Buyazıya rastlayınca aklıma 96′ da o zamanlar çalıştığım şirketçe organize ettiğimiz ve Çukurova Üniv. de gölün kıyısında, kuş uçmaz kervan geçmez bi yerde yaptığımız konser geldi…
İşte tam şurda; “gör” e tıkladığınızda gelen, ortadaki hafif düz gibi görünen alanda yapıldı…
Gölün üzerinde bir sal…
Salın çevresinde meşaleler; üzerinde ise Ç.Ü Devlet Konservatuarı’ ndan temin ettiğimiz piyano…
Piyanonun başında ise Tuluyhan Uğurlu…
Yaklaşık 300 kişi dağıtılan minderlerin üzerinde, Dolunay’ ın altında, yakamozun suyla dansı ve Tuluyhan Uğurlu’ nun eşsiz tınıları ve doğaçlamaları eşliğinde kendinden geçmişti.
Haftasonundaki dolunay bana zaten o geceyi hatırlatmıştı; bi de üzerine okuduğum bu yazı… beni 6 yıl öncesine götürdü.
Melodi gücü gerçekten çok güçlü, piyano çalarkenki hali ise tam bir “kendinden geçiş”ti!!
“Beyazıt’ta Zaman”ı ofistekiler dinlemekten yoruldu, ben daha sıkılmadım…
yorumlar
ben ötenazi hakkımı kullanmak istiyorum…tuluyhan dan nefret ederim, bi kere bizim okul da gelmiş, konsantre olamıorum die bi ton laf sölemişti kalktı dolaştı geldi felan, çaldıkları da ban hiç cazip gelmiodu, çok istersem jarr dinnerim daha iyi…
sayfada yayınlanası güzel bir blog.
..taş atmaya çalışırdık yukardan. Taşı suya kadar yetiştirebilmek gibi bi misyonumuz vardı, nedendir bilinmez.. Tuluyhan Uğurlu’dan hoşlanmam, ama müziğini dinlemek keyif verir. Kaldı ki ,anlattığın kadarıyla, ortam da süpermiş, keşke gelseymişim.. Bu arada aklıma takıldı; oraya nasıl indirdiniz onca yükü ve adamı?
bu adamı.. müziği bir yana en azından duyarlı ve düşünceli bir insan.. görme özürlüleri için kasetlere kitap okuma kampanyası düzenliyodu.. hala da düzenliyodur heralde..
number one’da
o kampanyaya katılmıştım. kendisiyle de tanışıp, seslerin rengi adını verdiği eserinin anlamını sormuştum. yerde gezen böceklerin seslerini duyabildiğimizi ve bütün o seslerin dünyaya yayıldığını düşün demişti. düşündüm. gerisi hikayeydi biraz. bi de o çalarken, sahnede gezegenlerin falan resimleri dönüyodu güzel oluyodu.
Kendime müzisyen demek istemiyorum değilim açıkçası. Ama müziği hayatımda en çok sevdiğim ve anlamaya çalıştığım şey olarak tanımlayabilirim.
Ve size ufacık hafif abartılı bulunabilecek bir yorum getirmek istiyorum. Nedenini anlatmak çok uzun ama çok uzuuun olacaktır.
Tuluyhan Uğurlu ve Hasan Cihat Örter aynı karakterde iki müzisyendir. Ve onları dinlemeyin ve sevmeyin.
adamın kişiliği hakkında en ufacık bi fikrim yok ama en azından sürekli göz önünde olmaması hoş tabii..
indigo, oraya gerçekten çok büyük bi masraf yapılmıştı; elektrik bile yoktu aşağıda.
yüzey çok çıkıntılıydı, o düzeltildi.
onca insan da açılan patika yoldan, kiralanan minibüslerle aşağıya indirildi, belli bi noktada bırakıldı, 300 m. kadar bi kısmı da onlar yürüyerek aşağıya ulaştılar..
yine de aslında çok zarar etmemiz gerekirken başabaşa çok yakın bi noktada çıktık bu işin içinden…
Hasan Cihat Örter karakter tanımlaması için iyi bir örnek. Kendisini sevdiğimi söyleyemem ama adam gerçekten müzikal yeteneği olan birisi. Bunun nasıl inkar ederim. Bir sanatçının karakteri beni zerre kadar ilgilendirmez. Kim bilir belki Bach yawşağın önde gideniydi. Ne diyebilirim ki ona. Bach sevmeyelim, dinlemeyelim mi?