“In water you see your own face, but in wine the heart of its garden”, eski bir Mısır atasözü.Vitis vinirefa’nın şaraba dönüşü…Laleye benzer kadehleri bile farklıdır şarabın. Her biri her kadehte içilmez. Her kadehte şarap içilmez.Bir kere kadehin ağzı dışarıya doğru açılmamalı yoksa özenle oluşmuş ve damlalara hapsolmuş aşkın kokusu, buke ve aroma bir anda terk eder şarabı ve ruhsuz kalır kırmızı sıvı.Görmek, koklamak ve tatmakBu sırayla duyumsayabilir, keyfine varabiliriz yudumların. Şaraba bakmak için, rengine ve kadehteki yansımalarına, kadehi belinden tutup hafifçe eğmek gerek. Dıştan içe renk dağılımına, pırıltılarına, berraklığına, rengin koyuluğuna anlamlar yüklenmiş, bilmek gerek… Örneğin iyi bir şarap parlamasa da kendine has pırıltılar içermeli imiş.. Koyu renkli şaraplar yıllanmış, açık renkli şaraplar genç imiş… Şarap neredeyse en eski içkiymiş… Hem tarihi, hem mitolojik, hem de dini bir içecek olmuş şarap. Doğuşunun antik çağlara, 6000 – 8000 yıl öncesine dayandığı ve ilk olarak Mısırlılar tarafından bulunduğu söyleniyor. İranlılar, Yunanlar, Romalılar diye sürüp gidiyor şarabın hikayesi.Mısırda saygınlık ve soyluluk simgesi oluyor şarap. Cenaze törenlerinde vücudu kutsamak için sürülen şarap miktarı merhumun sosyal rütbesi ile artıyor.Yunanlılar ise her bahar mevsiminde, şarabın ikinci kaynaması bitip de içilebilir hale gelince, Dionysos adına kutlanan Antesteria bayramını yaparlarmış.tanrı sadece suyu yarattı, insan ise şarabı… Victor HugoOrtaçağda ise daha fazlaca dini anlamlar kazanmaya başlıyor. Hıristiyanlık ve Musevilik kutsallaştırırken, Müslümanlık yasaklıyor şarabı (hoş, buna rağmen, doğu İslam dünyasının en büyük şairlerinden biri olarak dünyaca tanınan bilgin, şair Ömer Hayyam ’ın şarap denilince anılmaması da büyük bir hata olur)ve böylece aslen Anadolu’da da çok köklü bir geçmişi olan şarap terk ediveriyor şöyle Avrupa’ya ve Amerika’ya doğru. Ve böylece şu anda Türkiye önemli şarap üreticisi ülkeler arasında anılmıyor. Şarabın bulunuşuyla ilgili çeşitli hikayeler var ama temel olarak, saklanıp (mağarada) unutulmuş üzümlerin, zamanla ve uygun sıcaklıkla fermente olmuş suyuyla karşılaşan kişi bu sıvıyı tadıp beğenir, içtikçe içer…Bir İran masalında ise, kralın ilgi ve sevgisini kaybettiğini gören prenses kendisini zehirlemek için bir kavanozda kalıp bozulmuş olan üzüm tanelerini yer, sarhoş olup uykuya dalar. Uyandığında hayatını çekilmez hale getiren sıkıntılarının geçtiğini fark eder, böylece davranışlarına yansıyan bu rahatlama ile kralın ilgisini tekrar kazanır. Kral da kızının bu keşfini saray halkı ile paylaşır.Bu hikayeler bir yana şarap, tanrıların armağanıdır aslında. Şarap tanrıları.İsmi tek değil tabii şarap tanrısının, Mısır’da Osiris demişler, Romalılar ise Bakhüs… Belki en çok duyulanı Yunanların Dionysos’u. Şarap ve coşku tanrısı, ‘Dionysos Dinsel Törenleri’nde amaç tanrı ile birleşerek tanrılaşmak ve doğa ile bütünleşerek onun tüm sırlarına ulaşmaktır. Coşku; bu hedefe açılan kapı, şarap da bu kapının anahtarıydı .’…Toprağın, doğanın, yeniden doğuşun, verimin, asmanın, yaprağın, asma yaprağının, üzümün, şarabın tanrısı, aşkın, coşkunun, mutluluğun tanrısı… Şarap ise tanrının hediyesi!En eski şarap kabı, Hajji Firuz Tepe’de, İran’da, milattan önce 5400-5000 yıllarında inşa edilmiş bir mutfakta bulunmuş.Şuanda dünyadaki en eski şarap ise(WORLD’S OLDEST BOTTLE of WINE),ki üretim tarihinin milattan sonra 325 civarlarında olduğu sanılıyormuş, halen Almanya’da bir müzede sergilenmekte imiş…Antik dönemlerde şarap tahta fıçılarda, keçi derisinden yapılmış tulumlarda ya da toprak amforalarda saklanır ve hava almasını önlemek için ağzı yağlı bezle kapatılırmış. Örneğin Antik Mısır’da mantar kapakların kullanımı bilinmesine rağmen yaygınlaşmamış. Daha sonraları, 1600’lerde (m.ö.) şampanyanın yaratıcısı, büyük keşiş Don Pérignon büyük bir atılım yaparak mantar kapak kullanımını geliştirmiş ve mantar kapaklar şarap kapatmada, şimdiki en yaygın kullanım halini almış. Bu arada da kutlama içkisi olarak adlandırılan köpüklü şarap şampanya’nın doğuşu kutlanmış. Böylece şarap çok özel başka bir içkinin de var olmasına neden olmuş…Wiyana, wine, win, vin, vinum ya da şarap…Derde gama yatkın yüreğime acı;Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;Bağışla meyhaneye giden ayağımı,Kızıl kadehi tutan elime acı.Varlığın sırları saklı, benden;Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.Bizimki perde arkasında dedi-kodu:Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben.Bir geldi mi derin ölüm uykusu,Biter bu dünyanın dedi-kodusu.Ölenden bir haber bekler insanlar:Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!Şarap sen benim günüm güneşimsin!Öyle bir dolsun ki seninle içim.Bir bildik görünce beni sokakta:Ne o şarap nereye böyle? desin.Her gece aklım dalar gider engine.Ağlarım, inciler dolar eteğime.Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana:Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne!Ömer Hayyam’dan dizeler…