Adam göreve geldiğinde biz oradaydık, hepimizi toplayıp bir konuşma yaptı. Biz öğrenciler olarak, söz dinlersek herşeyin iyi olacağını, ama eğer dinlemezsek o zaman değişik durumların oluşacağını söyleyip, gözdağını daha ilk anda vermiş olduğunu hissettirdi.Dediklerini de yapmaya başladı zamanla, ne zaman bizlerden biri söz dinlemezse, onun kulaklarını çekiyordu kendi yöntemlerince. ama değişen tek şey bu değildi.O gelmeden önce okulda çıkan yemeklerin niteliği ağırlıklı olarak “meyhane pilavı” ve “patlıcanlı” yemeklerdi. Çok sevmezdik ama yemezsek aç kalacağımızı bilecek kadar da uyanıktık. Ama her ne hikmetse, onun geldiği günden itibaren patlıcan eski değerini yitirmeye başladı, patlıcan borsası da kapandı tabii. Pabucu dama atılan tek sebze değildi patlıcan, patates de aynı akıbete uğradı zamanla.Ama asıl önemli olan o güne kadar herhangi bir piyasa değeri olmayan “kabak”, Hayrullah gelince birden değerlenmeye, iki günde bir yemek olarak karşımıza çıkmaya başladı. Kabak haşlama yoksa kızartması vardı. Çorbalarda bile kabak görmeye başladık. Bunda Hayrullah’ın “tarama özürlü” olmasının bir nedeni var mıydı bilemiyorum.Ama biz çocuklar, kısa zamanda aradaki ilintiyi farkederek, gerekli uygulamayı başlattık. “Kelrullah” ismini ilk kim buldu, nasıl kullanmaya başladık, orası da net değil ama; yatılıda yayılmaya başlayan şeylerin, idarenin kulağına gitmesi çok zaman almıyor.Öğrenciler arasında “Kelrullah aşağı,kelrullah yukarı, hişşşt kelrullah geliyo” türünden bir sürü cümle kurulmaya başlandı. Her kabak yemeği görünce favorisinin ne olduğuna dair şakalar yapmaya başladık.Zamanla ismini -ona bizim verdiğimiz ismini- öğrendi tabii. Yemekhanede toplandık, hazretlerinin emri ile. Öğrencilere, bunun iyi birşey olmadığını anlatan kısa bir konuşma yaptıktan sonra, bir daha olmamasını rica! ederek toplantıyı bitirdi.Mümkün mü? Sadece daha dikkatli olmaya başladık, o kelimeyi kullanırken. Zaten birdaha da konusu açılmadı.