bildirgec.org

1986 hakkında tüm yazılar

Çin Mahallesindeki Absürt Macera!

distaste | 20 April 2010 17:28

BIG TROUBLE IN LITTLE CHINA (1986)

John Carpenter‘ın yönetmenliğini üstlendiği ve müziğini yaptığı, başrollerini Kurt Russell, Kim Cattrall, Dennis Dun ve James Hong’un yanı sıra 80’lerden hatırlayacağımız tanıdık birçok yüzle paylaştığı bu macera /komedi içinde ne ararsanız bulunduruyor. Ukala, kaba bir kamyon şoförü Jack Burton (Russell), hırslı ve seksi gazeteci Gracie Law (Cattrall), sağdan soldan çıkan acayip yaratıklar, Kara Çin Büyüsü, Çin mahallesindeki kılıç savaşları, lağımlar, ellerinden şimşek çıkan adamlar ve bütün bunlara eline geçirirse saldıran adamlar…
Carpenter bize o kadar güzel bir görsel şölen sunuyor ki klişelere gülmemek, kötü görsel efektlerden keyif almamak mümkün değil.
Hikayemiz sürdüğü kamyonunda telsize ukala demeçler veren Jack Burton ‘ın, Çinli dostu Wang Chi (Dun) ile birlikte hava alanına Chi’nin sevdalısı Miao Yinn (Suzee Pai)’ı almaya gitmesiyle başlar. Ama o da ne? Ölüm Lordları (The Lords of Death), efendileri David Lo Pan (Hong)’in talimatı üzerine bir tanecik yeşil gözlü kızımızı kaçırır! O sırada hava alanında başka bir Çinli kızı karşılacağı bilumum felaketlerden korumak isteyen gazeteci Gracie Law ile yolları kesişir.

Alien³ (1992)

queennothing | 14 April 2010 09:58

Sinema Tarihi’nin en başarılı bilim-kurgu yapımları arasında yer alan Alien efsanesi, ilk olarak 1979 senesinde başladı. 1986 senesinde “Aliens” olarak devam eden serinin üçüncü filmi, 1992 senesinde geldi; “Alien³“. Sinemaseverler tarafından pek tutulmayan bu yapım, diğerlerine oranla daha fazla diyaloğu içinde bulundururken, filmdeki tek bilim insanının yine Ripley olması da beğenilmeyen bir başka nokta. Devam filmleri genelde caydırıcıdır ama bu üçüncü filme kadar söyleyebilirim ki, bu film gerçekten övgüyü hak ediyor. David Fincher‘in yönettiği filmde ‘kadın karakterler’in Tanrıçası Sigourney Weaver yer alıyor.

İkinci filmden hatırladığımız gibi Ripley, küçük kızı da yanına alarak gemiye binmiş ve rotasını dünyaya çevirmiştir. En az 6 ay sürecek olan bu yolculuk, belirlenemeyen bir nedenden dolayı aksar; bu sebep, Ripley harici tüm mürettebatı öldürür. Dünyayla bağlarını kesmiş, uzay boşluğuna kurulan özel bir alanda yaşayan bir grup mahkumun bulduğu Ripley, ayılır ve gemisinin nasıl düştüğünü öğrenmeye çalışır.

Three Amigos

exorientelux | 16 January 2010 10:18

Bazı filmleri, çocukluğumuzun tatlı anılarında nadide bir yere sahip olduklarından herhalde, hep sevmişizdir. Şimdiki neslin büyük ihtimalle bilmediği Three Amigos filmi de benim için sinemasal değeri ne olursa olsun izlediğim en güzel / komik filmlerden biri olarak kalacaktır.

Yönetmenliğini John Landis‘in yaptığı ve baş rollerde Steve Martin, Chevy Chase, Martin Short‘un yer aldığı Three Amigos’un kötü adamı da Alfonso Arau. 1910’lu yıllarda Three Amigos adlı sessiz film serisiyle Hollywood’da oldukça iyi iş çıkaran üç kafadar, zaman geçip de eskisi gibi iş yapamayınca kapının önü koyulur. Bu durumu oldukça içerleyen aktörlerimizin yüzü, Meksika’dan gelen bir mektupla güler. Kendilerine iş teklifi yapıldığını sanıp Meksika’nın bir köyüne doğru yola koyulan amigolar, köylülerin onları köylerine musallat olan bir çeteden korumak için çağırdıklarını anlayınca oldukça müşkül bir duruma düşerler. Zira köylülerin zannettikleri gibi onlar usta silahşörler değil, sadece mış gibi yapan aktörlerdir.

Aliens (1986)

queennothing | 17 November 2009 16:20

1979 çıkışlı, sinema tarihinin en başarılı bilim-kurgu yapımlarından biri olan “Alien“in devamı olan 1986 çıkışlı “Aliens“, usta yönetmen James Cameron tarafından çekildi. 7 farklı dalda Oscar adayı olup, ikisini kazanan filmde Sigourney Weaver Bill Paxton, Paul Reiser, Carrie Henn, Lance Henriksen, William Hope, Ricco Ross gibi isimler yer almakta.

Ellen Ripley; ekibiyle çıktığı keşif turunda gemilerine aldıkları yaratığın yumurtalarıyla tüm arkadaşlarını öldürmesinin üzerinden uzun bir zaman dilimi geçmiştir. Psikolojik tedavi paketleri bir yana, hiç kimse genç kadının bahsettiği yaratığa inanmamakta ve konunun kapanması için ifadesini geri çekmesi yönünde baskı yapmaktadırlar.
Ruhsatı iptal edilen Ripley ise mesleğinin elinden alınması ve yaratıkların insan ırkını tehdit ettiği yönünde yaptığı uyarıların dikkate alınmaması karşısında elinden bir şey gelmemektedir.

Down by Law

uuuucar | 23 June 2009 10:34

Film afişi
Film afişi

Amerikan bağımsız sinemasının yapıtaşı, babası ve bugün bu kadar değer görmesinin en büyük nedenlerinden biri Jim Jarmusch’un yazıp yönettiği bir yol filmi. Yol filmlerini moda haline getiren alt sınıf Amerikalıları anlatan üst düzey bir film. Hollywood’un binlerce testle, veriyle, tezle, deneme-yanılma yoluyla oluşturduğu kurgusal matematiğine baş kaldıran asi adam Jim Jarmusch’un rüştünü ispatladığı bu filmde Tom Waits, John Lurie ve Roberto Benigni başrolü paylaşıyor. Filmin konusu; DJ Zack (Tom Waits) ve kadın satıcısı Jack (John Lurie)’in işlemedikleri bir suçtan dolayı hapise giriyorlar ve orada İtalyan göçmen Roberto (Roberto Benigni) yle tanışıyorlar. Roberto berbat ingilizcesiyle onları eğlendiriyor ve bu iki adamın arasında arabulucu pozisyonunu üstleniyor. Üç kafadar Roberto’nun sayesinde hapisten kaçıyorlar ama bir türlü yolu bulamıyorlar. Ormandan, bataklıktan geçiyorlar ve sonunda toprak yolu buluyorlar. Burada onları özellikle de Roberto’nun yaşamını değiştiren bir olay gelişiyor. Film ana hatlarıyla, Amerikan yaşam tarzını ve çok uluslu bir toplum olmanın üzerinde durarak önemli mesajlar veriyor.
linkler:
Film için;http://www.downbylaw.com/
(imdb)
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=Down+by+Law (ekşi sözlük)

Bekçi

nevdalist | 05 February 2009 10:07

1986 yapımı Bekçi filmi
Ali Özgentürk’ün yönettiği karısı Işıl Özgentürk’ün senaryosunu yazdığı bir filmdir. Ki bir dönem karı- kocanın bütün filmelerinde birlikte çalıştıklarını ek bilgi olarak ekleyeyim. Benim çok beğendiğim, naif konusu ile çarpıcı bulduğum bir filmdir. Film aynı zamanda Venedik Film Festivali’ne kabul edilen ilk türk filmi olma özelliğini taşıyor.

Değirmen (Sarıpınar 1914)

| 02 February 2009 15:58

*Dikkat! Uyarı mahiyetinde bir küçük not düşmek isteriz; filmi acaip derecede sevmemizden ötürü, hemen hemen tüm sahnelerine değinen bir yazı hazırlandı, maksat cümle sırrı ifşa ederek filmden soğutmak değil, bu güzel yapıttan haberdar etmektir. Lakin kantarın topuzunu bir kerte kaçırmamıza karşın biz yazarı da bir insan olarak addetmeli ve günahı/sevabı ile değerlendirmelidir…Evet efendim, işte otuziki kısım tekmili birden, Değirmen

Reşat Nuri Güntekin’in kısa romanlarından birisidir aslında Değirmen’imiz,
Değirmen, Reşat Nuri Güntekin’in kısa romanlarından biri. Bir kasabada yaşanan acı tatlı olaylar, kasabanın ileri gelenlerinin ruh dünyası, Sarıpınar’daki depremin açtığı yaralar ile çıkarcı, entrikacı tiplerin acımasız davranışları, ibret verici bir biçimde başarıyla işleniyor. Toplumun gerçekleriyle bir kez daha yüz yüze gelerek irkiliyorsunuz. Çarpıcı bir roman. (Arka Kapak)

(Bu, yazarımızın değirmenden istifade eden tek eseri de değildir, ismini veripte film boyunca göremediğimiz değirmen bir başka eseri Damga‘da
eserin isminde geçmese de satırlar içerisinde daha işlevsel bir halde (aşıkların buluşma noktası olarak) belirir önümüzde.)

Edebiyat dünyasında ve sıklıkla yazın aleminden beslenen 7. Sanatta yer almış diğer değirmenler ile kıyaslandığında filmimiz çok daha mütevazi ve sükuta ramolmuştur. Kaldı ki şu an bile Türk sineması’nın aktif çalışan dev ismi Şener Şen mevzubahis olduğunda, filmografisinde pek ismi zikredilmeyen maalesef son sıralarda gelen bir filmdir.

The Fly

mesnetsiz | 25 June 2008 13:52

Başrollerini Jeff Goldblum (Seth Brundle) ile Geena Davis‘in (Veronica Quaife) paylaştıkları David Cronenberg‘in bu yeniden yapım filminde ilginç bir bilim insanının ışınlanma makinesi icat etmesi neticesinde başına gelenler anlatılıyor. Seth Brundle kendi halinde yaşayan ve evinde ışınlanma makinesi çalışmaları yapan bir bilim insanıdır. Bir gün önemli bilim dergilerinin temsilcilerinin de yer aldığı bir davete katılır. Burada Veronica’yla tanışır ve onunla ilginç sırrını paylaşır. Seth bir ışınlanma makinesi icat etmiştir ve bu icattan henüz hiç kimsenin haberi yoktur. Böylece hem Veronica’yla Seth arasındaki etkileşim hem de bu icadın neden olduğu olaylar zinciri başlamış olur. Seth Veronica’nın gözü önünde bir nesneyi bir telepod makinesinden diğerine başarıyla gönderir. Peki ya eğer bir canlıyla bu denenirse sonuç ne olacaktır? Tıpkı Einsteingibi tek tür elbise giyen, kolay kolay evinden çıkmayan dahi bilim insanının gözüne uyku girmez ve bu sorunu düşünüp durur. Sorununa bir çözüm bulmak için önce bir et parçasını ışınlamaya karar verir. Işınlanma başarıyla tamamlanmıştır, ancak bu et parçası pişirilip yendiğinde normal bir etle aynı lezzete sahip olmadığı görülür. Şimdi sıra yalnızca kendisine verileni alan makineye etin lezzetini öğretmeye gelmiştir. Aslında filmin ilginçliği de bundan sonra başlar. Film bir anlamda etin şiirine dönüşür.

Tam bu sırada aşk Brundle’ın kapısını çalar. Veronica eski erkek arkadaşının (John Getz) bu çalışmayı izinsiz yayınlayacağı şeklindeki tehdidi karşısında konuşmak için Brundle’ın yanından ayrılıp yayıncı ve patronu olan eski erkek arkadaşının yanına gider. Veronica gece boyunca Brundle’ın yanına dönmez. Brundle Veronica’nın yanına gittiği adamın eski erkek arkadaşı olduğunu anlar ve kıskançlık krizine girer, sarhoş olur ve henüz kusursuz çalışıp çalışmadığını bilmediği ışınlama cihazına kendisi girer ve ışınlamayı gerçekleştirir. Bir süre sonra kendisini çok sağlıklı hissetmeye başlar. Veronica döner ve Brundle hayatının en güzel günlerini yaşadığını, ışınlanmanın bedendeki toksinleri atıp vücudu arındırdığını düşünür, oysa gerçek farklıdır. Işınlanmadan önce sırtına batan bir işlemci sırtında ufak delikler açmış ve bu deliklerden tuhaf kıllar çıkmaya başlamıştır. Veronica bu kıllardan aldığı örneği incelettiğinde Brundle’ın bir böceğe dönüşmeye başladığını anlar. Brundle sarhoşken ve kıskançlık krizindeyken ışınlanma cihazına girmiş olan sineği farketmemiştir. Cihaz yalnızca bir tek varlığı ışınlamak üzere tasarlanmış olduğundan bu iki farklı organizmayı tek bir genetik şifre olarak algılar. Bu şekilde Seth Brundle Brundlefly’a dönüşmeye başlar.

Hoosiers (1986)

chuckie | 18 June 2008 13:02

1986 yapımı Hoosiers ülkemizde “Kazanma Arzusu” olarak gösterilmiştir. David Anspaugh tarafından yönetilen gerçek bir basketbol filmi. Koç Norman Dale’ i canlandıran Gene Hackman harika bir performans gösteriyor. Duygu yüklü bir basketbol filmi olan Hoosiers, Norman Dale’ in küçük bir kasabanın basketbol takımının başına gelmesini ve gelişen olayları anlatıyor. Sanırım en önemlisi gerçek bir hikayeden kurgulanmış olması. Film ile yorumlarda oldukça güzel. Basketbolu seviyorsanız asagıda linki bulunan diğer filmler gibi bunu da izlemenizi tavsiye ederim. İyi seyirler.

Koç Carter
Beyazlar Beceremez

Top Gun

linet | 16 April 2008 08:23

Top Gun1986 yılında başrollerini Tom Cruise ile Kelly McGillis in paylaştığı benim gençlik yıllarıma damgasını vurmuş filmdir. Top Gun 1986 yılının en çok hasılat yapan filmidir. Bu hasılata filme 3 kez giderek benimde katkım oldu sanırım.

1986 yılı liseye gidiyorum, allahım neden bizim okulda bir Tom yok diye hayıflanıp duruyorum. Çaylar yapılıyor o zamanlar, öyle barlar, clup lar yok yada var ben bilmiyorum. Gündüz gözüyle gidiyoruz bir yere dans müzikleri çalıyor en çok da take my breath away… Kız kıza dans edenler bile var, omuzlarımızda vatkalarımız saçlarımız ya önden dolma yapılmış yada Serpil Çakmaklı gibi kapartılıp mandal tokalarla tutturulmuş. Ama ben Kelly gibi saçlarım olsun istiyorum dümdüz saçlarım var oysa ki gidip perma yaptırıyorum, allahım sonuç felaket bir kuzucuk oluveriyorum kıvır kıvır.