Daha önceki yazımızda, sünnet ismi verilen cerrahi operasyonun İslam dini açısından yerini irdelemiş ve sünnetin İslam’ ın özü olan Kuran’ da yer almadığını, İslam’ a hadis-sünnet yoluyla girdiğini ancak hadis kitaplarının her konuda olduğu gibi bu konuda da çelişkilerle dolu olduğunu saptamıştık.Sünnet, antik Mısır uygarlığından bu yana yapıldığı bilinen bir uygulama. Kaynaklar M.Ö. 5000 yılına kadar sünnet operasyonunun uygulandığı yönünde bulgular olduğunu söylüyor.Tevrat, sünnetin İbrahim Peygamber ile Tanrı arasında yapılan bir anlaşmadan sonra başladığını söylerken, Yahudilerin sözlü hadis geleneği ve buradan apartmayla İslam sözlü külliyatı, bu anlaşmadan sonra İbrahim’ in 70, bazı kaynaklara göre 80 yaşındayken, kendi kendisini, keser benzeri bir alet ile sünnet ettiğini ve ilk sünnet olan erkek olduğunu belirtiyor.Ancak, bilimsel bulguları temel alırsak, Tevrat’ ın bu konuda verdiği tarih aralığı geçersiz. Zira İbrahim Peygamber’ in M.Ö. 20. yüzyılda yaşadığı tahmin ediliyor. Musa Peygamber‘ in yaşadığı zaman aralığıyla ilgili net bir bilgimiz yok ancak hem Kuran’ ın hem de Tevrat’ ın anlatımına göre, İbrahim, Musa’ dan çok çok önce yaşamış.Bu durumda, sünnetin ortaya çıkışı ile İbrahim’ in yaşadığı zaman arasında, 3 bin yıllık bir süre farkı bulunması, Tevrat’ ın anlatımını geçersiz kılıyor. Tevrat’ ın zaman içinde değiştirildiğinin hem Kuran hem de bilimsel verilerle söylenmesi, üstelik İbrahim Peygamber kıssasının Kuran’ da sünnet olayına değinilmeden anlatılması, bu kıssanın gayr-i ilahi bir yolla kutsal metne dahil edildiğini ortaya koyuyor.Musa Peygamber’ in, Firavun’ un yanında yetişmesi ve bu yüzden sünnetsiz olması da, Musa’ nın peygamberlik ettiği toplumda sünnetin yaygın olmadığı anlamına geliyor.Yahudi toplumunda toplu sünnetin ilk izi, yine Tevrat’ ta Musa öldükten sonra yerine geçen Yuşa’ ya Tanrı’ nın “toplumundaki her erkeği sünnet ettirmesini” söylediği emri içeren Tevrat ayetinde yer alıyor.Bu veriler ışığında baktığımızda, Musa’ nın ölümünden sonra, Yahudi toplumunda, zaten binlerce yıldır çeşitli toplumlarda, çeşitli zamanlarda uygulanan sünnetin bir şekilde yaygınlaştığı ve bunu meşrulaştırmak amacıyla, bir şekilde kutsal metne ilave yapılarak, kaynağın İbrahim’ e dayandırılması, ortaya bir ahit konması ve daha sonra da bunun ikinci kez tekrarlanan ilahi bir emir haline getirilmesi amacının taşındığı görülüyor.Ancak aynı uygulama, Musa’ dan sonra gelen İsa Peygamber’ in uygulamalarında yer almıyor. Yahudi toplumuna Peygamber olarak gelen İsa, kendisi sünnetli bir erkek olmasına rağmen, inanırlarına sünnet emri vermiyor.Bir önceki yazımızda irdelediğimiz üzere, uygulama Muhammed Peygamber döneminde de yok. Zira hem Muhammed Peygamber’ in kendisinin, hem de İslam’ ı tebliğ etmeye başladıktan sonra, yetişkin birer erkek iken İslam’ a giren ve daha sonra halifelik gibi en üst makamlara gelmiş kişilerin sünnet olduklarına dair en ufak bir rivayet dahi Müslüman hadis külliyatında ya da tarihi metinlerde yok. Aksine bazı halifelerin sünnet işleminin bidat olduğuna dair söylemleri, bazı kaynaklarda yer alıyor.Ancak yine Halife Osman‘ ın bir sünnet düğününe katılmayı reddetmesini anlatan hadis, Peygamber’ in yakın zamanında Arap Yarımadası‘ nda sünnetin yaygın olup olmadığı bilinmese de uygulandığını gösteriyor.Ancak burada, çeşitli toplumların (Yahudi, putperest, hristiyan, mecusi vb) bir arada yaşadığı Arap Yarımadası’ nda kültür etkileşimini göz önünde bulundurmak lazım.Benim ve bazı uzmanların ortak fikri, Yahudiler yoluyla kimi Arap kabilelerine sünnet operasyonunun yayıldığı yönünde.Yine aynı şekilde İslam’ a sünnetin girmesinde de Yahudi etkisi var.Şöyle ki, Muhammed Peygamber’ in sağlığı zamanında dahi, kimi Yahudilerin, İslam’ a girmiş gibi davranarak ancak aslında kendi dinlerini terk etmeyerek çeşitli amaçlar güttüğünü hem hadis-siyer kitaplarında, hem Kuran metinlerinde görebiliyoruz.Görünüş itibariyle müslüman olan ancak kendi din ve inanışlarını, geleneklerini yaşatmaya devam eden bu kişilerin, kimliklerinin ortaya çıkmasındaki en büyük etken, sünnetli olmalarıdır. Zira ölümlerinden sonra yıkanma-kefenlenme ritüeli esnasında ya da sağlıklarında her hangi bir rahatsızlık ya da bir şekilde toplumsal ilişkiler içerisinde sünnetli, dolayısıyla Yahudi olduklarının anlaşılmasının önüne geçmenin tek yol (kendileri sünnet işlemini geri alamayacaklarına göre) diğer Müslümanların da sünnet olmasını sağlamaktır.Yine daha önceki yazılarımızda, hadislerin nasıl güvensiz olduklarının örneklerini vermiştik. Peygamber’ in ölümünden 200 yıl sonra yazılmaya ve derlenmeye başlanan hadis kitaplarına, bu makas aralığında Peygamber’ e atfedilerek meşrulaştıran sözlerin dahil edilmesi, gayet kolay ve halihazırda örnekleri görülen bir olaydır.Bu durumda, İslam’ a girdiklerini söyleyen ancak kendi dinlerinden vazgeçmeyen Yahudilerin, Müslümanlar ile aralarındaki en büyük fiziki farkı tolere etmek amacıyla İslam’ a sünnet uygulamasını yerleştirmeleri, bunu da Peygamber’ e mal etmeleri, İslam’ da sünnet geleneğinin başlamasına neden olmuştur.Tabi ki bu durum, bir günde ya da bir ayda başarılamaz. Ancak günümüzde “toplum mühendisliği” denilen bu olayı başarmak için, Peygamber’ in ölümüyle hadis külliyatının derlenmesi arasındaki, çoğunluğu halifelik kavgaları ve savaşlar ile geçmiş 200 yıl gibi bir süre yeterlidir.Bu süre içerisinde Peygamber’ i sağken görmüş, onunla bir arada bulunmuş kimsenin, hatta onların birinci kuşak çocuklarının bile hayatta kalmamış olması bu işlemi kolaylaştırmış, gelecek itirazların zayıflamasına neden olmuştur.Kısacası, sünnet denilen cerrahi operasyon, İslam’ a yahudiler kanalıyla girmiştir.