bildirgec.org

1996 hakkında tüm yazılar

Kurtuluş Günü; Independence Day (1996)

queennothing | 27 December 2010 09:51

Alman yönetmen Roland Emmerich‘in yönetmenliğini üstlendiği sinema filmi “Independence Day” (Kurtuluş Günü), 1996 senesinde vizyona girdi. ‘En İyi Ses’ dalında aday gösterilip, ‘En İyi Görsel Efekt’ dalında Oscar Ödülü kazanan filmde, iki defa Oscar adayı olan Amerikan aktör Will Smith, Judd Hirsch, Amerikan aktör Bill Pullman, Jeff Goldblum, Margaret Colin, Robert Loggia, Randy Quaid ve Amerikan aktris Mary McDonnell rol alıyor.
2 Temmuz gününde gerçekleşen bir istilayı anlatan filmin 3 temmuz 1996 tarihinde gösterime girmesi kararlaştırılmıştı, ancak 4 Ekim günü seyircisiyle buluştu. 75 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle tamamlanan film, ülkemizde 4 Temmuz 1996 tarihinde gösterime girdi.

Basquiat (1996)

queennothing | 28 November 2010 20:11

1951 doğumlu Amerikan sinemacı Julian Schnabel‘in yönetmenliğini yaptığı 1996 çıkışlı sinema filmi “Basquiat“, Amerikan graffiti sanatçısı Jean-Michel Basquiatın hayatını anlatıyor. Filmde Amerikan aktör Jeffrey Wright, Kanadalı aktör Michael Wincott, Porto Rikolu aktör Benicio Del Toro, İngiliz aktris Claire Forlani, İngiliz müzisyen David Bowie, Amerikan aktör Christopher Walken, İngiliz aktör Gary Oldman, Willem Dafoe, Courtney Love ve Parker Posey rol alıyor.
1960 senesinde Brooklyn’de, üç çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelen Jean-Michel Basquiat, 19’undayken İngilizce, Fransızca ve İspanyolca’yı akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. 18 yaşında alesini terkedip New york’a gelen Basquiat, New York sokaklarında graffiti yapmaya başladı. Müze önlerinde kendi çizimlerini satan genç sanatçı, 1980’lerde Amerika’da tanınmaya başladı.

The English Patient (1996)

inanck | 14 November 2010 11:45

Savaşlar, geride bıraktıkları acılar, felaketlerle içine geçmiş büyük aşklar beyaz perdenin sıklıkla işlediği bir tema olagelmiştir.

1996 yapımı, yönetmenliğini Anthony Minghella’nın üstlendiği “The English Patient” bu temayı başarıyla beyaz perdeye taşımış 9 Oscar’lı olağanüstü bir film.

Kuzey Afrika çöllerine düşen bir uçaktan ağır yanıklarla kurtulan Kont Laszlo de Almasy’nin (R.Fiennes) tedavi amacıyla yollandığı İtalya’da gözlerini açmasıyla başlar film. Ölümcül yaralarına rağmen müttefik kuvvetlerle beraber başka bir bölgeye nakledilen hasta, kendisiyle ilgilenen hemşire Hana’nın (J.Binoche) ısrarıyla yol üzerinde yıkık dökük bir kiliseye yerleştirilerek Hana’ya emanet edilir.

Hikayeye bu sırada katılan Caravaggio (W.Defoe)’nun kendileriyle aynı viraneye sığınmasından sonra “hasta” nın belleği de ağır ağır yerine gelecektir.

Sevdiklerini bir bir kaybetmiş Hana (Juliette Binoche), bu esnada tanıyacağı Kip (N.Andrews) ile yeni bir umuda tutunurken, izleyici de Kont Almasy’nin kimi zaman canlanan belleğinde gizlenmiş yasak bir aşk hikayesine tanıklık etmeye başlar.

The Portrait of a Lady (1996)

queennothing | 20 June 2010 16:01

1843 – 1916 yılları arasında hayatını sürdürmüş olan Amerikan yazar Henry James‘in (bkz. Henry & June) 1881 senesinde yayımladığı “The Portrait of a Lady” adlı romanından uyarlanan 1996 çıkışlı sinema filmi “The Portrait of a Lady” (Bir Kadının Portresi), Yeni Zelandalı yönetmen Jane Campion tarafından yönetildi. ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Kostüm Tasarımı’ dallarında Oscar’a aday gösterilen yapımda Oscar Ödüllü aktris Nicole Kidman, John Malkovich, Barbara Hershey, Viggo Mortensen, Mary-Louise Parker, Shelley Duvall, Christian Bale, Shelley Winters, Richard E. Grant ve Martin Donovan yer alıyor.

Isabel Archer, genç, güzel, soylu ve zengin bir kadındır. Yaşının verdiği toylukla, erkeklerin yaşattığı romantizmin tadını çıkaran genç Isabel, kendisine tutkuyla bağlı olan Lord Warburton’dan evlenme teklifi alır. Gururunu okşayan bu teklifi reddeden Isabel, evlilik gibi bir sorumluluğun altına girmeden ve ömrü boyunca tek eşliliği seçmiş olmadan evvel, kim olduğunu ve hayattan ne istediğini kendi yöntemleriyle keşfetmeye karar verir. Bu sırada farklı bir kadınla; Madam Serena Merle ile tanışan Isabel, hayatı kısım kısım keşfe çıkacak, kendini bulduğunu Gilbert Osmond’un tutkulu aşkı sayesinde farkedecektir.

Coenler’in kara film şaheseri: ”Fargo”

gorcun | 25 March 2010 13:46

Fargo
Fargo

Amerikan sinemasının kendine has stillerini yaratmış olan yönetmen kardeşleri Coenler (Joel ve Ethan) 1996yılında gerçek hayattan esintiler taşıyan bir cinayet hikayesini sinemaya uyarladılar. Filmin başında yapılan ”Gerçek bir hikayedir” uyarısı daha sonra Coenler tarafından aslında gerçek bir hikayenin kurgusu olarak değiştirildi. ”Fargo” adını koyduklarını film, küçük bir kasabadaki sıradan insanların içinde bulundukları çaresiz durumlarda gittikçe dibe batmalarını gösterişsiz ama etkileyici bir şekilde anlatıyordu.

Steve Buscemi - Peter Stormare
Steve Buscemi – Peter Stormare

Bottle Rocket

uuuucar | 19 February 2010 11:59

Yönetmenliğini; The Royal Tenenbaums,Rushmore gibi komedilerin yönetmeni Wes Anderson’un yaptığı,baş rollerini Owen Wilson ve Luke Wilson kardeşlerin paylaştığı gençlik komedisi.Senaryosunu da Owen Wilson ve Wes Anderson birlikte yazmışlar.
Filmin çekildiği 1996 yılında henüz ergenliğini yaşayan, şimdi ise olgunluk dönemine geçiş yapmış kuşak için kült kategorisine yükselmiş, kendine has diyaloglarıyla, durum komedileriyle ve saçmalıklarıyla öne çıkan, bir nevi Wes Anderson‘un komedi anlayışını kabul ettirme çabasının olduğu ilk filmdir.
Film, akıl hastanesinden taburcu olan Anthony (Luke Wilson)’nin eski arkadaşı Dignan (Owen Wilson) yüzünden saçma bir şekilde camdan inişiyle başlar.

Afiş
Afiş

Dignan hayalperest, plancı, gerçekliğin dışında yaşayan, dışlanmış bir karakter olarak arkadaşlarını da hayallerini gerçekleştirmek için bir anlamda zorlar. Anthony ise daha olgun, duygusal, aşağılık kompleksi olan bir karaktere sahiptir. Bu ikili yanlarına komşuları ve eski arkadaşları Bob (Robert Musgrave)’u da alarak bir kitabevini soyarlar. Artık aranan birer suçlu olduklarını düşünerek başka bir şehre kaçıp bir müddet otelde kalmayı planlarlar. Otel de temizlik görevlisi olan ve İngilizceyi çok iyi konuşamayan Uruguaylı İnez(Lumi Cavazos)’le Anthony bir ilişki yaşamaya başlarlar.Bu sırada Bob kardeşinin Ot satarken yakalandığını öğrenir ve eve dönmeye karar verir.Anthony ve Dignan bir süre daha otel de kalarak günlerini geçirmeyi sürdürürler. Anthony ile İnez aralarındaki ilişkiyi ilerletirler,birbirlerine bağlanmaya başlarlar ama Dignan dönmek istediği için otelden ayrılarak evlerine dönemeye karar verirler. Fakat Anthony soygundan kalan paralarını İnez’e verir ve Dignan bunu dönüş yolunda öğrenerek Anthony‘nin yanından ayrılır. Aradan uzunca bir süre geçer,Bob zengin olmuştur,Anthony normal işlerde çalışmaya başlamıştır ama Dignan hala kolay yoldan para kazanma derdiyle hayalindeki çeteyi toplamaya çalışmaktadır. Anthony ve Dignan barışırlar,Dignan yine kendisi gibi dışlanmış ve başarısız karakterlerden oluşan bir çete kurmuştur, Bob‘u da yanlarına alarak yeni bir soygun yapmayı planlamaktadır.Bob ve Anthony, Dignan‘ı üzmek istemedikleri için son kez soygun yapmaya ikna olurlar. Soygun sırasında başlarına bin türlü saçmalık gelir,başarısız karakterlerle dolu çete yine başarısız olmak için ellerinden geleni ardlarına koymazlar ve saçma bir şekilde Dignan yakalanarak hapse girer.
Wes Anderson‘un kısa filminden uzun metrajlı film haline getirdiği bu ilk film, aile içi iletişimsizlik ve dışlanmışlık üzerine kurulu eğlenceli bir komedi filmidir.

Shine

exorientelux | 12 January 2010 14:22

“Hikayesini gerçek yaşanmışlıklardan almış filmleri hep sevmişimdir.”demiştim ya, işte güzel bir biyografik film daha: Shine.

Küçük yaşta müziğe yatkınlığı keşfedilmiş, piyona çalmadaki üstün yeteneğiyle takdir edilen David Helfgott, kendisi de klasik müziğe tutkun ama müzik eğitimi alamamış babasının kanatları (!) altında usta bir piyanist olma yolunda ilerlemektedir. Genellikle “emin adımlarla” ile birlikte “yolda ilerleme” ifadesini neden tek başına kullandığımı filmi izlemiş olanlar ya da izleyecek olanlar anlayacaktır. Zira babasının desteğini her an kulağının dibinde hisseden David, “Her zaman kazanmalısın!”, “Seni kimse benden daha çok sevemez, kimseye güvenemezsin!” telkinlerinin altında kendinden emin olmaktan çok despot babasının isteklerini yeine getirebilme çabası içindedir. Üzerindeki bu baskı, babasının fazlasıyla arzu ettiği Rachmaninoff‘un 3. Konçertosunu kusursuz çalma başarısını gösterdiği önemli bir konserde onu tepetaklak eder. Uzun yıllar bir akıl hastanesinde tedavi gördükten sonra bavulunu alıp hayata karışması ise onun için kolay olmayacaktır.

The Disappearance of Finbar (1996)

queennothing | 03 January 2010 11:37

Sue Clayton‘un yönetmenliğini üstlendiği 1996 çıkışlı sinema filmi “The Disappearance of Finbar“, Amerika’da 2000 senesinde gösterime girdi. İrlandalı aktör Jonathan Rhys Meyers‘in başrolünde yer aldığı filmde Luke Griffin ve 2009 Ekim’inde hayatını kaybeden aktör Sean Lawlor da rol alıyor. 120 dakikalık bağımsız film, İsveç ve İrlanda’da çekildi.
Danny ve Finbar, oldukça yakın iki arkadaştır. Ülkenin en iyi amatör futbol takımlarından biri tarafından istenen genç Finbar, ailesi ve arkadaşlarıyla vedalaşarak bir heyecanla eğitime gider. Ancak genç çocuk, kısa bir süre sonra geri döner ve gerekçe olarak da ‘sıkıldığını’ söyler. Babasının sert tepkisiyle karşılaşan Finbar, futbol oynamayı çok sevmesine rağmen umursamamayı seçer ve günlerini sıradan eğlencelerle geçirerek kendini oyalar. Arkadaşı Danny ve onun iki kız arkadaşı ile bir akşam eğlencesine çıkan genç Finbar, arkadaşlarının ateşlemesiyle kendini ispat etmek için köprüye çıkar. Finbar’ın inmesini bekleyen üçlü ise köprüyü kontrol ettiklerinde genç çocuğu göremezler ve bundan sonra olaylar gizemli bir hal alacaktır.

Romeo + Juliet (1996)

queennothing | 29 December 2009 16:36

Shakespeare‘nin ölümsüz eserinden uyarlanan “Romeo + Juliet“, Avusturyalı yönetmen Baz Luhrmann tarafından çekildi. Film, sinemaseverlerden geçer not alsa da, bazı izleyiciler eserin fazla modernleştirildiğini düşünmekte. ‘En İyi Set Dekorasyonu’ dalında oscar’a aday gösterilen filmde ‘Romeo’yu Kaliforniyalı aktör Leonardo DiCaprio oynarken, ‘Juliet’ karakterini de New York doğumlu aktris Claire Danes canlandırıyor. Ayrıca filmde İngiliz aktör Pete Postlethwaite, John Leguizamo, Paul Sorvino, Harold Perrineau, Brian Dennehy, Zak Orth, M. Emmet Walsh, Jamie Kennedy ve Dash Mihok gibi isimler yer alıyor.

Capulet ve Montague, birbirine düşman iki ailedir. Senelerdir süregelen bu kavga, Montagueler’den genç Romeo ve Capuletler’den genç Juliet’in döneminde de tazeliğini korumaktadır. Aşksızlıktan yakınan Romeo’ya karşılık, evlenme çağına gelen Juliet, ailesi tarafından evlendirilmek istenir. Capulet Malikanesi’nde verilen büyük bir davete, davetli olmadığı halde katılan Romeo, istenmediği yerde bulunduğunun farkındadır, fakat genç adam Capulet Ailesi’ne karşı bir düşmanlık beslememektedir. Lakin aynı durum Capulet Ailesi için geçerli değildir.

CADI KAZANI/1996 (The Crucible)

ozlavinya | 12 December 2009 10:01

Amerikalı yazar Arthur Miller‘ın oyun olarak yazdığı Cadı Kazanı, yine onun kaleminde senaryo şeklinde de yazılmıştır. Oyununun çok konuşulduğu gibi Nicholas Hytner’ın yönetmenliğini yaptığı, 4 ödülü ve 2 oscarlı “Cadı Kazanı” filmi de oldukça ses getirmiştir.

YER; haksız yere, bazen ise sadece “tuhaf” olduğu için, CADI damgası vurabilmenin ve o kişileri idam edebilmenin en kolay dönem olduğu 17.yy Amerikası.