eski taşlar, yerleşkeler, kalıntılar ilgi alanınız dahilindeyse, Troia’da çok mutlu olursunuz, öneririm. Kocaman at, fotoğraflar çektiriyor insanlar,…

troiavakfi.com adresinden alınmıştır.
troiavakfi.com adresinden alınmıştır.

Troia’da fazla kalmadık, bünye deniz istiyordu çünkü, Assos için acele ettik. Ezine’yi geçtik bol peynirli, Ayvacık’ta durduk biraz. Parkta oynadık, çocuklu bir teyze garip garip baktı, hatta kocası geldi sonra. Kaydırağın plastik girişine sığmadım, salıncağa sığdım neyse ki. Ayvacık’ı tuhaf bir biçimde Muğla’nın Kavaklıdere ilçesine benzettim sanırım (6-9 yaş arası burada yaşadım), Ayvacık’ı kendime müthiş yakın hissettim, Ayvacık’tan gitmek istemedim. Kan çekti sanki.

izmir-istanbul VI

kahramancayirli | 11 August 2009 14:01

Bütün bu yolculuklar süresince birkaç fotoğrafımız var sadece. Çünkü fotoğraf makinemiz yok ve eskisi gibi fotoğraf çekilmek hoşuma gitmiyor, eskiden vesile arardım. Sadece cep telefonuyla çektiğimiz birkaç hatıra var, ilçe girişlerinde metal levhalar oluyor ya, ilçenin ismi ve altında nüfus yazıyor, kimi ilçelerde bu tip fotoğraflar çekmiştik, cep telefonu ve güneş ışınlarının mükemmel karışımı zaten onlar da …
İstanbul’da şehirlerarası yola çıkana dek resmen ömrümüz bitti. Avcılar’ıydı, Çekmeceler’iydi derken zaten Kumburgaz, Selimpaşa ve akabinde Silivri’ye ulaştık, tabii yine gece olmuştu bile. Hedefimiz gece Çanakkale’ye ulaşabilmekti. Molalar vere vere gidiyorduk, belimiz tutuluyor, yol iki şeride düşüyor – sözde şehirlerarası yol-, motor ısınıyor – sözde sıfır motor- vs. vs …
Tekirdağ’ı arkadaşım çok beğendi, ben o kadar sevemedim; ama tertipli, düzenli, denizli kent sonuçta … Tekirdağ çıkışında gözlerim yuvalarından fırladı, sanıyorum ki Çanakkale – 90 km falan yazacak, 198 km’yi görünce afallıyor insan. Sözde gece orada olmayı planlamışız, 198 km’yi gördüğümüzde de saat sabaha karşı 4 zaten.
Tekirdağ çıkışında bir benzin istasyonunda dinlendik, kablosuz internetin keyfiyle Çanakkale’ye doğru yolu kısaltma çalışmaları yapıyorum haritadan. Şarköy’e doğru deniz kenarından daha kısa bir yol olduğunu keşfettim ve ikna ettim arkadaşımı “işte 80 km kâra geçeceğiz, hem deniz kenarı manzarası,..” aklına girdim.
Şehirlerarası yoldan çıkıp bir kamyonun zor sığacağı delik deşik bir yoldan Barbaros’a indik, Barbaros’tan Şarköy yönüne doğru devam ediyoruz, yol güzelleşti, Karayolları’nın tabelalarını görünce tamam dedim, müthiş bir iş yaptım süper bir yola girdik. Kumbağ sahil kasabasının çıkışında yol stabilizeye çevirince dank edip dönmeliydik şehirlerarası yola geri ama ben ne yaptım “yok yok gidelim, yol müthiş kısalacak, hem bu kadar yol geri mi dönülür” bir milyon laf. Kumbağ’dan sonra 8 km kadar feci bir yol bekliyor sizi, altınızdaki araca güvenmiyorsanız, gecenin bir körüyse, benim gibi her an ormandan bir şey çıkacakmış endişeleriyle doluysanız, bu yoldan uzak durun. Gün ışıyınca manzaranın olağanüstü olduğu ortaya çıktı, dağın tepesindeyiz, yoldan 2 santim dışarı çıksak, denizin dibine yuvarlanacağız ama belki de bir daha öyle güzel manzaralar görmem hayatımda. İnsanda güzel niteleme sıfatları tükeniyor bazen, güzel, hoş, müthiş, olağanüstü, .. yetersiz kalıyor. Gidin görün. (Siz Şarköy – Eriklice – Mürefte – Hoşköy güzergahından gelin) Uçmakdere köyünün mükemmelliğini, tabiatın ne noktalara varacağını görün.

izmir-istanbul III

kahramancayirli | 06 August 2009 16:07

lapseki.bel.tr adresinden alınmıştır: eski lapseki
lapseki.bel.tr adresinden alınmıştır: eski lapseki

Pazartesi sabahı Çanakkale’de uyanmıştım en son.
Otelin güzelim kahvaltısının peşine, Lapseki’ye doğru çıktık yeniden. Bir yanda Çanakkale Boğazı, sular, karşı taraf; öbür yanda rengarenk tarlalar, en keyifli yollardan biri oldu bana Çanakkale-Lapseki arası.
Lapseki’den de Biga’ya doğru. Şimdi Marmara Denizi’nin kıyılarını görüyorduk artık, suyun rengi, karakteri değişmişti, daha hırçın daha koyu daha soğuk. Güreci’deki dev gibi dalgaları görünce, hemen burada da denize girdik. Denize girmek dediğim dalgalarla boğuşuyorsun pür. Yerden yere çarpıyor, tabii başka bir keyif bu da.

izmir-istanbul II

kahramancayirli | 05 August 2009 09:24

Pazar sabahı Burhaniye’de uyanmıştım en son.
İzmir’den İstanbul’a deniz kenarından devam eden yollardan motorla gitme hedefiyle çıkmıştık yola.

akcay.bel.tr adresinden alınmıştır
akcay.bel.tr adresinden alınmıştır

Burhaniye’de poğaçalı küçük bir kahvaltıdan sonra devam ettik yola. Öğlen olmuştu, sıcaktı, denize girecek yer arıyorduk. İnsan olmasın, deniz bakir olsun istiyorduk. Ören’i geçtik. Akçay, yeni durağımız oldu. Akçay, basbayağı bir deniz kenarı kenti. Kocaman. Siteler, evler, sahiller. Denize girerken gözünüz dağda olsun.