bildirgec.org

aile hakkında tüm yazılar

neye sahibiz?

| 15 May 2007 00:00

Hayat yarin nasil bir süpriz hazirliyor olabilir hic birimiz bilmiyoruz…bazen oturup hayallerimize dalariz nadiren sahip olduklarimizla seviniriz..az güleriz cok dert ederiz…insanlar sekil sekil,yasamlar birbirinden farkli….
isabel ve roberto da yasamini sizden yada benden farkli yasayan insanlar degiller..ikiside lisans egitimi yapmis egitimli kültürlü insanlardir..üniversite yillarinda baslayan arkadasliklari ..üniversitenin basketbol turnuvalarinda aska dönüsür mezun olduktan sonra birlikte ayni evi paylasmaya baslarlar…..aradan gecen bir kac yildan sonra evlenip cocuk sahibi olmak isterler..okuldan arkadaslarinin ve iki tarafinda tüm sülalesinin katildigi muhtesem bir dügünle evlenirler….
iyi günde ve kötü günde …yasam onlari ayirana dek birlikte olup evlilik kurumunu koruyacaklarina yemin ederler….
asiklardir…..
hayalleri vardir…
ikiside kariyer yapip bir ev alacaklar dogacak couklarina saglam bir gelecek olusturacaklardir…….
aradan gecen ikinci yilda isabel hamile kalir……
roberto cok mutludur….karisina kristal bir cicek gibi davranir…hamileligi boyunca esine elinden gelen destegi gösterir……birlikte okurlar ve birlikte kendilerini egitirler..
cocuklari dogar…..uykusuz gecen mutlu anlar…acemilikler…sevgi paylasimlari….cogu geceler bebegi aralarina alip uyurlar…..
derken isabelin dogum sonrasi aldigi izin biter istemeye istemeye ise dönmek zorundadir….
bebek lora 6 ayliktir artik
evlerine ve islerine cok uzak olmayan bir yuvaya gitmektedir… her sabah uyanip anneyi ise , bebek lorayi yuvaya…birakan roberto, ordan isine gider….bu 2,5 yil ….hafta sonlari ve yaz tatilinde sahip olduklari 3 haftalik tatil disinda istisnasiz aksatilmayan bir otomatik istir….
güne öyle baslar roberto, karisini ise kizini yuvaya birakarak….
mutlu ve hepimiz kadar kaygilari olan saglikli bir ailelerdir…ay sonu borclari yada yatirimlarindan dolayi arada daralsalarda öncelik bebekleri ve mutluklaridir…sosyal yasamlarida bebeklerinin yaklasik 3 yasina gelmesiyle yeniden hareketlenmistir……hatta yakinlari
-arayi fazla uzatmayin gencler ikinci cocugu yapin birlikte oynayarak büyüsünler demeye baslarlar ..
robertoyla, isabel de evet seneye düsünüyoruz kari koca calisiyoruz üstünde diyip gecistiriler vekendi aralarinda gülerler ….
roberto karisina cok asik bir erkektir…
isabelde bunun farkinda olan ayni derecede kocasini ve ailesini cok seven cok tatli bir es…..
bir sabah uyanirlar gene, o gün robertonun evde kalip yarinki toplantisi icin hazilamasi gereken bir konusmasi vardir…. roberto garip bir bas agrisiyla uyanir , yarinin sitresinemi girdim acaba diye düsünür…..!!!
isabel de lorayi hazirlamistir…
bes dakka sonra geliyorum roberto diye selenir
roberto kizini arka koltuktaki korumali sandalyesine oturtur,emniyet kemerini takar bebegin .
elleriyle basini tutarak
-nedir bu agri yahu bu yasima kadar böyle garip bir agri yasamadim….tamda gününü buldu deyip arabaya biner ,
isabel gelmistir..yola cikarlar….
hava sabahin o saatlerinde bile sicaktir…
isabel
-uufff bu sicak günlerde calismak cok zor geliyor …hadi bu gün sanslisin koca bebek der kocasina

Arkadaşı aile mi seçer?

darjeeling | 08 May 2007 17:01

Kızın takıntısı kariyer değil, o ailesinin takıntısı..
İstanbul’a geleli 2-3 sene olmuş ama öyle baktınmı matah bir kariyer falan da yok.. Bir yerlere gelmesini fazlaca hayal eden aile tabi ki bu durumda hayal kırıklığına uğradı. Ama onun derdi bu değil ki, huzur..
Huzurlu iş her zaman daha önemli.
Ailenin ayrıca takıntısı kızın arkadaş çevresi.Kız, zaten hep mütevazi olan kız, hiçbir zaman arkadaş seçerken sosyal statülere bakmadı. Hele hele son zamanlarda bunu iyice aklından çıkardı çünkü onun gazeteci arkadaşı da var, sigortacı arkadaşı da var, garson arkadaşı da var..Aile ise kızın daha uygun arkadaşlara sahip olması kanaatinde. Hatta örnekleme bile yapıyor: ‘senin arkadaşların müdür olmalı, şef olmalı,doçent olmalı…’
Oysa o uyardı ailesini. Sakın dışarda böyle konuşmayın. O aşağıladığınız meslek mensuplarından biri dışarda bi yerde bu yorumu yaparken bir tanıdığınızın yakını olabilir…
Hep mütevaziliğiyle bildiği ailesi bir anda değişmişti demekki. Demek ki yaşlılık böyle düşünce hataları yaptırabiliyordu ailelere.. Demek ki tatmin olmayan aileler çocuklarında saçma sapan arayışlara girebiliyordu.
Kız üzgün, dün konuştum, ailesini artık tanıyamadığını söyledi.
27 yaşında, üniversite mezunu,ve her çevreden arkadaşı var…

Gidenlerin Ardından

siyuu | 08 May 2007 15:11

Yurtdışına gittiğinizde Ermenilerle karşılaştınız mı hiç? Fransa’da, Hollanda’da, İngiltere’de Amerika’da ya da Bulgaristan’da bir lokantada, bir kuyumcuda yada bir saatçide, iki laf ettiniz mi?… 40’lı 50’li yaşlardakiler Türkçeyi çat pat konuşurlar, onların anne-babalarıyla anlaşabileceğiniz kadar Türkçeyi bilirler. Büyük çoğunluğu 1915 olayları sonrası anadoludan o diyarlara savrulmuş ailelerin 2., 3. kuşak çocuklarıdır. Bir kısmı ise anadoludan bugünkü Ermenistan’a göç edip, Doğu Bloku çöktükten sonra batı ülkelerine yerleşen 1., 2. kuşak Ermenilerdir.İki grubun arasında belirli bir öfke farkı bulunur. Anadolu’dan batıya 1915’lerde göç edenlerin torunları daha bir samimi daha bir bizdendir. 2. grup ise yıllardır duydukları olumsuzsözler nedeniyle biraz mesafelidir. Bu anlamda kendi aralarında da bir uyumsuzluk, bir anlaşamama meselesi vardır.

Kocana Giyersin

siyuu | 04 May 2007 15:14

1980’li yıllar…”gün” dedikleri şeyde, komşular toplanmış. Evsahibi kadın, birkaç gün önce çarşıdan aldığı elbise vs.leri getirip komşulara gösteriyor.Gösterdiği elbiselerdeb bir tanesi, farkedemediği şekilde “açık” çıkıyor (göğüs bölümü açık, sırtı açık veya biraz transparan bir bölümü var falan). “Ben bunu giyemem çok açık” diyor. Ve komşulardan biri içinde doğunun tüm çelişkilerini barındıran muazzam tavsiyeyi yapıyor; “kocana giyersin”. Ortaya “kocana giyersin” felsefesi çıkıyor. Kocaya giymek, yani dışarıda toplumun muhafazakar değerleri nedeniyle giyilemeyen bir kıyafet kocaya giyiniliyor.

Reşit Olmak Nasıl Olur?

| 27 April 2007 08:33

Bir insanın kendi emeğiyle yaptığı veya aldığı şeylerin daha kıymetli olacağına inananlardanım ben de…Emek harcanmış birşey daha değerlidir,daha güzel ve kalitelidir,baldan tatlıdır.Emek harcanmamış birşey hazır lokma gibi…

Reşit olmak…Herkese göre değişen bir kavram…O mimli yaşı geçince bazıları için birşey ifade etmez(hatta bir çokları için).Benim içinde öyleydi.Hiç birşey ifade etmemişti.Neden bilmiyorum ama sanki ben daha önce reşit olmuş kendimi soyutlamıştım bağımlılıklarımdan.15 yaşındaydım ailemden harçlık almayı bıraktığımda.Onların bana birşey almayı bırakmaları eş zamanlı olarak boy göstermişti.İlk zamanlar hoşuma gitmişti.Cüzdanıma giren çıkan para kimseyi ilgilendirmiyordu.Kendi paramdı çünkü.Ayda elime geçen cüzzi bir miktar…

Üzücü Bir Mevzu

| 12 April 2007 23:06

Para herşeyi satın alır derlerdi de bir zamanlar,yok canım sevgiyi,aşkı satın alamaz diye naza çekerdi herkes kendini.Türkiye gibi bir ülkede para aşkı da ,sevgiyi de,diplomayı da ve daha neleri satın alır.

Bugün Hafif’in gündem bölümünde ÖSS kalp hastası yapıyor başlıklı bir yazı vardı.Aklıma ülkenin her bir köşesinde,kim bilir ne zeki,ne pırıl pırıl beyinli,maddi veya başka sebeplerden dolayı okuyamayan öğrenciler vardır diye düşündüm.

Konuyu geçip msnimi açmıştım.Bir arkadaş var.Ortaokul cağlarından…Bu sene özel bir üniversitenin bilgisayar mühendisliği bölümüne başlamıştı.Henüz hazırlık sınıfında yabancı öğretmenler tarafından ingilizce öğrenmeye çalışıyor.En son gördüğümde hayatından bezmiş bir vaziyette,bir sunum hazırlaması gerektiğini söyledi.Ama beceremediğini,yardım edip edemeyeceğimi sordu.Tabii dedim.Beraber lisede hazırlık sınıfındaydık.Zar zor geçmişti sınıfı o zamanlarda.Hep düşünmüştüm hazırlık sınıfındayken,acaba kafası mı basmıyor,yoksa kendinimi vermiyor diye.Sınıfta mantığa aykırı,gülünç birşey duyulduğunda onun söylediğini anlardık hemen.

göründüğü kadar kolay değil hayat

beyrek | 22 March 2007 17:16

Hayat göründüğü kadar kolay değil aslında, bugün birkez daha anladım bunu.
her zamanki gibi yine iş stresi ile başladı günüm. o kadar yoruldum ki yeni bir iş şart artık bana. Aslında bende bilmiyorum ne beni böyle sıkan. Çevremdekilere baktıkça biraz şanslıyım aslında, çok şükür yanlarında mutlu olduğum bir ailem, beni canından çok sevdiğini bildiğim ve çok sevdiğim bir aşkım ve kötü günlerimde yanımda olan dostlarım var.
Ama bazen yetmiyor galiba, ben mi çok doyumsuzum yoksa hayat mı oyun oynuyor bana. içimi dökemediğim dakikalar oluyor bazen ve bazen etrafımda kimse yokmuş gibi yanlız hissediyorum kendimi. Aslında öyle doluyorum ki hiç kimse anlamıyor sanki beni. kalabalığın içinde yanlızım yine bugün.
Oysa daha 23 yaşında hayalleri olan umut dolu biriyim ben, ne bu karamsarlık ne bu sıkıntı bilmiyorum gerçekten. Kötüyüm ve yazıyorum işte. zaten sadece bu sakinleştiriyor bu aralar beni…

Cumartesileri Çalışmak

aynshtein | 17 March 2007 08:19

Cumartesi günleri çalışmak herkes için zordur. Hele hele bütün bir hafta boyunca stresli bir işte çalışıp tüm enerjinizi tükettiyseniz cumartesi sabah işe gitmek bir işkenceye dönüşebilir.

Çevrenizde üç grup çalışan vardır. Birinci gruptakiler sabah saat 9 gibi evden çıkıyorlar, saat 10’da iş başı yapıyorlar. Aman sakın bu tarz insanlardan olmayın. Olmayın çünkü işler dışarıdan göründüğü gibi değil. Nitekim, bu saat 10’da işbaşı yapan tanıdıklarımın büyük çoğunluğu akşam sekizden – dokuzdan önce evine gelemiyor. Böyle olunca da eve kapağı atar atmaz yorgunluktan günün geri kalanını kanepede tüketiyorlar.