bir an=her an, ölümsüzdür. uyanışlar da… rüyası, tanımadık bir parkta yürüyen ve banklardan birine kıvrılıp yatan biri idi (ne eksik ne fazla) ve uyandığında ölümsüzleştiği anda değildi artık. (onunla, bir daha, ebediyen, görüşemeyecek.) yeni doğmuş güneşle terli teninin içinde etrafına baktı. kötü bir rüya görmüş olmalıydı. yada o öyle düşündü . ve şimdi, iki an, iki uyanış olmalı onun için ; ‘ölüm’süzcesine kendisinde kalmış geçmişinde; bir rüyası, bir de gerçeğe uyanış için. ilk hangisi gelmeli?.bedeninde uyuşukluğu bu yeni dünyanın renklerini canlılandırıyor, ağır ağır. demir örgü çitlerin ardından tek katlı bir bina görünüyor. bir çekirdekçi çiğ sarı taburesinin üstünde iki kalın kara kaştan ibaret, uyukluyor . ayağa kalktı ama devam etmedi : ” “üşüyorum” ” . parkın bitimindeki dev gross market, beyaz cüsseli bir… kapısız penceresiz . kör, hafızasını yitirmiş bir suçlu gibi . araba park yerlerinde dalları kesilmiş yarı ölü ağaç gövdeleri kökleşmiş . sarı çizgilerle sınırlandırılmış zeminde istisnasız herbirinde (..) işareti. . yüzünün sol yarısına buz gibi bir rüzgar çarpıyor . ” “sabah ayazı” ” . tek yaprak dahi kımıldamadı . markete giden yolun caddeyle buluştuğu yerde betondan yontulmuş birkaç ağaç. viyadüklerde üzerlerindeki tozdan duyulmaz olmuş amazon çığlığı anıtları, ağaçlara raptedilmiş pirinç bir ibare : özrün kabahate itildiği uçurum anıtı. onlar doğduğunda bu şehir oradaydı . ve bir zaman sonra şehir, değişmeyen şehirdi onları değiştiren . çünkü şehir onlara, yaptıklarına, anıtlarla veriyordu cevabını; şehrin içinde boğulmamaktı tek amaçları artık, tek becerebildikleriyse buydu . …boğulmak… .alışıyorlar: servis dışı telefon kulübelerinin üzerindeki pirinçten ‘dogmayı sorgula anıtı’ yazısından koyu yeşil plastik çöp kutularındaki civar kedi ve köpeklerinlerin tektük resimli vefat ilanlarına,, ‘ ‘ne alırsan çirkin’ ‘ istiflerinde üstlerine en uygun çirkinliği beğenen kalabalıkların anlamsız homurtularından televizyonda iki yüz yıldır kapalı bir kapının ardından bir umut bir ses bekleyen kulağı kapıya dayalı hizmetçinin başrolünü oynadığı dizinin son bölümünde olanları tartışan ev kadınlarının varlığına kadar bunun gibi daha pek çok şeye, alışıyorlardı. . cebinden sigarasını çıkarıyor . paketi bir süre elinde tutup okuyor : 9 yıl 3 ay 2 gün 6 saat 22 dakika . kibriti yakıyor . ..5 saat 12 dakika . sigara korlanıyor ve ilk nefes . …3 saat 57 dakika .. kayıtsız bir ifadeyle paketi cebine kaydırıyor. market yolunun iki yanında direklerin üstünde ahşap kuş evleri. içlerinden daima yavru kuşların cıvıltıları duyulur. daima ve daima. çaprazındakine kadar yürüyüp direkteki potu çeviriyor . ” “kırlangıçlar” “… bu ölüm’lü şehirde ‘şey’ olan ne varsa gerçeğin birer anıtından ibaret . putlaşmış acılar, granit heykellerin soğukluğuna hapsedilmiş günahlar. fotoğrafçı vitrininde gülümseyen korku filmleri . etrafında bir gelip bir kaybolan insanların artlarından havaya serpilip yerçekimine yenilen ve düştüğü yerde eriyen kirli sarı kar taneleri: düşünceler. durağa ters asılmış bir afiş . ” “bireysel uçurumlar” ” . gözlerinin kısıp durağa bakıyor, bir tabloya bakıyor gibi . üç kişi, kolları iki yanlarında işlevsiz birer uzuv, sıkıntılı, durağan başları bir türlü gelmeyen otobüse çevrik, ümitsiz sabit samut suratlar. mutluluk, odağını yitirmiş sahte bir görüntüydü . aşk, saatli meydanda şehri ikiye bölen bir nehir . sanayi atıklarıyla artık neredeyse balçıklaşmış . ancak bir damlasını elinize alacak olsanız,,, hayran kalırsınız, hariküladedir . ama onu tatmak son soluğu uçurumda aldıran bir tür deliliğe yol açar … bu şehir, insanlığın imkansız itirafının cisimleşmesiydi: işte otobüs yaklaşıyor . yüzler soluk, gergin . çantalı olan bir adım attı . tedirgin diğer ikisini yokluyor . isa şoför koltuğunda hafif bir ışık yayarak yaklaşıyor . kapı açılıyor . kimse bakmıyor ona . teker teker biniyorlar arkalara ilerliyorlar . kapı kapanıyor . İsa, başını öne eğip hareket ettiriyor otobüsü . bir sonraki durak… . bir zamanlar dünyanın düz olduğuna inanıyorduk . ummanların sonunda bilinmeze çağlayan bir uçurum olduğuna . lakin öğrendik ki dünya bir küreydi . evren bir balon gibi şişiyordu . bu şehirdeyse dünyanın yuvarlak olduğuna, kuvantuma, kozmik eylemler döngüsüne inanırlar, ne var ki kim, kendi nisbi dünyasından iki adım uzaklaşırsa orada onu kendi bilinmezinin: korkularının uçurumunun beklediğini keşfeder . şehir, işte bu gerçeğin anıtıdır. ve engin denizlerle buluştuğu yerde inançsızca ona dökülür. ayyaş bir tanrının sarılıp öptüğü basık bir salon havası solunur burada . gece gelip çökünce evlerde istisnasız herkes günlük ibadetini gerçekleştirir . bütün şehir, şehri unutmak için bir yanılsamaya sarılır . bütün bir şehir sarhoştur gecelerde. medeniyet bu zorunlu ibadet için kazanır hayatını . küçük parkı çıvıldatan kırlangıç sesleri bir fasit döngüde çırpınıp durdular . ” “eve gitmeliyim” ” arkasını döndü ve uyandığı banka baktı . ” “bir evim olmalı, gerçek bir ev, yaşayan uyanık bir ev bulmalıyım” ” bu şehirde böyle bir ev yoktu . banka yaklaştı . oturan biri vardı . göz göze geldikleri anda hafif bir yağmur başladı ( giderek şiddetlenerek) . hayli yaşlı bir kadın iki büklüm oturuyordu bankta, mırıldanıyordu . beyaz boğçasından bir sürü oyuncak çıkarıp bankın üstüne boca etti . yere dağılan rengarenk legoların, oyuncak tankların şıkırtısı . sonra mırıltılar içinde oynamaya başladı onlarla .” “merhaba teyze ne yapıyorsun burada şehre yeni mi geldin üstün pek ince yağmur yağıyor biz eski toprağız oğlum bişeycik olmaz oyuncakları sever misin hayatında hiç sevdin mi dans ederdim bir zamanlar kimin kimsen?.. kimse . ağlamayın ama neden ağlıyorsunuz yağmurdan bu ne teyze? oku: …üzülerek belirtmeliyim ki oğlunuz, japon denizinde avcılar tarafından öldürüldü … bu sonuncusuydu öncekileri savaşlarda yitirdim bir de aptal bir kızım var o yyyaşıyor üzülmeyin kader üzülmüyorum oğullarımın oyuncaklarıyla oynuyorum şu balonu şişirir misin benim için elbette yağmur iyice şiddetlendi eve dönseniz anlamı yok bu yağmur dinmeyecek hiç dinmeyecekuçurumunu gidip bir kere olsun gördün mü hayır cesur değilim o kadar gidemedim demek gidemedin benimse uçurum tam karşımda tam bir adım ötemde bir tek adım çok yorgun görünüyorsunuz biraz uyusanız uyumak o en kolayı emin ol uyanmaksa o kadar zor bundan böyle nerden biliyorsun! öyle olmalı! palavra! dur nereye gidiyorsun! uçuruma! hayır uyan! uyanmalısın! hayır belki de tam burada duracağım! hem nasıl emin olabilirim uyanışların beni bir önceki rüyaya götürmeyeceğinden! güzel bir şey yok orada! ama bir şeyler yapmalısın sular yükseliyor sel geliyor! hayır! burada duracağım tam burada! daima!” “izmariti yere fırlattı . ve hemen ardından bir tane daha ama bu sefer bir an olsun sayılara bakmadan . bankın boş kısmına bir süre baktı sonra ağır ağır devrildi . sırtını araba parkına vererek sigarayı dudaklarına iliştirdi ve bu sihirli şehirden nasıl geldiyse öyle çekip gitti .