bildirgec.org

anı hakkında tüm yazılar

Uzungöl Biraz Üzgündü

oyuncuhandan | 31 August 2008 11:31

Karadeniz…Uzun, soluksuz, rengaren bir karaparçası sanki. İnsan nereye baksa kendi yansımasını görür gibi. Rüzgar arkanızdan gelip önünüzde yol oluyor. Güneş her sabah çam ağaçları ile “kapanmış”, -ibadet eder gibi- dik duran dağların üstünden doğuyor.

Karadeniz’ in insanları ölüleri ile birlikte yaşamayı seviyor. Her hanenin ölüsü kendi çay tarlasında gömülü. Ölüler dirilerini, diriler de ölülerinin ruhlarını ve bedenlerini terk etmiyor. Böylece daha sadıklar sanki kendi hayatlarına. Gülümsemeleri, çay toplayışları hep bir gölge eşliğinde devam eder gibi.

Su

linet | 28 August 2008 12:56

Su kenarları neden insana huzur verir bilmiyorum, ama su akar deli bakar diyenlerin bir bildiği var demek ki, deliyi bile sakinleştiren bir tılsımı var suyun ..

İçinden deniz geçen şehirde yaşıyorum, tek hayalim belki de deniz gören bir evde oturmak ancak şartlar buna pek imkan vermiyor. Neyse iç geçirdiğim o boğaz yalılarını ve burda ne muhteşem şeyler yaşanmıştır safsatalarını bir kalemde geçiyor ve hep kendime insan alışınca buradan da keyif almaz diye kendimi avutuşlarımı bir kenara bırakırsak, her fırsatta ya boğaza yada florya sahillerine gidip yaptığım yürüyüşleri bu yaz ne yazık ki yapamadım. Çünkü hem İstanbul’un karmaşası artık sakin diye keşfettiğim her yere bulaşmaya başlamıştı bu yaz, her yerde ama her yerde yakılan mangalların arasında yürümek, yada denize horaa herooo diye atlayan çoluk, çocuk insanlar nedeniyle başka yerler keşfetmeliydim.

Kahvemin Şekeri…

GECEKARASI | 24 August 2008 10:59

Bir kahve içmeye, yanında hoş sohbet etmeye, içten bir dostta ihtiyacım var. Dosttum, arkadaşım çok ama şu an kimse yanımda değil. Böyle zamanlarda onlarla geçirdiğim güzel anları hatırlıyorum. Ne değerli anlar o anlar. Bir kere yaşanıyor, hatırası bir ömre dağılıyor.

Kalkıp kahve yaptım ama iki fincan hazırladım şu an yanımda olmasını istediğim arkadaşım için de koydum masama içimden onunla en güzel geçirdiğim günü düşünerek gülümsedim. Giden anları geri getiremem ama yaşadığım o güzellikleri böyle de olsa anabilirim dedim. İyi ki de yapmışım. İçim ferahladı hatta yalnız olduğumu bile unuttum. Kahvemi içtim bir güzel sonrada içimi döktüm beyaz kâğıda…
Ne çok anımız varmış seninle, ne çılgınlıklar yapmışız. İyi ki yapmışız yoksa şimdi hangi anı ile avunur, mutlu olurdum şimdi?
Seni nasıl özlemişim, resimlerimize baktım. Senin nikâhında çekilen resimdeki o ufak kız ne kadar büyüdü şimdi bir görsen tanıyamazsın belki. Eminim o da seni tanıyamayacaktır oysa ben iyi ki tanıdım seni…

Herkes Kendi Kağıdına Baksın! Çocuktuk O Zamanlar-*4

Culture Orange | 13 August 2008 17:19

Büyüyüruz galiba artık. İlk öğretimin tozlu yollarında gidiyoruz. Sınıf öğretmenine alıştık aileden biri gibi oldu artık. Hele birde ailenizle misafirliğe falan giderseniz biraz daha yakın olur fakat bu bir dezavantajdır. Şöyle ki size çok yakın bir sınıf öğretmeniniz olursa devamlı aileniz öğretmeninize “al hocam bunun eti senin kemiği senin” şeklinde şakalar yapar,ciddiyet barındıran. Siz korkmazsınız ama korkmalısınız çünkü öğretmen onu ciddiye alır ve size artık kendi yakını gibi bakmaya başlar. Okulda bir problem yaşandı ve siz içindesiniz,olayda sütten çıkan tek kaşık siz olsanız bile azarı yiyeceksiniz çünkü öğretmenle yakın ilişkiler içindesiniz.

İşte böyle öğretmen öğrenci ilişkilerinden dili yanan öğrencilerle öğretmene içten içe sinir olan öğrenciler olarak ikiye ayrılır ilk öğretim öğrenciliği.
Samimiyet kuranların dezavantajı var demiştik onlar bunu avantaja çevirebilirler şöyle ki artık öğretmen ile daha samimi oldukları için şakalarınızı kaldırabileceklerdir. Sınıfta bağıra bağıra biraz kaliteli espriler yaptığınızda öğretmende sizinle bir gülecektir. Kimileri abartık kopya çekme şakaları bile yapacaktır ileride 🙂

Kopya çekmek ayrı bir konu başlı başına. Her öğrencinin okul yıllarında mutlaka bir kopya anısı vardır. Ya kopya çekmiştir ya başkasına vermiştir ya da en kötüsü kopya çekmeye teşebbüs edip yakalanmıştır. Yani okula gidiyorsanız kopya anınız vardır. Tabiki kopyaya başlamak o kadar kolay değil. Önce kendi yöntemlerinizi geliştirmelisiniz.

İlk kopya teşebbüsleri antik Yunan zamanında tespit edilmiştir. Filozofların birbirlerinden kopyalar çekerek felsefe yaptıkları saptanmıştır zira bu günde bilinmektedir bu gerçekler.

Dalga

linet | 12 August 2008 15:29

Dalgaların sesi bir yandan rüzgarın sesi bir yandan, ama ben hiç rahatsız değilim. Zaman öyle yavaş akıyor ki burada, tüm koşuşturmaları geride bırakmış, ağır akan zamanın içinde karamela kıvamında gevşemişim.

Havayı içime çekiyorum çam kokusu burnumda, deniz bazen öyle azıyor ki, dalgaların taşlara vurmasıyla sıçrayan su damlacıkları bizi ıslatıyor.

Şu anda içimde hiç susmayan, durmadan konuşan küçük canavarlarım bile susmuş. Yorgun düşüyorum sessizlikten, tatlı bir uyku bastırıyor, rüzgar ürpertiyor tenimi, uçuşan pareomu üzerime örtüyorum, tatlı bir uykuya teslim olacağım az sonra, çocukken gözlerimi güneşe diker ve kapatıp açarak renklerin oyununu izlemeye bayılırdım, kırmızı kıpkırmızı olurdu önce gözlerimi kapadığımda, açtığımda da o hayal renginin sürmesini dilerdim, ama yok olurdu renkler. Şimdi yine kapatıyorum gözlerimi güneşe dikerek, arada açıyorum renk oyunları için.. Islanmak istiyorum denize girmek, ama çok dalga var, şakası yok karadenizin…

çöl

absence of mind | 11 August 2008 16:14

bir şey var bu gece..
beni eski bir anıya götüren…
tamı tamına dört sene öncesine.

muratla bir arkadaşların evindeyiz. murat
hoşlandığım çoçuk..her kalp çarpıntısını aşk sandığım dönemlerden birindeyim işte.aşkın asılıyla henüz tanışmamışım.

murat durmadan anlatıyor…durmadan konudan konuya atlıyor..bir yandan içiyoruz tabi..vakit geç. evde bizim dışımızdaki herkes neredeyse uyanacak kadar uyudular.

cümlelerini pek hatırlamıyorum..yüzü, yüz çizgilerinin aldığı şekil, kaşlarındaki ifade doluluğu şimdi bile gözümün önüne geliyor… yüzü cümlelerinin önüne geçecek kerte etkili.

Teyşem

linet | 11 August 2008 13:42

Kumsalda uzanmış kitabımı okuyorum. Minik yeğenim henüz 3 yaşında, yanıma geliyor..
– Teyşem şen ne yapıyorşun?
– Kitap okuyorum teyzeciğim…
– Teyşem şen kipat mı okuyorşun?
– Evet teyzeciğim..
– Bende şeninle kipat okuyayım mı?
– Gel yanıma diyorum, yumuk ayaklarını üstüme basarak yüz üstü yanıma uzanıyor, kollarını çenesinin altına alıyor, ısırmamak için zor tutuyorum kendimi, ama eğer öyle birşey yaparsam çığlık atarak gidecek, en az yarım saat yalandan ağlayacak, teyşem beni ışırdıııı diye söylenecek biliyorum, sarılıyorum sadece…

Bir süre kitabımdaki yazılara bakıyor, anlıyormuş gibi. Sessizliği kısa sürüyor, ayağa kalkıyor, minik parmak arası terliklerini giymeye uğraşıyor bir süre, sürekli aşağıdaki repliği söyleyerek, peki tamam diyorum o hala kendi kendine konuşuyor..

-Teyşem ben şana bir şüpriş yapıcam diyor,
Dolaşıyor sahilde, bir oraya bir buraya önce taşlara bakıyor, sonra birden sevinçle yanıma geliyor, elinde sararmış bir yaprak var minicik..

Loreena McKennitt hala çok güzelsin değil mi?

| 06 August 2008 14:00

Okul çıkışı, yorgunluk tabanlarımdan beynime vuruyor. Sonbaharın esintisi de olmasa yığılıvereceğim orada. Telefonu kapatmalıyım kimse beni aramasın,hatta arasınlar ulaşamasınlar.Bu çoğu zaman hoşuma gidiyor.Ben aradıklarıma istediğim zaman ulaşamıyorum.Onlarda ulaşmasınlar bir şeycik olmaz derken tel çalar.

-Hocam
-Efendim abi
-Nerdesin ?
-Fizan ’ da
-Ne yapıyorsun
-Hey Allah’ım ! abi buyur
-Bağlaman yanında mı?
-Evet abi, gittiğim her yere götürürüm cebime sığıyor.
-Dalga geçme benle.
-Tamam abi geçmiyorum. Evde.
-İyi alıp gelir misin?
-Gelemem abi, hatta telefonumda kapalıydı,seninle uyduya bakarak konuşuyorum.Güzel oluyor böyle serin serin.
-Çocuk, Loreena McKennitt yanımda,bağlama dinlemek istiyor.
-Abi sana fazla yazdı,sen kapat ben seni ararım.

DİLEĞİM SENİ ÖZLEDİM…

eylulbahar | 30 July 2008 09:46

Derin bir iç çekişin ardından, bir nefeste çekip elindeki sigaradan, yine umudun tükendiği sessiz bir gecenin sisli karanlığına gömüldü yüreği.Ümitlerine veda ettiği o hırsız gece sökmüştü gülünü koparırcasına yüreğinden, yılların hıncını alırcasına ısırdı dudaklarını, kanattı kanattı ama ağlamadı, yıllarca susmak bilmeyen yüreğine inat, ağlamadı..Hayata tutunmalıydı, kendini salıvermek bencillik olurdu, o alıştırmıştı herkesi hayata güzel bakmaya, ne olursa olsun katlanmaya, sevmeye, mutlu olmaya, şimdi aksini yapmak yakışırmıydı ona.

lise aşkım

photonn | 28 July 2008 14:39

Lise son sınıftaydım , ingilizce öğretmeniyle sorun yaşadığım için sınıf değiştirmişdim.Yeni sınıfımda güzel bir kız fark ettim, ismi Merve’ydi. Daha önce Merve’yi uzaktan görmüstüm, çok güzeldi, ama iki yıldır çıktığı biri vardı.Bu yüzden ona hiç yaklaşamamıştım, ama şimdi aynı sınıftaydık. Çıktığı vardı, ama onun yanına gitmekten, onunla tanışmaktan kendimi alı koyamadım. Her boş derste ya da hocalar derste serbest bıraktığı zaman soluğu hep onun yanında alıyordum. Merve’yle surekli sohbet ediyorduk. Allah vergisi sohbet yönlendirme yeteneğim vardır, sohbet sırasında konuyu rahatlıkla istediğim yöne çekebilirim. Genelde Merve’nin okuduğu kitaplardan konuyu açardım, ama kesinlikle sohbeti aşk ve sevgi konusuyla bitirirdim. Sohbet sırasında hep onu konuştururdum. O konuşurken ben de yüzüne doya doya bakardım, siyah saçlı, beyaz tenli, yeşil gözlüydü. Yüzüne Baktıkça bakasım gelirdi. İki ay boyunca sohbet ettik. Ben ona aşık olmuştum, o da bana olmuştu. Bana aşık olduğunu hissedebiliyordum, güzel gözleri her şeyi ele veriyordu. Sohbet sayımız arttıkça bazen sohbet sırasında bir iki dakka konuşmadan birbirimizin gözlerine bakıyorduk. Sohbetlerde hiçbir zaman ona iltifat etmedim, ondan hoşlandığımı soylemedim, ama gözlerimle mimiklerimle bunu hep ona hissettirmeye çalıştım. Merve de bana hissettiriyordu sevdiğini. Mervenin çıktığı kişi bana laf dokundurmaya başladı, ama ben duymamazlıktan geliyordum. O zamanlar yeterince olgun değildim. Merveden başka kızlarla da derin sohbetler yapıyordum, okul çevresinde başka kızlarla geziyordum. Merve buna kızdı, ve benle sohbet etmeyi bir ara reddetti. Bana sohbet etmeyi istememe sebebini açıkca soylemedi, ama bana başkalarıyla ilgilendiğim için kızdığını anlamıştım. Ama kendimi affettirmeyi başardım.