Doktorsunuz… Bir anne-baba, elinden tuttukları 7-8 yaşlarındaki çocukları ile birlikte size geldiler ve sizden çocuğun kulak memesini, hiç bir tıbbi zorunluluk olmadan, “bu bizim geleneğimiz” diyerek kesmenizi istediler… Üstüne üstlük, bu operasyonun inançları açısından da gerekli olduğunu, ayrıca kulak memesinin şimdiden kesilmesi halinde, ileride bazı yaralanma ve hastalıkların önüne geçilebileceğine dair, tamamen öngörüden ve istatistiksel verilerden (Örnek : Kulak memesi olmayan insanların, kulaklarına taktıkları küpelerin bir yere takılması nedeniyle yaralanma riski % 0′ dır…) oluşan gerekçeler sıraladılar… Ne yaparsınız?Hiç bir aklı başında doktor ya da hiç bir anne-baba, bu tip bir isteğe olumlu bakmaz…Yine doktorsunuz… Aynı anne-baba, aynı çocuğun penisinin ucundaki deriyi, hiç bir tıbbi zorunluluk olmadan, “bu bizim geleneğimiz” diyerek, dinsel inançlarının emri olduğunu söyleyerek, üstelik kesin olmayan ve istatistiğe dayanan (Örnek : Amerika’ nın bilmem ne eyaletinde sünnetsiz erkeklerin penis kanserine yakalanma oranı, sünnetli erkeklere oranla daha fazladır. Bu anket yapılırken kanseri tetikleyici genetik ve dış faktörler değerlendirme dışı tutulmuş, “kelle sayar gibi” sayım yapılmıştır.) sözde tıbbi gerekçelerle kesmenizi isterse ne yaparsınız?Türkiye’ de her yıl sünnet ettirilen çocuk, sünnet operasyonu yapan tıp adamı ve çocuğunu sünnet ettirdikten sonra bayram yapan anne-baba sayısı yüzbinlerle ifade edilmektedir.İki yazı halinde, sünneti irdeleyeceğiz. İlk okuduğumda benim dahi çok şaşırdığım bazı nüanslarla birlikte…Önce sünnetin dinsel yönünü ele alalım… “Sünnet Kuran’ da dolayısıyla İslam’ da yoktur” dediğimde bir çok kişiden aynı tepkiyi alırım :

“Adı üstünde, sünnet sünnettir”

Sünnet, İslam’ ın kutsal kitabı Kuran’ da yok. Bu tespiti yaparken, Kuran için Allah’ ın, yine Kuran’ da “eksiksiz, tastamam, açık” sıfatlarını kullandığını, yine Kuran’ da yazdığı şekliyle Allah’ ın “unutkan olmadığını” hatırlamakta fayda var.Yani, “eksiksiz ve tastamam” bir kutsal kitap olan Kuran’ da, ona inanan her erkeğin uymak zorunda olduğu iddia edilen bir tıbbi ritüel yer almıyor. Ancak aynı “eksiksiz” ve “tastamam” kitapta, örneğin ölüm sonrası kişinin mirasının hangi durumlarda kimlere, nasıl pay edileceği detaylarıyla ve kombinasyonlarla uzun uzun anlatılıyor. Ya da bir müslüman kadının, “alımlı yerlerini” kimlerin görüp kimlerin göremeyeceği ya da inananların kimlerle evlenip kimlerle evlenemeyecekleri detaylı ve uzun listeler halinde mevcut.Sünnet’ i “sünnet” yapan emir, daha önce üç yazı halinde (Hadis Hadisesi 123) inandırıcılıklarını sorguladığımız hadis külliyatında, Muhammed Peygamber’ e atfedilen bir hadis ile yer alıyor.Hadis rivayetine göre, Peygamber bir müslüman erkeğin, 70 yaşında bile olsa, sünnet olması gerektiğini emretmiş. Yine daha önce Hadis Hadisesi 3 başlıklı yazımızda, kimliğini ve güvenirliğini sorguladığımız ve İslam’ ın Pavlus’ u diye adlandırılan Ebu Hüreyre’ den nakledilen ve Peygamber’ in söylediği iddia edilen hadislerde, Peygamber’ in “etek traşı olmak” , “koltuk altı tüylerini yolmak” gibi davranışlarla birlikte, sünnet olmayı da emrettiği nakledilir.Ancak… Söz konusu hadis kitaplarında ya da Peygamber’ in yaşamını en ufak detayına kadar ince ince anlatan siyer kitaplarında, Peygamber’ in ne zaman, nasıl sünnet olduğu tam olarak yazmamaktadır. Kimisi Peygamber’ in “zaten sünnetli doğduğunu” iddia eder, kimileri küçükken amcası tarafından sünnet ettirildiğini… Tam bu noktada, ilginç bir tespite yer vermek gerekir: Sünnet, Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ ta emredilmiştir, ancak Yahudilerin Peygamberi Musa, Firavun tarafından büyütüldüğü için, sünnetsizdir. Hristiyanların kutsal kitabı olan İncil’ de sünnetten bahsedilmez, ancak Hristiyanlık Peygamberi İsa, Yahudi soyundan geldiği için, küçükken sünnet ettirilmiştir. Sünnetin emredilmediği bir diğer kutsal kitap olan Kuran’ ı tebliğ eden Muhammed Peygamber’ in durumunu ise yukarıda açıklamıştık. Oysa sünnet, Muhammed Peygamber’ den de, Musa’ dan da çok önce, antik Mısır’ da uygulanan bir işlemdir…Sünnet ve İslam konusunda, başka tespitlere de değinelim:* Sünnet, Tevrat’ ta, İbrahim’ in Tanrı ile yaptığı bir anlaşma olarak geçer :

“Sen ve senden sonra zürriyetinle benim aramda tutacağınız ahdim budur, aranızda her erkek sünnet olacaktır… Ve gulfe etinden sünnet olunmamış sünnetsiz erkek varsa, o can kendi kavminden kesilecektir, o benim ahdimi bozmuştur…” (Tevrat – Tekvin 17:9-14)

Yine Tevrat’ ta, Musa’ nın ölümünden sonra İsrailoğulları’ nın başına geçen Yuşa’ ya Tanrı’ nın “kavminde bulunan her sünnetsiz erkeği sünnet ettirmesini” emrettiği yazar. Ancak, Tevrat’ ın tahrif edilmiş, sonradan üzerine eklemeler yapılmış olduğunu, hem modern bilim, hem de Kuran söylemektedir:

“Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Halbuki onların bir kısmı, Allah’ın sözünü işitip kavradıktan sonra, bile bile onu değiştirirlerdi. (…) Ellerinin yazdığından dolayı vay hâline onların. Kazandıklarından dolayı vay hâline onların!” (Bakara, 75-79. ayetler)

“ … De ki: “Halka bir hidayet ve ışık olarak Musa’nın getirdiği kitabı kim indirdi –ki göstermek için onu kâğıtlara yazdığınız hâlde çoğunu gizliyordunuz. Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyleri onun yoluyla öğrendiniz” (Enam, 91. ayet)

* Tevrat’ ta sünnet anlaşmasının İbrahim Peygamber ile Allah arasında yapıldığı söylenir. Tevrat’ takine çok benzer şekilde, İbrahim’ in hayatı Kuran’ da da geçer, ancak Kuran ne bu anlaşmadan, ne sünnet emrinden, ne İbrahim’ in kendi kendini sünnet ettiğinden bahsetmez. “Unutkan olmayan” Allah, “tastamam” ve “eksiksiz” Kuran’ da, İbrahim’ in hayatı ile ilgili bu önemli noktayı aktarmayı unutmuş mudur?* Kuran’ da sünnet emri yoktur ancak ısrarla Allah’ ın insanı en güzel şekilde yarattığı ve Allah’ ın yarattıklarının değiştirilmemesi gerektiği vurgulanır :

“Hiç kuşkusuz biz, insanı en güzel yapıda yarattık.” (Tin, 4. ayet)

“Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü çadır kılan ve sizi biçimlendiren -ve O sizi ne güzel biçimlendirdi- ve sizi temiz şeylerle besleyen Allah’tır. İşte Rabbiniz Allah budur. Dünyaların Rabbi Allah ne kutludur!” (Mümin [Ğafir], 64. ayet)

“ Öyleyse sen yüzünü içtenlikle dine çevir; Allah, insanları hangi fıtrat/ doğa üzere yaratmışsa, o doğallıkla, -Allah’ın yaratmasında hiçbir değişme yoktur- işte dosdoğru din budur, ama insanların çoğu bilmez.” (Rum, 30. ayet)

Tüm bu ayetlerin yanında, bir ayet daha vardır ki, Allah’ ın yarattıklarını değiştirme isteğini, şeytanın isteği olarak aktarır :

“Allah kendisine lanet etmiş ve o da (şeytan) “Elbette senin kullarından belli bir pay alacağım” demişti. “Onları saptıracağım, onları kuruntularla oyalayacağım, hayvanların kulaklarını yarmalarını (böylece etlerini haram etmelerini) emredeceğim, Allah’ ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim. “ Kim Allah yerine şeytanı dost ve egemen edinirse, apaçık bir kayba uğramıştır. ” (Nisa, 118 ve 119. ayetler)

En önemli tespit ise, hadis kitaplarının kendi içlerindeki bir çelişki ve eksikten doğmakta :* Hadis kitaplarında Muhammed Peygamber’ in yaşı kaç olursa olsun, Müslüman bir erkeğin sünnet olması gerektiğini emreder. Oysa hiç bir hadis veya tarih kitabında, Ömer, Ebu Bekir, Hamza, Bilal-i Habeşi gibi sonradan Müslüman olan, ancak İslam tarihinde müstesna yeri olan, hatta Halife dahi olarak Peygamber’ den sonra İslam Devleti’ ni yöneten isimlerin ne zaman sünnet olduğu yazmaz. Bu isimler ya Peygamber’ in emrini(!) dinlememişlerdir ya da onlara özel bir “ayrıcalık” tanınmıştır(!)… Oysa Ebu Bekir gibi, Hamza gibi, Ömer gibi kişiler bugün Müslüman olsalardı, toplumumuzun ilk yapacağı iş onları yatırıp sünnet ettirmek olacaktı…* Yine sünni hadis külliyatından Ahmed B. Hanbel’in Müsned’ i, Osman bin el-As’ın sünnet törenine katılmayı reddettiğini ve bunun bir bidat olduğuna inandığını rivayet eder. Ünlü Taberi, Halife Abdul Aziz’in, cizye vermekten kurtulmak için İslam’ı kabul eden Horasanlıların sünnet edilmesi önerisine karşı çıktığını rivayet eder. El-Nevevi, İbn-i Munzir’den alıntı yaparak sünnet etmenin bidat olup olmadığını tartışır.Kısacası geleneksel İslam anlayışının imamları, hocaları, şeyhleri, şeyhcikleri, alimleri, alimcikleri, mürşidleri her konuda olduğu gibi sünnet konusunda da çelişkiler ve anlaşmazlıklar içerisinde yüzer.Bir sonraki yazımızda sünnet konusunu incelemeye devam edeceğiz.