On gün olmuştu Süleyman Osmanlı’nın başkentinden ayrılalı. Ocaktan güç bela izin almış, ortabaşı hakkıya iki altın lira da rüşvet vermişti. Dimitri mi yoksa Ruslav mı olduğunu bilmediği adı kadar emindi altınların çoktan Galata’daki meyhanelerde şaraba ve aşka dönüştüğüne. Sekiz altın lirayı ise Defter-i Hümayun’daki ibne bakışlı çelebiye toka ederek öğrenmişti köyünün ve ailesinin adını. Dört yaşında olduğunu söylüyordu nerede ise boyu kadar olan defter, anasının kucağından Osmanlı’nın kucağına geçtiğinde. Yirmiiki senedir babasının tam ayrılık anında kulağına söylediği muhakkak dönmelisin sözünü unutamamıştı. Dönmesi lazım geldiğini biliyordu.Gün ağarıyordu Jezerski dedikleri bu köye girerken Sancağın baş şehri Saray’dan bir günlük yolda ve düz bir ovada idi. Saray’daki handa kaldığı gece, boyundan, posundan, gür bıyığından, yer titreten yürümesinden ve belindeki koca saldırmasından Yeniçeri olduğunu anlıyacaklar diye biraz da çekinmişti. Gerçi tebdili kıyafet idi ama olsun. Osmanlı’nın gizli, saklı çok düşmanı vardı. Köye girince hemen tanıdı. Evini de gözü kapalı buldu Süleyman. Bu tanıma anı, ömründen geçen yıllara rağmen çocukluğunun tüm anılarını kafasında kapalı duran çekmeceden fırlayıp çıkmıştı. Nerede ise anasının dilini bile konuşacaktı. Evin önüne geldiğindde bir parça şaşırdı. Hatırladığında daha büyük bir ev idi bu. Oldukça varlıklı bir ailenin evine benziyordu. Bu kadar zengin aileler oğlan çocuklarını Osmanlı’ya vermektense yüklü bir kurtulmalık ile hallederlerdi işlerini. Tuhaf doğrusu. Ağır meşe kapıya vurdu. Açın diye bağırdı yüksek sesle.
yorumlar
evet cafee, ağır meşe kapı açıldı mı, neler oldu?hep söyleyeceğim, tarihe bu denli meraklı olmak bu platformda ne kadar güzel birşey, bir sürü bilgi sayende okunuyor, gözden kaçan detaylarla beraber,sonunu merak ediyorum…
fotoğraf Mustafa Kemal ait değil mi?
Ata’ya ait ama fotoğraf değil resim bence bu.
Gördüğün gibi söz ile anlamak istemediler kardeşim. Onlar bu çatışma sadece sen ile ben arasında sandılar. Bizi düşmüş gördüler. Kendilerine bakmadılar. Şeytanın yarattığı duygulara esir olan nefisleri, yani vücudları ile, Allah’ın emirlerine göre onları yönlendirmeye çalışan irade-i cüzziye’nin hakim olduğu akıllarının çatışmasını görmediler yahut görmek istemediler. Şimdi soruyorum onlara? Siz aslında günahkar vücudunuz ile erdemli aklınızın arasındaki kavganın denge noktasında oluşan bir mahluk-ü eşreften ibraret değil misiniz?
Vay varoluşçu musun hocam sen? İslam bile Ali ile Muaviye arasında bölünmedi mi kardeşim.
Ente isnani min isneyni, fiisneyni, ila isneyni. Sen ikisin; can ve ten; ikidensin; ata ana; ikidensin; Gündüz ve gece; ikiye varacaksın; Uçmak ve Tamu.
Yine Demokritos’a, Hegel’e döndürdün işi. Peki ya Molla Hayreddin, Ebu Cafer’in hakkından nasıl geldi Fatih’in otağında? Gazali İbn Rüşd’den üstün müdür? Onları anlat bana sen.