Hikayesini gerçek yaşanmışlıklardan almış filmleri hep sevmişimdir; ama bu tür filmler bazen hayatın öyle dramatik yönlerini gösterir ki insanın o beyin uyuşturan rengarenk holivud filmlerinin karelerine dalıp “bir elimde cımbız bir elimde ayna, umurumda mı dünya!” havalarına giresi gelir. Tabii bu ne beyne ne de yüreğe sunulan iyi bir çözümdür, o ayrı.İşte beynin ve yüreğinin ezberini bozacak Kelebek ve Dalgıç, gerçek bir yaşanmışlığın filmi. Elle dergisinin editörü Jean Dominique Bobby, çevresi zenginlikle, şöhretle, kadınlarla kısacası dünyanın tüm nimetleriyle çevrili; hayatının en yaşanılası yıllarında oldukça başarılı bir adamdır, ta ki 1995 yılında beyin kanaması sonucu felç geçirene dek. Komadan uyandığında 43 yıldır isteklerinin emrine amade bedeninden sadece sol gözü işler haldedir.Bu durumunu kabullenmesi kolay olmaz elbette, film boyunca Jean-Do’nun durumuyla mücadelesini, hesaplaşmasını izleriz zira. Ama sonunda bedenini kaybetse de iki değerli şeyi kaybetmediğini farkeder: hayal gücü ve anıları.Felç geçirmeden önce bir kitap yazmayı tasarlayan Jean-Do’ya bu tasarısını gerçekleştirmeye içinde bulunduğu durum engel olmaz ve konuşma terapistinin yardımıyla bir iletişim şekli geliştirirler; buna göre terapist, Fransızca’da harflerin kullanılma sıklığına göre sıralandığı bir tablodan harfleri okur, Jean-Do da söylemek istediği kelimenin harfleri okunduğunda sol gözünü kırpar. Bu şekilde iki yılın sonunda “Kelebek ve Dalgıç Giysisi” adlı kitap yazılır. 1997 yılında yayımlanan bu çok ses getiren kitabın ardından çok geçmeden Jean Dominique Bobby hayatını kaybeder.

Filmin bu sıradışı hikayesi kadar sıradışı çekiminden de bahsetmekte yarar var. Filmin Jean-Do’nun hastanede gözünü açtığı anla başlar ve uzunca bir süre bize sadece onun sol gözüyle gördükleri gösterilir, yani kamera sanki onun sol gözündeymiş gibi ya da orada felçli yatan bizmişiz gibi bir izlenim yaratılır. Bu da kanımca böylesi zor bir durumu biraz da olsun anlamamız için oldukça işe yarar bir yöntem olmuş.