Önce hafif bir tıkırtı duydu. Ürperdi. İzin verirse sonunda kontrol edemeyeceği bir korku seline kapılacağını biliyordu. Bu yüzden, karanlık odada yatmış uyumaya çalışırken duyduğu sesin kafasındaki yankısının, çocukluğunun kötü günlerinden kalma olduğunu tekrar edip duruyordu.Zaten başka ses duymadı. Rahatladı. Yoksul evinin soğuk odasında tek başına uyumaya çalıştığı çocukluk günlerinde, her gece, babasının annesini dövdüğünü işiterek aynı şeyin saçma bir bahane yüzünden her an kendi başına da gelmesini beklediği için karanlık geceleri sevmiyordu. Bu yüzden kendi hayatını kurup da tek başına yaşadığı şu günlerde, gece ışığı mutlaka açık bırakıyordu.Oysa o gece elektrikler kesilmişti. Tam da uykuya dalacağı sırada… Aniden yüreği hoplamış, uykusu kaçmıştı. Hayır, elbette ki hiçbir tehlike yoktu. Ne babasının alkol kokan nefesi, ne kendi yarattığı eciş bücüş hayaletler… Onları çoktan gömmüştü. Tekrar canlanmalarına izin vermeyecekti.Yatağın içinde iyice büzülüp yorganın altına saklandı. Belki çocukçaydı ama güvende hissetmesine yardımcı oluyordu. Aniden bir ses daha duydu. Sanki odada biri daha varmış gibi. Tüm vücudunun, korkunun o bildik hararetiyle kavrulduğunu hissetti.Yatağın içinde biraz daha büzülmüştü ki, bu saçmalığa yenilmeyeceğini söyledi kendine. Yüksek sesle tekrarladı. Bu ev onundu. İçindeki her noktayı tanıyordu. Beklenmedik bir cesaretle yorganı kafasından çekti. Yattığı yerden odasını seyretmeye başladı. Karanlık garip gölge oyunları yapabilirdi; ama o kanmayacaktı.İşte şu masa lambasıydı. Evet, ilk bakışta ne olduğu tam anlaşılmadığı için bilmeyen biri için tehlikeli bir düşman görüntüsü olabilirdi.; ama o biliyordu. Şuradaki sandalyesi, onun üzerine gelişigüzel attığı pantolonu, yerde oraya buraya savrulmuş kıyafetleri… İşte şu, daha o gün giymiş olduğu gömlek.
Kendine hakim olmaya başlamıştı. Artık korku yoktu. Yüksek sesle kendini kutladı ve oyuna devam etti: Kitaplar, kalemlik, çocukluğundan kalma eski püskü bir oyuncak ayı. Her şey normaldi.Hayır, DEĞİLDİ! Şu köşedeki gölgeyi tanımıyordu. Ne olabileceğini bilmiyordu. Sanki ayakta duran bir adama benziyordu; ama bu elbette imkansızdı. Evde kendisinden başka kimse yoktu.Yeniden korku. Ama yenilmeyecekti. Gölgeye dikkatle bakıp ne olduğunu düşündü. Duvara asılı bir pantolon mu? Olabilir, orada bir çivi vardı; fakat kullandığını hiç hatırlamıyordu. Başka ne olabilirdi ki? Başka bir işle uğraşırken, eline geçen bir pantolonu dalgınlıkla çiviye asmış olmalıydı. Yoksa mutlaka hatırlardı. Başka açıklaması yoktu.Sorunu çözmüştü işte. Gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı.Bir türlü olmadı. Aklı gölgedeydi. Köşeyi tekrar incelemeye, pantolonu tam olarak görmeye çalıştı.Korkusuna rağmen yerinde doğruldu. İçinden bir ses tam tersini yapmasını haykırmasına rağmen, o şeyin tehlikeli olmadığını ispatlayacaktı.Yatağından kalktı. Bir adım öne çıktı. Gözleri karanlığa iyice alışmış olmasına rağmen pantolonu hâlâ net olarak görememesine şaştı. Hâlâ sanki bir adam vardı orada.Bir adım daha. Çok saçma. İçkili nefes kokusu. Tıpkı babası gibi. İmkansızdı tabii. O ölmüştü. Çoktan ölmüştü. Gölge gitgide babasına benziyordu. LANET! Bu da neyin nesi?Gölge kendisine yaklaştı.Sakin ol.Şimdi ona yeniden vuracaktı. Korku. KAÇ!Kımıldayamıyordu. Babasının yanına gelmesine izin verdi. Babası elini uzattı. Ama artık o küçük bir çocuk değildi. Güçlüydü; ve babasını dövebilirdi. Öyle olmasa, nasıl öldürebilirdi ki onu? Bir gece babası onu dövmeye başlamıştı. O da karşılık vermişti. Tutanaklara kaza diye geçmişti. O itmeseydi de sendeleyecekti belki. Düşüp başını masanın kenarına çarpmıştı. Ve ölmüştü.Gerekirse yine öldürürdü. Yumruk attı. Babası yere düştü. Hayal falan değildi. Gerçekten gelmişti buraya işte, belki de intikam almak için. Babasının doğrulmasına izin vermende üzerine çullandı. Boğazını sıktı. Öldüğünden emin olana kadar bırakmadı. Babası çırpınıyordu; ama korkunun hızla dönüşmüş olduğu kör bir nefretle babasını tekrar öldürdü.
yorumlar
Bir yazıyı sevdiğimin en büyük kanıtı, okurken her an bitecek diye korkmamdır. İşte bu yazıda da o korkuyu sık sık duydum. Çünkü çok güzel bir yazıydı. Yüreğine sağlık! Utanarak da olsa birşey itiraf etmek istiyorum: Kahramanın duygularını öyle içten anlatmışsın ki, okuyan da o duyguları ta içinde duyuyor. İşte bu yüzden finaldeki o öldürme sahnesinde kahramanı hiç ayıplamadım. Çünkü O’nu bu noktaya getiren koşulları, nefretindeki haklılığı çok iyi anladım. Tabii ki onaylamadım hareketini. Ne olursa olsun kimsenin yaşamına -bir hayal de olsa- son vermeye hakkımız yok. Ama yine de kızamadım kahramanımıza. Sadece nefreti yenebilecek kadar güçlü olabilseydi keşke, diye düşündüm.
İltifatın için teşekkürler Mavilikler. Haklısın, kahraman nefretini yenebilseydi belki de huzura kavuşacaktı. Ama gerçek hayatta herkes o kadar güçlü olamıyor maalesef :(.
her yazın masal tadı bırakıyor damağımda. çok beğendim yine
Akıcı yazılmış ürpertici bir hikaye..Sıradan değil hikayeleriniz, böylesi daha anlamlı oluyor..Takipteyim.Konuya gelirsek, insanın hata yapan olan babası da olsa duygusallık geride bırakılıp, akla yakın en iyi tedavi yöntemleri araştırılmalı..
teşekkürler lavinya. bu hikayenin masal tadı bırakması pek arzu ettiğim bir şey değildi aslında, ama beğenmene memnun oldum.senin gibi iyi hikaye yazan birinden övgü almak çok güzel pbk.
masal tadı konudan çok senin uslubunla alakalı olsa gerek. hem akıcı bir dil hem de kalıcı bir his…