Erasmus, 1465-69 Yılında Hollanda’nın Rotterdam şehrinde dünyaya gelmiştir. Bu tarihle ilgili hakkında araştırdığım şeyler dahilinde kesin bir bilgi yok gibi gözüküyor. Erasmus Rönesans hümanizminin en büyük temsilcilerinden biridir. Eğitim hayatı 9 yaşında Hegius at Deventer’a gönderilmesi ile başlamıştır ve kendisinde hümanizmin temelleri oraya gönderilmesi ile ortaya çıkmıştır. 13 yaşına geldiği dönemde annesi ve aradan uzun bir zaman geçmeden babasını kaybetmiştir. Evlilik dışı bir çocuk olması ve babasının gezici bir rahip olması nedeniyle ölümlerinin ardında Erasmus’a ait olan az miktardaki mal varlıklarına vasileri el koymuş. Bu badireler atlatılıp öğrenim döneminin tamamlanmasının ardından Erasmus din adamı olmak üzere 1487 yılında Sageberg Manastırı’na bağlı Aziz Augustin Tarikatı’na girmiş ancak bağnazlığa karşı düşünce yapısı ile insancı yanın eğitim ve kitaplarla güçlendirileceğine ayrıca eğitimli kişilerin kendilerini körü körüne tutkulara kaptırmayacağına inanan Erasmus’un bu düşünceler çerçevesi içindeyken bildiğimiz rahip anlayışı ile ilgili herhangi bir etkinliği olmadığı biliniyor. Nihayet Erasmus 1492 yılında Papaz olabilmiş lakin kendini bilime adayacağını ifade ederek Papa Julius II’den papazlık andı içmemek için özel bir izin almış. Bu dönemlerde çalışmalarını sürdürmüş ve Papaz olmanın nimetlerinden bolca yararlanmıştır.Dini konumunun, hümanist oluşunun yanı sıra klasik edebiyat araştırmacısı olarakta nitelendirilir Erasmus. Skolastik yöntemler hakkında yapmış olduğu eleştirilerini, Paris’te bulunan Montaigue Koleji’ndeki derslere devam ederken bir kez daha haklılığını kendine ispatlamıştır. Bundan yaklaşık 4 yıl sonra ise İngiltere’ye gitmiş tanrıbilimci (teolog) John Colet ile ve daha önemlisi Thomas Morus ile burada tanışmıştır. Erasmus bir yerde uzun süre durma ve bunun doğurduğu bir sonuç olan boyunduruk altında hizmet etme fikrine karşıt bir düşünce ile yaşamıştır. İngiltere’de 1 yıla yakın durmuş ve 150? Yıllarından birinde Fransa’da bulunmuş ve burada Yunanca metinleri incelemeye başlamıştır. Yalnızca Kutsal Kitaba dayalı, yeni Tanrıbilim ilkelerini Enchiridion Militis Christiani adlı eserinde özetledi buna ek olarak kanaatimce İngiltere’de tanışmış olduğu dostlarının etkisi ışığında gerçekleşti. Papaz oluşunun nimetlerinden yararlandığını daha öncede belirtmiştim; bu yıllarda Vulgata´nın (Latince) metnini İncillerin (Yunanca) özgün metni ile karşılaştırmayı hedefleyen yönteme son biçimini vermiş oldu ve bilgisini geliştirebilmesi amacı ile tüm İtalya’yı 3 yıl boyunca dolaştığı yer almaktadır bazı kaynaklarda. Ve geldik 1509 yılına… Bu yılda Erasmus İngiltere’ye dönmüş ve Thomas Morus’un konuğu olmuştur. Elimde bulunan eserin arka kapağındaki yazıya göre

“Erasmus, dostu Thomas Morus’u eğlendirmek için yolculuk sırasında bir haftada taslağını hazırladığını söylemiş”

olduğu Deliliğe Övgü yapıtının yazma işini Thomas Morus’un evine vardıktan sonra gerçekleştirmiş. 1511’de Paris’te yayımlanmış yayımlanmasına ama buna bu kadar kısa bir şekilde değinmeği düşünmüyorum çünkü bu yapıtı bana sevgili dayımdan kalan bir kitap. Okuduğumda ilk aklıma gelen şey 500 yıl boyunca o günden günümüze kadar güncelliğini bu şekilde şaşırtıcı derecede koruması olmuştu. Sonra araştırdım ve gördüm ki bende yarattığı etkinin yanı sıra ortak kanılardan da bahsetmek istiyorum. Öncelikle kitabın Latince ismi (Morias enkomion seu laus stultitiae) bir sözcük oyunu biçimindeymiş ve Thomas Morus’a olan hayranlığını dile getiriyormuş. Kitap hakkında aslında pekte kişisel görüşümü katıp uzatmak istemiyorum ama kesinlikle okunmasını tavsiye ediyorum gerçekten söylendiği kadar eğlenceli ama bir o kadar da düşündüren bir eser.

“Şu soru soruluyor İnsanoğlunun tüm zincirlerinden kurtulmasını ve salt özgürlüğe ulaşmasını sağlayan delilik değil midir? Gülmece bu çerçevede gelişir ve söz kendisini övmesi için deliliğe bırakılır. Delilik, yaratıcısının savunduğu her şeyi eleştirerek geçliği, hayattan zevk ve neşe almayı, baş döndüren cinselliği över. Çocuklukta, yaşlılıkta, dostlukta, aşkta ve evlilikte, savaşta ve barışta, kendisinin insanlara nasıl egemen olduğunu ve onları nasıl mutlu kıldığını gösterir. Bu yapıta hakim olan 2 temek görüş bulunmakta. 1.si Gerçek Bilgelik, Deliliktir. 2.si Kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. Hıristiyanlık ruhunu Antik Çağların yalınlığında arayan biri olarak, Erasmus çağının kilisesine ve o kilisenin mensuplarına acımasız eleştiriler yöneltiyor. Bu niteliği ile Deliliğe Övgü bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur”

Bunun yanı sıra bu dönemde reform hareketleri söz konusudur. Erasmus’un Martin Luther’den hoşlanmadığı ve onun çağrılarına kulak vermediği de söyleniyor. Aslında reform için en önemli hazırlıkları gerçekleştirmiş ancak çekişmelerden uzak olması nedeni ve hümanist oluşu ile, kişiliğinde barışçı, uzlaştırı yanlarının mevcut olmasından ötürü kiliseyi açıkça bölmek istememiş, bu hareketlere açıklık getirmiş hazırlayıcı olmuş ancak gölgede kalmıştır.Edinmiş olduğu dostluklar kadar kendisine oluşan öfke de bir okadar çok olmuş ve büyük hümanist, bilgin dostlarını kaybetmiş ancak yerlerine birçok düşman edinmiş ve 1536 yılında yalnız ölmüştür.