Geç kalmıştım. Akşamdan kalma gözler ve dönmeyen bir dil. Benim yüzümden geç kalmadım sanki. Orta parmağımı avucuma doğru kıvırıp, kapıyı tıkladıktan sonra özür dileyerek bir yer buldum kendime, yuvarlak masanın etrafında.Bana bakan tanıdık gözlerden kendimi kurtardıktan sonra, konunun travma olduğunu anlıyorum. Biraz dinledikten sonra, ilk arada, kendime bir mekan bulmalıyım diye düşünürken, tanıdık bir ses tarafından kurulan cümle, tam ortasına atıveriyor beni bu küçuk çaplı seminerin.“ Mehmet Bey’in yaşamış olduğu bir travma vardır belki”O an anlıyorum ki yaşanılan bir olayın anlatılması istenmiş, anlatan olmayınca bana sorma gereği duymuşlar. “Olmaz olur mu hocam, hayatımız travma, siz bana önce travmanın ne olduğunu söyleyin ben hayatımı bir gözden geçirdikten sonra bakarız bir çaresine” dedikten sonra travmanın akademik anlamını öğreniyorum, başlıyorum anlatmaya.Okulum bitti ve o meşhur yeterlilik sınavını verdim. Evraklarımı teslim ettikten sonra tayin beklerken eve bir zarf geldi. Verdiğiniz evraklar eksiktir bakanlığa geliniz yazıyor zarfın içinden kağıtta. Neyin eksik olduğunu yazmadıkları için bildiğim bütün küfürleri ettim ve bulunan borç para ile düştüm Ankara yollarına. Bakanlığımıza vardım, sordum soruşturdum, buldum ilgili yeri ve öğrendim eksik evrakı. Tam teşekküllü hastaneden alınan sağlık kurulu raporu eksikmiş. Göreve başladıktan sonra isteyeceklerini duyurdukları evrakı şimdi istemeye karar vermişlerdi. Nerden halledebileceğimi düşünürken, yakında bulunan Ankara Belediyesi Hastanesi’nde kurul toplandığı ve oradan alabileceğimi söylediler. Hastanenin kapısına vardığımda kırk bin lira para yatırarak, fiş almam gerektiği yazıyordu ve bende o para yoktu. Bir an önce göreve başlama zorunluluğum beni sıkıntıya sokuyordu. Göreve başlamalıydım. Rahatsız olan anneme sağlık karnesi almam gerekiyordu. Rahmetli onun bunun sağlık karnesi ile doktora gitmekten kendi ağrılarını unutmuştu. Ben bunları ve ne yapacağımı düşünürken, kapının önünde yerleri paspaslayan amca gözüme ilişti, yanına yaklaştım. Hiç tanımadığım bu insana başımdan ne geçti ise anlattım. Bir talebim yoktu aslında, bu kocaman şehirde beni dinlemesi bile yetecekti. İlk ağlayışım değildi ama ağladım işte. Elimi tuttu “bekle burada” dedi, gitti. Döndüğünde elime yirmi bin lira tutuşturdu, kendi oğlunun da öğretmen olduğunu bu parayı başkasından borç bulduğunu ve geri istemediğini bana anlattıktan sonra “hadi şimdi işini gör, sonra çayımı içmeye gel” dedi. Bir an her şeyin tamamlandığını düşündüm, sıramı beklemeye başladım muayene için. Sıra kulak burun boğaz doktoruna geldiğinde anama, “ ana neden beni bu Dünya’ya getirdin” şeklindeki sitemime hala üzülmekteyim. Doktor kulaklarıma baktıktan sonra, sol kulağımda benim ne anlama geldiğini bilmediğim bir şey olduğunu ve film çektirmem gerektiğini söyledi. Ayrıldım oradan ve film çekilmesi gereken yere vardım. Yine para ödemem gerektiğini nerden bilebilirdim. Olmayacak Mehmet, bu iş dedim kendime, oturup kaldım oraya. İkinci ağlama faslının başlayacağı sırada karşı kapıda Baş Hekim yazısını gördüm. Kalktım oturduğum yerden, kapısını bile çalamadan girdim içeriye, ne olacaksa olmalı idi artık. Ben bu ülkenin öğretmen adayıyım diyerek bütün yaşadıklarımı anlattım. Çay ısmarladılar sakinleştirdiler beni. Baş Hekim eline telefonu aldı, görevliyi aradı ne gerekiyorsa yapılmasını söyledi. Gülümseyen gözlerle bana bakarak “hadi seni bekliyorlar” dedi. İşlemlerimi tamamladıktan sonra görevli “sonuçları yarından sonra alırsın” dediğinde, sadece gülümseyebildim çünkü evrakları akşama teslim etmem gerekiyordu. Ankara da kalacak param bile yoktu. Tekrar Baş Hekime gittim durumu anlattım ve erken aldım film sonucunu. Bütün işler tamamlanıp evraklarımı bakanlığa teslim etmeden önce söz verdiğim çayı içerek ayrıldım oradan.Evraklarımı teslim ettim ama henüz çile bitmemişti. Nasıl dönecektim memleketime ne yapacaktım. Cebimdeki bozuk para ile bir simit alarak, Kızılay’dan terminale kadar yürüdüm. Kimliğimi otobüs şoförüne vererek olanları anlattım, beni Eskişehir e kadar götürmesini orada parasını vereceğimi söyledim. Yüzüme bakan şefkatli gözler, kimliğimi cebime koymamı ve otobüse binmemi söyledi. Döndüm evime.Ben bütün bunları anlatırken yuvarlak masa etrafında, kimsenin gözlerine bakmamıştım. Anlatacaklarım bittiğinde kafamı kaldırdımHerkes ağlıyordu.- Bu mudur hocam travma?
( ağlamaklı bir ses)- budur hocam- Ben gitmeliyim hocam izninizle, yorgunluğum bir kat arttı.
Cevap gelmedi ve ben ayrıldım travmanın ortasından.