bildirgec.org

araştırma hakkında tüm yazılar

Kıyamet Hesaplanandan Daha Erken

CihanTurK | 01 January 2010 22:36

Kıyamet Daha Erken Kopabilir
Kıyamet Daha Erken Kopabilir

Bilim adamlarının hesapları yanlışmış. Yani hesapları şaşmış. Bilim adamlarına göre kıyamet hesaplanandan daha önce kopacakmış.

Entropiyi araştıran bilim adamları entropi verilerini hesaplarken yanlışlık yapmışlar. Yani evrendeki garipliği doğru hesaplayamamışlar.

Daha ayrıntılı bilgiye sahip olmak isteyenler için kaynak linki; Tıkla

ikinci seks dosyası

taha3045 | 21 December 2009 12:49

Bir öpüşmenin insana 26 kalori kaybettirdigi açıklandı,öpüşürken salgılanan fazladan tükürük dişlerin de temiz kalmasını sağlıyor.

İtalya’da yapılan araştırmaya göre her gün çikolata yiyen kadınlar seks konusunda daha istekli. Erkekler ne kadar çok orgazm yaşarsa spermleri o kadar az oluyor.Kadınların yüzde biri sperme karşı alerjik.(devamı)

Leeds Üniversitesi tarafından yürütülen araştırmalar için yaklaşık 7.750 lira maaşla eleman aranıyor.(Aralık ayı haberi) Bu maaşın verilecegi kişi “Fuhuş ve gece ekonomisinde tüketim” konulu bir araştırma yapacak.

Avrupa’da TÜRK imajı

massay | 24 November 2009 13:38

Avrupa Birliği’nin tarih itibariyle oluşumunu hatırlamakta yarar görüyorum:

2. Dünya savaşının bitimini takip eden kalkınma döneminde Avrupa’da ihtiyari oluşan işbirliği düşüncesi, başlangıçta Doğu-Batı arasındaki mevcut anlaşmazlıklardan dolayı olumsuz etkilenir.

Yıl 1948.
EEC ( Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü ) kurulur.

Yıl 1949.
Avrupa Konseyi kurulur.
Bu iki platformun kurulmasının ortak nedeni, Doğu bloku ülkelerinin karşı çıktığı Marshall Planı nı uygulamaktır.

Marie Curie 1

massay | 10 October 2009 18:10

Uygarlıkların gelişmesinde üstün nitelikleriyle ışık saçan, insanlık yolunu aydınlatan ünlü ya da isimsiz pek çok bilim adamı etken olmuştur. Bu üstün insanlar arasında ise Madam Cruie’nin ayrı bir yeri ve örnek bir yaşamı vardır. Kuşkusuz, pek çoğumuzun yaşantısından alacağımız dersler olacaktır.
7 Kasım 1867’de Varşova’da, Manya Sklodowska adında bir kız doğdu. Annesi baş öğretmen, babası ise St. Petersburg Üniversitesinde yüksek fen eğitimi görmüş bir fizik- matematik öğretmeniydi.
Sarışın, ela gözlü, solgun ve ince bir çocuktu Manya. Sınıflarda yaşı en küçük öğrenci olmasına rağmen daima birinci oldu. Ailesi yoksulluk içinde yaşıyordu, öyle ki, annesi çocuklarının ayakkabılarını kendisi yapardı. Manya çok iyi Rusça biliyordu, Rus lisesine devam etti. 9 yaşında ablası Zozia’ı tifüsten, 11 yaşında iken annesini tüberkülozdan kaybetti. Manya, liseyi kardeşleri gibi altın madalya alarak bitirdi. Boş zamanlarında Fransızca ve Rusça fizik, tıp ve sosyoloji kitapları okurdu. Filozofları ve şairleri de okuyor ve kadın işçilere gönüllü dersler veriyordu. Bir ara ablası Bronia’yı Paris’te Tıp Fakültesinde okutabilmek için zengin bir ailenin yanına mürebbiye olarak girdi. Bu sırada evin büyük oğlu ile aralarında bir gençlik aşkı doğdu, fakat gencin ailesi evlenmelerine izin vermedi, çünkü Manya bir mürebbiyeden başka bir şey değildi. Manya ileride anılarında şöyle diyecektir: “BAŞ KURALIM; NE KİŞİLERİN, NE DE OLAYLARIN BENİ ALT ETMESİNE İZİN VERMEMEK OLMUŞTUR.”
Manya, nihayet 1891’de 24 yaşındayken fizik eğitimi için Paris’e gider. Villette’de ablası Bronia ile doktor olan eniştesi Casimir’in yanında kalmaktadır. Koltuğunun altında eski deri bir çanta, yanakları kış rüzgârından kızarmış olarak durağa koşar ve imperial diye bilinen üç atın çektiği iki katlı bir omnibüse yetişir. Sonra Doğu garından ikinci bir omnibüs ve Sorbonne Üniversitesi.
Manya adı artık Fransızcaya çevrilmiş, Marie Sklodowska olmuştur. Marie, Sorbonne’de Fizik Fakültesi öğrencisidir artık. Ayda 100 frankla geçinmek zorundadır. Bu nedenle, Sorbonne’a yakın tavan arasında bir oda tuttu. Bilim uğruna rahatını fedaya hazırdı. 15 frankla kiraladığı bu çatı altındaki hizmetçi odasında ısıtma, elektrik ve su yoktu. Tavandaki tek küçük pencere dama açılır ve odaya ışık verirdi. Marie bu odayı bütün serveti ile süsledi: demir bir karyola, bir iskemle, bir masa, bir leğen. Polonya’dan getirdiği büyük bavulu hem elbise dolabı, hem de koltuk olarak kullanıyordu.
Sonra anılarında ömründe en sevdiği yerin o yoksul tavan arası olduğunu itiraf etmiştir. Marie, yol giderlerini azaltmak için Sorbonne’a her gün yürüyerek gidip gelir.

GİZLİ SUİKASTLAR

hafifmesrep | 07 October 2009 10:54

ATİLLA AKAR
ATİLLA AKAR

Araştırmacı gazeteci yazar Atilla Akar’ın ilk “Gizli Suikastlar / Şüpheli ölümler” adlı kitabını okudum. Bu kitabı okumam diğer kitaplarını da okumama sebepti.
Kitapta Atilla Akar, kırk tane ölüm vakasını ele alırken bu ölüm vakalarının gizli suikast şüphesi taşıması kitabın konusu oluşturuyor. Bu ölümlerin çoğu “normal ölüm” denilerek üzeri örtülmeye çalışılan, ünlü ve önemli insanların ölümleri.
Kitapta yer alan ölüm vakalarına örnek olarak şu isimleri verebilirim.
Vali Nevzat Tandoğan, Enver Paşa’nın Kardeşi Nuri Killigil, İlahiyatçı Yaşar Kutluay, İhtilalcı ve MHP ideologu Dündar Taşer, Petrol Araştırmacısı Raif Karadağ, MİT Müsteşarı Bahattin Özülker, Kaçakçı İbrahim Telemen, MİT’çi Turan Çağlar, Rauf Denktaş’ın Oğlu Raif Denktaş, Bekir Çelenk, Tuğgeneral Zeki Durlanık, Eski Maliye Bakanı Adnan Kahveci, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Orgeneral Eşref Bitlis, Alparslan Türkeş, MİT Görevlisi Ertuğrul Berkman, Susurluk Raportörü Akman Akyürek, Susurluk Komisyonu Sözcüsü Bedri İncetahtacı, İskender paşa Cemaati Lideri Prof. Dr. Esat Coşan, Vali Recep Yazıcıoğlu, Su Profesörü Ali İhsan Bağış, Askeri Kripto Uzmanları, ASELSAN Mühendisleri, TAİ vakaları, Isparta’ya Düşen Atlas Jet Uçağı, Hrant Dink cinayetiyle bağlantılı ölümler.
Bir suikastın gizli suikast olması için suikastın sadece hedefteki kişinin yok edilmesi amacıyla yapılması gerekir. Duyulması istenmez. Oysaki açık suikastlar, herkesin bilmesi istenen ve herkesin gözü önünde yapılan türde öldürmelerdir. Genelde toplumda zıtlaşma, sansasyon, dehşet veya kaos duygusu oluşturmak için yapılırlar.

Butto suikastı açık suikasttı
Butto suikastı açık suikasttı

Ayrıca açık suikastlarda tabanca, tüfek, bomba gibi saldırı silahları kullanılırken, gizli suikastlarda zehir, hastalık yapıcı muhtelif mikrop yüklemeleri, kaza, intihar süsü verme gibi metotlar kullanılır. Muhakkak bu metotlarda da iz ve delil bulma ihtimali vardır. Ama bu ihtimal, tabanca veya bunun benzeri saldırı silahlarıyla aynı değildir.
Gizli suikastlarda kullanılan yöntemler, tarih boyunca gizli servisler tarafından bir bilim olarak değerlendirilmiştir. Bunun için kendi içlerinde, toksikologlar (zehir bilimciler), kimyagerler, doktorlar, mühendisler barındırmışlardır. Akla gelen her şey suikast aracı olabilir. Ancak zehir en çok tercih edilendir.
Gıda ve içeceklere zehir katmak, zehirli spreyler, zehirli diş macunları, zehirli Kürdan, zehirli kitap, zehirli yüzük, zehirli iskemle, zehirli ustura veya jilet, zehirli sigara veya puro, zehirli şemsiye, zehirli eldiven, zehirli mendil, baca veya şofben zehirlenmesi, egzos zehirlenmesi, zehirin kullanım alanlarına verilebilecek en iyi örneklerdir.
Bu örneklerin haricinde kalp krizi geçirtici ilaçlar, sağlık bozucu mikrop kokteylleri, mikrodalga veya radyoaktif şualarla kişinin bedensel varlığı hedeflenir. Ayrıca intihar, araba, motosiklet, uçak kazası süsü verme yöntemi de uygulanır. Örneğin, Prenses Diana’nın otomobil kazası gibi ölümü.
Gizli suikastların ortaya çıkarılamamasının nedenini Atilla Akar şöyle açıklar:
Ortaya çıkarılmazlar, çünkü her biri devlet içi olsun uluslar arası olsun bir odağa ve hesaba oturtulur. Çeşitli hesaplarla kimse bunları karşısına almak istemez. Dolayısıyla örtbas edilir veya bilinir ama dar bir çevrede kalıp, sineye çekilir. Acı ama gerçek budur. Ayrıca açık suikastlar gibi göz önünde yapılmadığı için çözülmesi için kamuoyu baskısı da oluşmaz. Kaldı ki bu ülkede açıkta işlenen onlarca cinayet de çözülememiştir. Sadece aileleri biraz ses çıkartır o kadar. Maalesef bir tür devlet zaafından söz edebiliriz belki bu noktada…
Bu tür konulara ilgi duyanların Atilla Akar okumasını tavsiye ederim.
Hatırlatmak isterim. Eğer okumaya başlayacaksanız sonu gelmeyecektir Akar kitaplarının.
Her şeyin açığa çıkacağı günlere ulaşmak için açık bir gün yaşamanız dileğiyle.

Bakire

dimoedes | 02 September 2009 11:46

Fal bakılan bir cafede oturuyoruz. Sahipleri annem ve babam gibi sevdiğim iki insan. Fal bakan kadın gün boyu bir çok durumla karşılaşıyor ve doğal olarak bunu eşiyle paylaşıyor. Bir gün akşam cafede oturmuş sohbet ediyoruz. Laf dönüp dolaşıp gençliğin ilişkilerdeki durumuna ve bakireliğe geliyor. Cafe sahibinin eşi fıkra niteliğinde bir olay anlattı.Üniversitenin birinde bakirelik üzerine araştırma yapılıyor içlerinde sadece biri bakire çıkıyor. Araştırmacılar bu duruumu merak ediyor ve kızı çağırıp konuşuyorlar. Araştırma sonucunu açıklıyorlar ve sadece kendisinin bakire olduğunu söylüyorlar. Bu durumu merak ettiklerini ve nasıl kendini koruduğunu soruyorlar. Kız bakıyor ve gayet doğal bir şekilde: ‘ben bu kızlığı korumak için popomu ne kadar sıktım biliyor musunuz?’ diyor.Artık kalanıda sizin yorumlarınız….

Desiderius Erasmus

liquidlightening | 02 June 2009 15:00

Erasmus, 1465-69 Yılında Hollanda’nın Rotterdam şehrinde dünyaya gelmiştir. Bu tarihle ilgili hakkında araştırdığım şeyler dahilinde kesin bir bilgi yok gibi gözüküyor. Erasmus Rönesans hümanizminin en büyük temsilcilerinden biridir. Eğitim hayatı 9 yaşında Hegius at Deventer’a gönderilmesi ile başlamıştır ve kendisinde hümanizmin temelleri oraya gönderilmesi ile ortaya çıkmıştır. 13 yaşına geldiği dönemde annesi ve aradan uzun bir zaman geçmeden babasını kaybetmiştir. Evlilik dışı bir çocuk olması ve babasının gezici bir rahip olması nedeniyle ölümlerinin ardında Erasmus’a ait olan az miktardaki mal varlıklarına vasileri el koymuş. Bu badireler atlatılıp öğrenim döneminin tamamlanmasının ardından Erasmus din adamı olmak üzere 1487 yılında Sageberg Manastırı’na bağlı Aziz Augustin Tarikatı’na girmiş ancak bağnazlığa karşı düşünce yapısı ile insancı yanın eğitim ve kitaplarla güçlendirileceğine ayrıca eğitimli kişilerin kendilerini körü körüne tutkulara kaptırmayacağına inanan Erasmus’un bu düşünceler çerçevesi içindeyken bildiğimiz rahip anlayışı ile ilgili herhangi bir etkinliği olmadığı biliniyor. Nihayet Erasmus 1492 yılında Papaz olabilmiş lakin kendini bilime adayacağını ifade ederek Papa Julius II’den papazlık andı içmemek için özel bir izin almış. Bu dönemlerde çalışmalarını sürdürmüş ve Papaz olmanın nimetlerinden bolca yararlanmıştır.

Salak sevgili

bige | 27 May 2009 14:55

Sevgiliniz ne düşünüyor? diye bir yazı okudum bugün.

Kızım biz ne akıllıyız,sevgililerimiz salak,ne düşündüklerini anlatamıyorlarda şu şu mimiklerden anlayacağızmış. Dedim poğaça-kahve keyfi yaparken az önce çok anaçlığıyla övünen mesai arkadaşıma.

Erkekleri anlamak,kadınları anlamak gibi evödevi çalışmaları beni çok eğlendiriyor.Kimse bu işi bilmiyorda,marstan biri gelmiş olayı çözmüş havalarda yazılar yazıyorlar:)