—Kuşkuş Dede diye seslendim çocukluğuma geri dönerek, sen Sumru’yu kendine almıştın, hemen de bana verdin, yalnız kalacaksın artık.—Merak etme yalnız değilim ben.—Ama ben Refika Ninenin dedim ve kestim cümlemi, öldü kelimesini kullanamazdım, yakıştıramıyordum ağzıma ölüm kelimesini, Refika ninenin ayrık dişlerinden savurduğu ıslık benzeri kahkahalarına da, öyle bir kadın nasıl ölebilirdi ki…Sustum. O da sustu. O sırada başka bir sokağa doğru gitmekte olduğumuzu fark ettim.—Nereye gidiyoruz biz?—Sana bir yeri göstermek istiyorum Ayten, daha doğrusu bir kişiyi dedi.Sessizce devam ettik yolumuza, neyle karşılaşacağımı bilmiyordum, ama sorgulamıyordum vaktim vardı bugün, yayınevi biraz daha bekleyebilirdi.Sumru da keyifle ve merakla etrafına bakınıyordu, eğilip kulağına buralar senin evin artık diye fısıldadım, anlaşmış gibi gözlerime baktı, yüzümü yaladı.Sokağın sonuna doğru diğerlerinden daha çok yıpranmış, beyaza boyanmış, iki katlı ahşap bir bina vardı. Orayı göstererek;—İşte orası bizim evimiz Ayten, dedi. Biz orada kalıyoruz.—Refika Nine ölmedi mi yani? Diye koyuverdim ağzımdan. Sesim dalga dalga yayıldı sanki her zamankinden geç ulaştı kulaklarıma, yüzüme utanç duygusunun verdiği sıcaklık yayıldı. Kızardığımı anlayınca daha çok kızardım.—Yok, yavrum ölmedi ama beni yalnız bıraktı, üç sene önce Refika felç geçirdi dili dönmüyor, hareket edemiyor. Sağ olsun bizimkiler bir bakıcı hanım buldular o bana yardım ediyor, en çok hanıma bakıyor ama sağ olsun bana da sahip çıkıyor. Bir içeri girelim de Refika’yı gör, sonra da çıkar senin evine gideriz, Safirle tanışmış olurum.O sırada binaya gelmek üzereydik, benden çevik hareketlerle girişin ilk basamağına adımını atmıştı ki ben durdum.Safir mi? Safirden bahsettim mi ben? Dönüp hafızamı yoklamaya başladım. Bugünlerde çok şeyi unutuyor olabilirim ama az önce konuştuklarımı da unutamam ki yahu! Ben Safirden hiç bahsetmedim, elimdeki paketlere bakıyorum kedi maması bile almamışım. Allah’ım sen aklıma mukayyet ol! Neler oluyor bugünlerde? Benmi anlayamıyorum, beynimde sıçramalar mı yaşıyorum da, kime neyi anlatıp neyi anlatmadığımdan emin olamıyorum.Kuşkuş dedecim dedim, tüm şirinliğimi göstermeye çalışarak çok isterim Refika ninemi görmek ama aklıma bir yazımı tamamlayamadığım geldi. Sana söylemedim ama ben artık yazar oldum, üstünde çalıştığım bir roman var ve en azından bir bölümünü yayınevine teslim etmezsem akıllarına benim bu romanı tamamlayacağıma dair şüphe oluşacak ki bu yaptığımız sözleşme ve benim açımdan hiç iyi bir şey değil diyebildim. Aklımdan bu romanı bitiremezsin diye bir düşünce yumağı geçti o sırada, kirli paslı düşünceler yumağı, derinliklerdeydi ve benim onları oradan çıkarmaya hiç niyetim yoktu. Daha derine itmek daha yararlı olacaktı sanırım.Dedem inanmamış gibi bakıyordu bana, inanmadı işte, acele işim olduğuna inanmadı işte!—Tamam, yavrum sen, benim telefonumu not et, kendi telefonunu da benim için bir kâğıda yaz, bugün işini bitir yarın mutlaka bekliyorum dedi.Sumru’yu bıraktım kucağımdan, poşetimi de koydum yere. Çantamda kâğıt, kalem bulur bulmaz alelacele numaraları yazdım kâğıtlara. Bir yandan da Sumru ’yu zapt etmeye çalışıyordum, gitmeyi istediğimi anladı, sanki basamaklardan Kuşkuş dedeyle birlikte beni bırakıp gitmek istiyordu… Sumru anladığına göre Kuşkuş dede kesin anlamıştır diyip dilimi ısırdım.Daha fazla oyalanmadan, Kuşkuş dedeye veda edip ayrıldım.Kendi kâğıdımı çöpe atmak geldi içimden, elimdeki köpek maması poşetine attım. Gerisin geri gitmeye başladım pet shopa. Kedi maması almaya… Ancak o şekilde bulabilirdim evimin yolunu ve bana neler olduğunu.