zengin besin içeriği,bağışıklık sistemini güçlendirici özelliğiyle spirulina geç farkedilmiş ve üzerine çok sayıda araştırma yapılmış bir bitki,yosun türü
zengin besin içeriği,bağışıklık sistemini güçlendirici özelliğiyle spirulina geç farkedilmiş ve üzerine çok sayıda araştırma yapılmış bir bitki,yosun türü
Biz Afrika’nın aç ve mağdur çocukları…
Biz savaş meydanlarının aç ve yetim çocukları…
Sizin sonsuza uzanan yemek sofralarınız, doymak bilmeyen aç bir nefsiniz kısacası herşeyiniz var.
Ey İnsanlık oysa biz YEMEKSİZİZ!!!
Hala anlamış değilim yedikleriniz nasıl kursağınızdan geçebiliyor. Hiç düşünmüyor musunuz, hiç mi hayal etmiyorsunuz bizim perişan halimizi? Afrika’nın sıcağında kavrulan mini minnacık bir bedenin akbabalara ziyafet çektireceğini? Ha sahi sizin hiç başınıza akbabalar üşüştü mü? Yahut üzerinize bombalar yağarken mayınlı arazide yardım paketi arayan minik bir bedenin parçalara bölündüğünü hayal ettiniz mi? Ha sahi siz hiç bomba gördünüz mü veya mayın patlamasıyla ölen bir arkadaşınızı? Nerden düşüneceksiniz, nerden hayal edeceksiniz? Sizin birbirinden önemli işleriniz, uğraşlarınız var. Misal çatlayıncaya kadar yemek yemek, saatler boyunca hareket etmeden bir ekrana bakmak, çılgınca alış veriş yapıp para saçmak ve en önemlisi durmadan israf etmek, israf etmek. Ne kadar da çok işiniz varmış.
2010 Dünya Kupası ile birlikte sadece kulağımızın değil , ruhumuzun bile en mahrem bölgelerini tahrip eden vuvuzela gerçeği ile birdenbire yüzleşmek zorunda kaldık… Böylece en bilgilimizden tutun da en cahilimize kadar herkeste bir Afrika Müziği eleştirisi , daha doğru bir deyimle Afrika Müziğini acımasızca eleştirme modası belirdi… Bu küçümseme ve hor görmelerden çok fazla rahatsızlık duydum.. Afrika Müziği sadece vuvuzeladan ibaret değil ve spikerlerin aşağılamalarına kadar varan bu eleştiriler haklı temellere dayanmıyor….
Çok eski bir gelenekten güç alan Afrika Müziği otantik müzik aletleriyle benzersiz ve mistik derinlikleri özünde barındırıyor… Bu eşsiz parçalardan en ilgi çekici olanı Didgeridoo diye bilinen alettir ve çıkardığı melodi yüzünden batı dünyasında bu adla bilinir
Diğer bir eşsiz örnek de Batı Afrika’da özellikle Mali, Senegal ve Guinea’yi kapsayan müzik geleneğinin en önemli vurmalı çalgılarından birisi olan djembe dir. Ahşap bir gövde üzerine keçi derisinin giydirilmesi ile oluşur…
Akadinda ise Güney Uganda ve Zambiya ‘ da kullanılan ksilofana benzeyen vurmalı bir enstrumandır.
Blues tarihi, 17. yüzyıldan itibaren Kuzey Amerika kolonilerine Afrika’dan ilk kölelerin getirilmesiyle başladı ve ABD’nin siyasi ve toplumsal tarihi ile şekillendi. Bu yüzden de blues’un ortaya çıktığı toprakların sosyal ve tarihi arka planını da içine alan genel bir bakış, blues’u daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Zaten blues’u teknik müzik terimleriyle anlatmaya çalışmak ve sıradan bir müzik türü olarak görmek, bu müziği yaratan insanlara yapılmış en büyük haksızlık olur.
Kuzeyin sanayileşmiş eyaletlerine karşın, büyük tarım arazilerine sahip güney eyaletlerinde artan işgücü talebi, köle ticaretinin merkezinin bu eyaletler olmasını sağladı. Güneyli toprak sahipleri için ucuz işgücü demek olan köleler ekonomik gelişmenin vazgeçilmez unsuru olarak görülüyordu.
Bu Dünya Kupası’nın şüphesiz en çok hatırlanacak olayı maçlardan çok stadlardaki vuvuzela sesiydi (veya gürültüsü)! Birçoğumuza işkence gibi gelen vuvuzela sesini, YouTube‘da önemsemeden geçememiş ve videolarının altına (video kalitesinin şeçildiği yerin sağına) “vuvuzela butonu” yerleştirmiş.
Butona tıklamanızla işte o bugünlerin meşhur sesi çalmaya başlıyor.
Geçenlerde bir arkadaşıma gitmiştim. Yemek sonrası kalan ekmekleri çöpe atmaya kalkışınca dehşet içinde buna karşı çıktım. Ve ona o attığı ekmeğe ne kadar muhtaç olan insanların olduğunu uzun uzun anlattım. Bayat ekmekleri denize (balıklara) atması veya ıslayıp kedi, köpek, kuş vs. hayvanlara vermesini veya mutfağında değerlendirmesini önerdim. Beni anladı veya başından savdı bilemiyorum.
Bazen açlığı sadece Afrika’ya has kötü bir kader olarak düşünenlere şunu söyleyebilirim ki ülkemizdeki aç insanların sayısıda hiç küçümsenecek bir sayı değil!.
Sonuç itibariyle; tabağına yemekleri doldurupta yiyemeyip, bayatladı diye ekmekleri çöpe atan, iki gün üstüste aynı yemeği yedi diye olay çıkartan, lüks lokantalarda 100 gr. ete dünyanın parasını saçan ve yine kıyafete dünyanın parasını verip bir gün giyipte kenara atan, sürekli daha fazlasını isteyen şükretmekten uzak insanlar olmayalım, olmayalım ki insanlığımız ölmesin.
İkinci dünya savaşı nın ardından dünya büyük bir boşluğa düşmüştü.Gerek siyasi,gerek ekonomik, gerekse kültürel olarak tutanacak dal bulamayan genç kuşak kendilerini ateşleyecek yeni akımların,ideolojilerin peşindeydi.O güne kadar üretilen tüm fikirlerin ve sistemlerin hiçbir işe yaramadığını görüp, dünya çapında geniş bir isyan hareketi başlatmıştır.
Özellikle Paris, Sorbone Üniversitesi ‘ nde başlayan bu hareket tüm dünya gençliğini esir alıp heyecanlandırmış ve harekete katılmak için teşvik etmiştir.
Barışçıl bir isyan hareketinin en yaygın olduğu ülkeler, kapitalizm in hüküm sürdüğü ülkelerdi.
Zaman zaman polisle çatışan,büyük yürüyüşler yapan ve içindeki öfkeyi atmak için sanatı seçen bu kuşak, günümüz ideolojilerini de düşünce ve yaşayış olarak etkilemeyi başarabilmiştir.
ÇİN’DE İNSAN EVRİMİNE İLİŞKİN İPUÇLARI…
Günümüzde artık bilim çevrelerinde yer ettiği söylenebilecek genel kanı, insanoğlunun evrimsel anayurdunun Afrika olduğudur. Yürürken iki ayağını kullandığı bilinen en eski hominidin kalıntılarına Kenya’da rastlanmıştı. 4,1 milyon yıllık Australopithecus anamensis‘ten biraz daha genç olan ünlü “Lucy” nin iskeleti ise, Etiyopya’da bulunmuştu.
Bulguların ışığında yapılan değerlendirmeler, araştırmacıları, insanın atası sayılan Australopithecus‘un evrimleşerek “Homo” cinsine
dönüşmesi sürecinin günümüzden yaklaşık 2,5 milyon yıl önce gerçekleşmiş olabileceği sonucuna ulaştırdı.
Salif Keita, 25 Ağustos 1949’da Djoliba’da doğan Mali’li şarkıcı ve müzisyendir. Salif Keita, albinoların kendilerine atfedilen şeytani güçler nedeniyle uğursuz olarak görüldüğü bir bölgede albino olarak doğdu. Maliİmparatorluğunu kuran Soundjata Keita’nın doğrudan torunu olan soylu bir aileden gelir.
Eğitimi bittikten sonra ilkokul öğretmeni olmak ister ama dışlandığı için sınava alınmaz. Bu yüzden şarkıcı olmaya karar verir ve bu durum ailesinde bir skandal yaratır. Mali toplumunda, geleneksel olarak müziği sadece Griotsınıfı yapabilirdi ve Keita’lar bir prens ailesiydi. Ailesi tarafından dışlanan Keita, 1968’de Bamako’ya gitti. Bamako’da bir otelde her akşam çalan saksofonist Tidiani Kone’nin Super Rail Band adındaki grubuna katıldı ve modern bir tarzda yorumladığı geleneksel bestelerden oluşan repertuarıyla önemli bir başarı sağladı.