bildirgec.org

alev alatlı hakkında tüm yazılar

kül öykü gazetesi

kahramancayirli | 09 April 2008 19:07

kül öykü gazetesini çıktığı ilk sayısından beri takip ediyorum. ondördüncü sayısı çıkmış bile. bu kez alev alatlı ve akın başal röportajları süslüyor gazetenin kapağını. akın başal’ın ismini ilk kez duyuyorum.
bir de bu sayıda şöyle bir güzelliğe imza atmış, gazete. bir öykü kitabı belirleyip (bir önceki sayıdan), o kitap hakkında hem çok önemli yazarların hem de okurların görüşlerini yayımlamışlar. çok güzel bir fikir. bu sorgulamanın ilk talihlisi vicdan saatleri olmuş, abdullah ataşçı’nın..
ama bir durum daha var dikkatimi çeken, kül öykü gazetesi eskisi kadar çok genç öykücülere açmıyor kapılarını sanki. hep aynı isimlerin öyküleri yer alıyor adeta. ya da bana öyle geldi. kestirip atmamak lazım hemen. çünkü artık kül öykü gazetesinde bir editoryal ekip var titizlikle öyküleri ayıklayan. ki bu ekipte yavuz ekinci, beşir sevim gibi yetkin isimler yer alıyor.

Hem-Hem de

Harbiyemutlu | 06 November 2007 13:33

Birkaç yıl önce arkadaşlarımdan birisi benim de tanıdığım bir arkadaşından aldığı ödünç kitabı geri göndermek için, kitabın sahibinin yeri benim yolumun üzerinde olduğundan, beni aracı olarak görevlendirdiğinde Alev Alatlı ve kitabı Viva La Muerte ile tanıştım..Kitap o akşam bende kaldığı için, içine bi bakayım dedim ve bi daha elimden bırakamadım..Sonra da diğer Alev Alatlı kitaplarını ardı ardına aldım tabii ki..Kitaplardan biri de Schrödinger’in Kedisi..Shrödingerin Kedisi kitabının giriş bölümünde ise Kuantum fiziğinin önemli deneylerinden biri olan “Shrödingerin Kedisi Deneyi” anlatılmış..Bu deneyi okuyunca ise, kuantum fiziği ile de tanışma yolunda adım atmış oldum..

ağca konusunda iki yüzlü davranan medya

moroccom | 20 January 2006 10:42

abdi ipekçi’nin katili mehmet ali ağca bildiğiniz gibi geçen hafta [yanlışlıkla] serbest bırakıldı. medyamız tabii haklı olarak yapılan haksızlığa karşı topyekün taarruza geçtiler.

fakat bugün itibariyle görüyoruz ki ağca artık bir katil değil bir medya starı.

alev alatlı bugün mehmet ali ağca hakkında bir yazı kaleme almış.
alatlı yazısında ilginç saptamalara yer veriyor:”Ağca’nın büyük bir iştiyak ve elbirliği ile “milli katil”imiz ve/veya “milli gururumuz” mertebesine yüceltildiği, gündemimizi adeta bir “star” kimliği ile esir aldığı bu günlerde adının bende çağrıştırdığı bir sıfat bu; “sexy”. Kelimeyi aklıma düşüren de “John Jay Kriminal Adalet Koleji” isimli Amerikan üniversitesi profesörlerinden Lydia S. Rosner’in “Rus Usulü Cürüm”(1) başlıklı kitabı. Profesör Rosner ayrıntılı ve uzun incelemeler sonucunda Amerikalıların Rus mafyasını “seksî” buldukları sonucuna varmış. Ama Amerikalılar zaten “tüm suçluları” seksî bulurlarmış! “Seksî” yani çekici, dilerseniz, Freud doğrultusunda “cinsel istek uyandıran.” Billy the Kid’den Jesse James’e kadar ne kadar ünlü mücrim varsa, Amerikalılarda -ve Amerikan basınında!- hayranlık uyandıragelmişlermiş.”

etnik ayrışma vs. langue

epiphany-hafif | 11 October 2002 16:01

Biz anlaşamıyoruz. Ülkemizin resmi dilinde, aynı kelimeleri kullandığımızı “farzetmemize rağmen”, kullandığımız dil anlaşmamıza yetecek UYUMdan çok uzak. Unutmuşuz. Kendimizi dille ifade edebilme yetisinden yoksun yaşayıp gidiyor ve hatta daha da dibe vuruyoruz(fight club “dibe vurmasını” şimdilik bir kenara koyalım).

Bir ara ilgilenip aphasie kelimesine zaman ayırın. Kendini DiLle ifade edememeyi, hatta bunu “unutmuş” olmanın getirebileceği zararları ve çöküntüyü bir düşünün. Bu sadece bir “language” problemi değil. Dilin yetersizliğiyle ilgili olmaktan öte, bir “langue” sorunu. Dilin özünün kullanım yollarının tıkanıklığı, sınırlandırılmışlığı ve unutulmuşluğuyla ilgili bir amnesia sorunu. Biz yaşadığımız ülkede birbirimizin söylediklerini en basit temel düzeyde olmadığı sürece anlamıyoruz. Anlamıdığımız yerde “bırak, konuşuyo işte saçmasapan” diyoruz. Anladığımız hissetiğimiz kadarını ise ifade etmekten o kadar yoksunuz ki, halkımızın hissi(hissiiii) tezahürleri içler acısı.. Kamyon arkası aşk mesajlarından, kalpli duvar çizimlerine kadar en basite indirgenmiş, basitliğin faydalarından bile nasiplenememiş ifadeler dünyası… Alev Alatlı “Schrödinger’in Kedisi” nde bolca anlattı. Bundan sonra ülkedeki ayrışmanın “çok” korkulduğu gibi etnik değil dilsel olacağından bahsetti. Şurdaki röportajda da sivil toplum örgütlerini, dernekleri ve çeşitli gruplaşmaları örnek vererek açıklıyor.

“Afazik toplum” tartışması orda burda sürüp giderken Cem Uzan’a ateşli tezahüratlarıyla karşılık veren kalabalıkların tahminimizden, algımızdan çok daha büyük ve acıklı bir sorunla karşı karşıya olduklarını düşünmemek elde değil.. Bu tabi ki hergün önümüze gelen basit bir örnek. Siz de azıcık düşününce gündelik hayatımızda yaşadığımız “ifadesiz”/algısız anların farkına varabileceksinizdir.

“De saussure” dilbilimi teoremlerinde dillerin “puan de capitone” sistemiyle ilerlediğini söyler. En basit ifadesiyle her sembol bir diğerine raptiyelenerek anlamlanır ve isimlendirilen objeler dil dünyasında böylece yerini bulur. Yaşadığımız şey ise “sign”, “signifier”, “signified” zincirini tamamen koparmış olmamızın felaketidir.

Durum böyleyken benim karşı kaldırımımdaki manavla anlaşabilmem gittikçe güçleşmiş, ülkeyi yönetenlere taleplerimizi analatabilmeye ve onların “bırak konuşuyo işte” demekten öteye mecali kalmamıştır. Çareyi unutmakta bulup “büyük çözülme”ye doğru hızlı kulaçlar atmakta karar kılmışa benziyoruz.

Bu çözülmenin adını “etnik” koymaya kolaya kaçmak mı sadece?

Karşı görüşler mevcut.. Yukardaki linkten röportaja bir göz atın, bir fikir olsun diyorum bir kez daha..