Babası için mesai saat sekiz ile sekiz buçuk arasında başlarken O’nun için genelde saat dokuz idi. Saat dokuz gibi işe geldiğinde babasının başlamış olduğu işlerin bir ucundan da O tutar, elinden geldiğince yardım etmeye çalışırdı. Aslında kendisinden çok şey beklenmiyordu ama O elinden gelenden fazlasını yapıyordu çoğu zaman.Aslında ihtiyaç olmamasına rağmen kendisinden başka bir çırak daha vardı dükkânda. Diğer çırağın dükkânda çalışıyor olmasının nedeni ise babasının O’na bir kıyağıydı, O fark etmesede. Kendisini yalnız hissetmesin diye diğer çocuğu işe almıştı babası. Kendisi dükkânda olmadığı zaman oğlu yalnız kalmasın, canı sıkılmasın diye diğer çocuğu da barındırıyordu tamirhanede.
Motosiklet Tamirhanesi
Aynı zamanda akrabası olan diğer çırak ile iyi bir ikili oluşturmuşlardı. Her ikisi de tetikte bekliyorlardı müşterileri. Bir müşteri geldiği zaman ikisi de bir ağızdan “Hoş geldin Abi” diyorlardı. Zaten en önemli görevleri olan ayak işlerini yapmak, gelen müşteriye hoş geldin demekle başlıyordu. Müşteri ile ustaları konuşup derdini sorduktan sonra tamir edilecek motosiklet ya da bisikletin, sıra onlara geliyordu. Yapmaları gereken o anki iş için gerekli olan aletleri getirmekti. Ve genelde bunu yaparken birbirleriyle yarışırlardı. Kim bilir belki de çalıştıkları bu iş onlar için bir oyundan farksızdı. Çocukluklarını yaşayamadıkları bu dünyada nerde olursa olsun yaptıklarını bir oyuna çevirmek her çocuğun doğasında olan bir şey olsa gerek. Onlar da doğalarının gereği olan şeyi yapıyorlar; yani tamirhanede de olsa oyun oynuyorlardı.
Acıkan Çocuk
Çocuk olduğu için mi çabuk acıkıyordu yoksa yedi yaşında olan bir çocuk olarak çalıştığı için mi bu kadar çabuk acıkıyordu. Öğle yemeği vakti yaklaştıkça iki çocuk ta birbirine bakıyordu; aç olan sadece ben miyim yoksa O da acıkmış mıdır diye. Ustaları da onlara eziyet etmemek için elinden geleni yapıyordu zaten. Her fırsatta bir şeyler aldırıyordu bakkaldan. İki öğün arası yeteri kadar atıştırıyorladı.Vakit yemek vakti. Saat on iki.. iki çırakta eve gidiyorlar öğleden sonra buluşmak üzere sözleşerek..TAMİRCİ ÇIRAĞI – 1 (Uyanmasından İşe Gitmesine Kadar Olan Süreç)TAMİRCİ ÇIRAĞI – 3 (Öğle Yemeği İkindi Atıştırması Arası Olan Süreç)
yorumlar
Peki, bir gün o çocuk büyüyüp de çocuk olmayı özlerse?! Oyun gibi gördüğü o işin, O’nu bir tamirci olmaktan başka bir seçeneği olmayan bir kadere mahkum eden bir korkunç bir gerçek olarak karşısına dikildiğini görüverirse bir gün? O baba çocuğunu uyandırmaya kıyamadığı gibi, küçücük yaşında O’na bu kadar ağır bir sorumluluğu yüklemeye de kıyamasaydı keşke!
Ama ne kadar yanlış olsa da hayatın gerçeklerinden biri bu. Siz de güzel anlatmışsınız. Ellerinize sağlık.
Tamirhanede çalışması okumasına engel değil.Fark ettiyseniz şuana kadar öğleye kadar olan zaman dilimini tamirhanede geçirdi.Öğleden sonra da tamirhaneye gidecek çünkü daha okula başlamadı.Evet yedi yaşında ama eylülü bekliyor okula başlamak için.Bunlar hayatın gerçekleri sizinde dediğiniz gibi.
Bu bizim kültürümüz, berbere verirler, tamircide çalışır çocuklar..Ama önemli olan çocuğun ne istediğidir..Kimse sormaz, okulda tembel ise bir de, hemen meslek öğrensin derler..Bundan bir halt olmaz haylaz çok derdi..Du bi gelişsin çocuğunun kafası yaw, bekle biraz..
Bizim çocuk daha okula bile başlamadı…Kim bilir belki okulda başarılı olur ve elinde 12-13 anahtar yerine kitap ve defter görebiliriz güzel bir gelecek hayalleri kurarken…
Mavilikler sen hiç değişmeyeceksin:)Dıyorsun ki;
Tamirci çırağı olmak niye onun kaderi olsun? Belki de büyük bir markanın satış ve servis istasyonuna sahip olur.Herkes kaderini güçlü istekleriyle kendisi oluşturur. Çocuk şimdi tamirci çırağıdır, ama güçlü hayalleri varsa hayalleri onu holding patronluğuna kadar götürebilir.Fakir bir köylü çocuğu olan Şahinler Holding’in genç patronu Kemal Şahin iyi bir örnektir. Ayrıca kırklı yaşlarda üniversiteyi bitiren çok yakın tanidiklarim var. Ama sen başındaki her türlü negatif hadiseyi kaderim diyerek kabullenirsen, evet o negatiflik senin kaderin olur. (Burada “sen” derken genel bir ifade kullaniyorum tabi ki.)Önemli olan hep daha iyiye daha güzele odaklanmak yani hedefe kilitlenmektir.
Suiza, esas değişmeyecek olan sensin:) Bu sınırsız iyimserliğin-Allah gecinden versin- son nefesine dek sürecek. Ama maalesef ben bu kadar toz pembe göremiyorum her şeyi. O çocuk kaderini değiştirebilir, demek istiyorsun. Ama ona kaderinin ne yönde olmasını istediğini bir kez olsun sormamış hiç kimse. Ne yapacağını söylemişler, o da yapmış. Seçim yapabileceği yaşa bile gelmesini beklemeden böyle bir dayatmada bulunarak, O’na “Kaderin bu olacak!” demişler. O çocuğu böylelikle en başından diğer yaşıtlarından çok uzak bir yere koymuşlar. İyi bir eğitim görerek çok daha rahat koşullarda güzel yerlere gelme imkanı varken, ailesinin ona böyle bir hayatı layık görmesi bana büyük bir vicdansızlık olarak görünüyor. Hiçbir çocuk hak etmiyor bunu.
Şimdiki nesilde öyle zenaat öğrensin diye okuldan alıp çıraklığa verme kaldı mı ki, biz küçükkene tamam ama ben şimdi kimsede görmüyorum.
Şuan Türkiye’deki büyük şirketlerin çoğunun patronları çekirdekten yetişme.Yani çocuk yaşlarında kimi marangoz çırağı olmuş sonra mobilya sektöründe ilerlemiş;kimi terzi çırağı olmuş tekstil sektöründe ilerlemiş,kimisi de komi olmuş sonra restoran zinciri kurmuş vs… Tabi ki bunlar emekle oluyor.22-23 yaşında memur olup sabah 8 akşam 5 çalışmakla asla bir değil.Bu bakımdan bence yapılan gayet doğru.Zaten çocuğa verilen işler ağır işler değil.Kazandırılmak istenen disiplin. Amaç “eli kırılsın”.Okumazsa elinde ez azından bir meslek bulunmuş olsun.Notlarınız düşük gelirse fabrikaya çalışmaya gönderirim derdi hep babam.Keşke gönderseymiş de bi iş öğrenseymişim derim ben de hep:)
Bu çocuğu burada yazacağım yazılarla yavaş yavaş büyüteceğim inşallah. Bu yazı dizisini mümkün olduğunca gerçeğe sadık kalmaya çalışarak devam ettirmeye çalışacağım. Bu çocuk, gerçek hayatta anlatacaklarımı yaşamış olan biri. Bazen yaşamak isteyipte yaşayamadığı şeyleri de yapabilecek bu yazı dizisi boyunca. Takip etmeniz dileğiyle…
Takip edeceğimize kuşkunuz olmasın. O çocuğu çok sevdik. Umarım yazılarınızda da, gerçek hayatta da babasının onu mahkum ettiği kaderi yenmeyi başararak çıkar karşımıza.
Suiza ya katılıyorum, bir insanın içinde müteşebbis ruhu varsa kimse engel olamaz..
Mavilikler, belki o çocuk işini sevecek, dediğim gibi belki servis satiş mağazasi sahibi olacak, belki Kenan Sofuoğlu gibi motosiklet yarişcısı hatta dünya şampiyonu olacak dünyada Türkiye’yi temsil edecek. (Kenan Sofuoğlu’nun babasi motosiklet tamircisiydi ve Kenan’da babasının yanında çırak olarak duruyordu)Ayrica her iş kolunda çekirdekten yetişen çocuk patron olur, baba parasiyla patron olunsa bile o iş çok uzun sürmez.
Şunu da söylemek isterim ki; tüm dünyada en başarılı balerinler, en başarılı piyanistler çok küçük yaşlarda eğitilmeye başlanmışlardır, Mavilikler, senin deyişinle; “onlara da kaderlerinin ne yönde olmasını istedikleri bir kez olsun sorulmamıştır”Çıraklık eğitiminin, bizde geri plana itilmesi hiç de iyi bir şey değildir bilakis. Gördüğün gibi her taraf, elinden bir iş gelmeyen işsiz üniversite mezunlarıyla dolu.
Suiza, haklısın. Başarılı olmak için çekirdekten yetişmek en garantili yoldur bence de. Ama ben, bir insanın iş yaşamında başarılı olmasının, hayatının diğer yönlerinde de başarılı olması anlamına geldiğini düşünmüyorum. Tabii ki işimiz hayatımızın çok önemli bir parçası. Ama onda başarılı olmak bu kadar da ağır bedellere mal olmamalı bence. Hiçbir para yaşanılmamış bir çocukluğu satın almaya yetmez çünkü. Bununla, çocuklarımıza hiçbir sorumluluk vermeyelim, el bebek gül bebek yetiştirelim demek istemiyorum kesinlikle. Ama yaşlarının gerektirdiği neyse onu yaşasınlar, uygun yaşa geldiklerinde işmiş, ev geçindirmekmiş sıra onlara da gelecek zaten, diyorum. O zamana dek hem aile içinde hem okulda iyi bir eğitim vermekle zaten onları ilerideki o sorumluluklara hazırlamış olmuyor muyuz? Hayat ileri yaşlarda zaten fazlasıyla sorumluluk yükleyecek onlara. Biz daha küçücük yaşlarında onlara kaldırmakta zorlanacakları sorumluluklar yüklersek; gerçekten o sorumlulukları yerine getirme yaşları geldiğinde çok yorgun hissedebilirler kendilerini. Bu da yaşamlarının diğer yönlerindeki mutluluklarını gölgeleyebilir. Sadece bunu söylemek istedim.
Türkiye’desimdiki egitim sistemi yetersiz oldugu icin (ciraklik egitimine yeterince onem verilmedigi icin) ciraklik denen olgu kendi kendine vucut bulmus, sayet bir ustanin yaninda sanat ya da zenaat ogrenilmezse arabalari, motosikletleri, buzdolaplarini, bozulan musluklarini, kirilan camini kim tamir edecek? Bu isler nerede öğrenilecek? Avrupa’da olduğugibi sanat okulları mı var bizde yeteri kadar?
Suiza, sözünü ettiğin açıdan bakınca küçücük çocukların tamirhanelerde gün boyu ter dökmesi çok daha makul görünüyor. Ama ben hala bir yerlerde bir yanlış var, diye düşünmeden edemiyorum. Ne kadar mantıklı nedenler bulursak bulalım, hiçbir neden, yaşıtlarının en doğal hakkı olarak görünen şeylerden (oynamak, yaramazlık yapmak..vs.) bir çocuğun mahrum edilmesini mazur gösteremez bence.
Her ailenin danışman psikoloğu olsa, hangi yaşta ne yapacağını bilirdi, ne güzel..
Avrupa’da nasıl bilmiyorum ama bizde vardı bir zamanlar iyi kötü meslek liseleri.Şimdi de var ama körelmek üzere.Bilhassa özel sektör bas bas bağırıyor “nitelikli ara eleman istiyoruz ,bize mühendis lazım değil ” diye.
Son olarak şunu da söyleyeyim, genelde sokaktaki serseriler, tinerciler işsiz güçsüz takımıdir. Bir tamirhanede calişan çocuk en azından ustanın disiplini terbiyesi altındadır, en azından belli başlı kuralları öğrenir (iş ahlakı, insan ilişkileri vs)Çocuk için o yaşlarda başlangıçta biraz zor olsa da ınanın 20li yaşlara geldiginde yaşıtlarına oranla çok daha olgun kendine güvenen bir duruş sergiliyorlar
Ayrica 2. fotodaki 3 yasindaki bebenin yaziyla ne ilgisi var?
ne ilgisi varr ?
Bunda anlaşılmayacak ne var. Çocuk Benjamin Button doğmuş..Bebekliği de gelecek..
Açıkan bir çocuk fotoğrafı bakarken karşıma o çıktı.3 yaşında ya da 7. Yemek yerken hep çocuksu tavırlar vardır o yaşlarda. Çünkü zaten çocuklardır..
niçin bu kadar kapitalist bakıyorsunuz, belkide fakir ama gururlu bir genç olur :)bence çocuk kaderini değiştirmek yerine sistemi değiştirmeye çalışsa daha iyi eder, en azından başkaları için de birşeyler yapmış olur.son sözüm şu, 6 yaşından beri çalışmak zorunda kalmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirm ki; o yaşta çalışmaktan zevk alabilecek bir çocuk, gelecekte ne tamirci olabilir ne de holding patronu, olsa olsa mazoşist olur..nedenlerini sırayalayabilirim..
Birşeyleri değiştirmek istiyorsak, değişime önce kendimiz açık olmalıyız, kendimizden başlamaliyız…
Değişime direnmek, akıntıya karşı kürek çekmeye benzer.Değişimi her zaman olduğu gibi kabul etmek ise, taklit ederek gelişmeye çalışmaya benzer.Kendimize saygımızı yitirmeden gelişmeye çalışmak, gelişimi kabullenmeyi kolaylaştırır.
şu “gelişim” sözcüğünü biraz daha açarsan.
Gelişim; bazen kendi imkanlarımızla, bazen ise başkalarından öğrendiklerimi uygulamaya çalışmak diyebilirim.Mesela yazılan yorumlarda meslek eğitimi konusunda başarısız olduğumuzu ve Avrupalı’ların bu konuda daha başarılı olduklarını söylemişler. Bizde başarılı bir uygulamayı örnek alıp kendi ülkemize uygulayabiliriz. Ama bunu kopyala yapıştır şeklinde yaparsak, kumaş pantolona kot pantolondan yama yapmak gibi bir şey olur.Gelişimden kastım ihtiyacımız olan şeyleri kendi değerlerimiz içinde eriterek, kültürümüze uygun hale getirip kullanmak
ben taklide dayalı bir gelişim sürecinin topluma hep geriden takip etmeyi dayatacağını düşünüyorum.ancak bireysel anlamdaki gelişim toplumun sağlıklı bir yönde ilerlemesini sağlayabilir. her anlamda yeterince gelişme göstermiş bireylere sahip olmayan toplumların başka yerlerde çok işlevsel ve yararlı olan bir uygulamayı başarılı bir şekilde pratiğe dökmesi mümkün değildir. bence bizim temel sorunumuz bireylerin doğru yeyiştirilmemesi. örneğin benim tarihi öğrenebilmek için yaptığım ilk şey kafama sokulan saçma sapan şeyleri unutmaya çalışmak. bu da şu anlama geliyor eğer bir tarihçi olsaydım ingiliz bir meslektaşımla aynı başarıya ulaşmam söz konusu bile olamazdı.
Ne yazık ki ülkemizde eğitim konusunda uzlaşı sağlanmış değil. Bu nedenle eğitim devlet politikası değil, hükümet politikası. Hatta aynı hükümetin farklı eğitim bakanları bile (Ak Parti Örneği) farklı uygulamalara imza atıyor. Bu nedenle daha uzun süre var olanı kopyalayıp kendimize uygun hale getirmeye çalışmak olacak sanırım gelişim modelimiz.Kişilerin, kişisel gelişimi ise daha olası bir durum gibi görünüyor. Özellikle üniversite yılları insanlara çok fazla imkan sunuyor kendilerini geliştirebilmeleri için.Toplumsal gelişim devlet eliyle mümkün görünsede sanırım kişisel gelişimi kendimiz sağlayabiliriz. Gerçi herkes kendi kapısının önünü süpürse misali olursa devlet eliyle olabilecek şeyler de kişi bazında yapılabilinir diye düşünüyorum