bildirgec.org

yeniçeri hakkında tüm yazılar

İnce tarih

deLe | 01 December 2008 18:08

http://www.sabah.com.tr/ardic.html

ALMANYA’NIN OSMANLI’DAN YARDIM İSTEĞİ

leaderhasan | 02 September 2008 18:20

19. yüzyılda gerçekleşen olay şu şekildedir:
Almanya’nın Mülhaym kasabasındaki Ren nehrinin bir tarafına Fransızlar diğer tarafına ise Almanlar yerleşmişlerdi.

Fransızlar, her sene nehrin öbür tarafına geçip, Almanların da mahsülünü topluyor ve tümünü kendilerine alıyorlardı. O dönemde, birliğinden dolayı sorunlar yaşayan Almanya, güçsüz durumdaydı. Ve bu yüzden yaşananlara da bir şey diyemiyordu.

Her yıl bu durumdan sıkılan Almanya çareyi Osmanlı Devlet’inden yardım istemekte bulur. Ve şöyle bir mektup yazar:
–Fransızlar her sene bize zulüm edip mahsülümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki; dünyaya adalet dağıtan imparatorluğun sultanı ve islamiyetin halifesisiniz. Ürünlerimizi toplamamız konusunda bize yardım ediniz.

Kazan kaldırmadan askeri müdahaleye

hyd | 09 August 2008 18:00

yeniçerilerin dolayısıyla askerin ayaklanması anlamına gelen ve artık dilimizde unutulmaya yüz tutmuş deyimlerden birisidir “kazan kaldırma”. ücretli askerleri barındırmakta olan yeniçeri ocağı adındaki kışlanın orta yerinde yemeklerin kaynadığı kazanlar bulunurdu ve yeniçeriler bir sorunları olduğu zaman bu kazanın başında toplanarak konuşur, tartışırlardı. isyan etmeye karar verdikleri zaman bu kazanı kaldırıp dışarıya çıkarırlardı. kazan kaldırma sözü buradan gelir.

osmanlı döneminin hiçbir dönem bitmeyen isyanlarının birçoğunda yeniçerilerin ya doğrudan ya da dolaylı olarak payı bulunmaktaydı.
işte bunlardan bazı belli başlı olanlar…

Süleyman’ın Baba Ocağı

INTERNET CAFEE | 04 August 2007 10:55

On gün olmuştu Süleyman Osmanlı’nın başkentinden ayrılalı. Ocaktan güç bela izin almış, ortabaşı hakkıya iki altın lira da rüşvet vermişti. Dimitri mi yoksa Ruslav mı olduğunu bilmediği adı kadar emindi altınların çoktan Galata’daki meyhanelerde şaraba ve aşka dönüştüğüne. Sekiz altın lirayı ise Defter-i Hümayun’daki ibne bakışlı çelebiye toka ederek öğrenmişti köyünün ve ailesinin adını. Dört yaşında olduğunu söylüyordu nerede ise boyu kadar olan defter, anasının kucağından Osmanlı’nın kucağına geçtiğinde. Yirmiiki senedir babasının tam ayrılık anında kulağına söylediği muhakkak dönmelisin sözünü unutamamıştı. Dönmesi lazım geldiğini biliyordu.

Gün ağarıyordu Jezerski dedikleri bu köye girerken Sancağın baş şehri Saray’dan bir günlük yolda ve düz bir ovada idi. Saray’daki handa kaldığı gece, boyundan, posundan, gür bıyığından, yer titreten yürümesinden ve belindeki koca saldırmasından Yeniçeri olduğunu anlıyacaklar diye biraz da çekinmişti. Gerçi tebdili kıyafet idi ama olsun. Osmanlı’nın gizli, saklı çok düşmanı vardı. Köye girince hemen tanıdı. Evini de gözü kapalı buldu Süleyman. Bu tanıma anı, ömründen geçen yıllara rağmen çocukluğunun tüm anılarını kafasında kapalı duran çekmeceden fırlayıp çıkmıştı. Nerede ise anasının dilini bile konuşacaktı. Evin önüne geldiğindde bir parça şaşırdı. Hatırladığında daha büyük bir ev idi bu. Oldukça varlıklı bir ailenin evine benziyordu. Bu kadar zengin aileler oğlan çocuklarını Osmanlı’ya vermektense yüklü bir kurtulmalık ile hallederlerdi işlerini. Tuhaf doğrusu. Ağır meşe kapıya vurdu. Açın diye bağırdı yüksek sesle.

Süleyman’ın Hazinesi

INTERNET CAFEE | 03 August 2007 15:38

On ikinci ortanın yüzyirmisekizinci adamıydı Süleyman. Ortabaşı’nın adı Hakkı idi ve bileği en kalın bıyığı en gür olanıydı ortanın. Gözü fena halde kara, yüzü fena halde yaralı idi. Kırkından fazla var olduğu belliydi. Gözlerinin yeşilinden Tuna’nın kıyısında oturan Gagavuzlardan olduğunu belli ediyordu. Bu renk menekşeler ancak Deliorman’ın köylerinde yetişirdi. Ortaağası ise kendi gibi Süleyman adında bir yiğitti. Bu yiğidin de pek yapılı, pek yürekli olduğu kadar şaraba ve Rum kadınlarına dayanıksızlığı, Dersaadet’in meyhanelerinde sabaha kadar Büyük Adalı Katerina ile içtiği sonra da seviştiği tüm ortanın dilinde idi. Ancak öküz kuvvetine sahip olan Ağa’nın yanında insanın bildiklerini belli etmeye kalkması değil kulağından, canından bile olmasına rahatlıkla yeterdi. Gelelim asıl meselemize. Saray’ın Gülhane yanındaki duvarının dibindeki küçük köşkünde oturan ve Kapalıçarşı’da kuyumculuk işi ile iştigal eden Seferis Ağa isimli uyanık Rum’u, Dobruca’da ayaklanan Bulgar’ların üstüne yürüdükleri seferde, isyancıları kıydıkları köyde girdiği evlerden birinde bulup da usulca koynuna attığı som altından yapılma kaşıkları satmak için gittiği Kapalıçarşı’dan tanıyordu. Kaşıkları oniki altın sikke ile değiştirdi Seferis tezgah altından. Sikkeleri ise rüşvet olarak kullanacaktı Süleyman daha sonra. Devlet-i Ali Osmaniye’nin Yeniçeri ocağına kaydetmek için küçük yaşta topladığı çocukların nereden geldiğini kayıt altına aldığından adı gibi emindi Sülayman. Gerçi babasının koyduğu adı Yorgo muydu, İvan mıydı ondan pek emin değildi ama neyse.

GÖSTERECEĞİM CÜMLE ALEME!

| 13 April 2007 19:39

fodlamı almıştım. ufak ufak parçalar kopartıp kemiklerime yapışan mideme bir ıyd neşesi tattırmak istiyordum.
fodla katibinin işi kıyaktı. seferden yeni döndük.
halimiz perperişan.
şu fertute ne de anama benziyor…

sultan süleyman han daha ne yapacaktı yani!
elçiye zeval olmazdı ya… islama davet etti kefereleri. reddettiler.
cizyeye de burun kıvırdılar. kanlarınızda yıkanmak mı istersüz, deyu gürledi. aldırmadılar.

edirne’den estergon üç aydan fazla bir vakit aldı.
avusturya kefereleri muhkem bir kale inşa ettilerse de,
on iki günlük muhasarada işi bitirdik.
bense falya açmaktan bitap düşmüştüm. ellerim şerha şerha…

DC Comics’ten yeni bir çizgiroman kahramanı

uparlayan | 25 December 2006 20:52

DC Comics'in son çizgi kahramanı
DC Comics’in son çizgi kahramanı “Yeniçeri” (dişi ama neyse…)

DC Comics‘in geçtiğimiz yıllarda tek sayılık JLS: Annual’da oluşturdukları evrene kattıkları ilk Türk “süper kahraman” olan “yeniçeri”nin (Selma Tolon) ses getiren macerası artık Türkçe ve reflardaki yerini aldı. Macerayı yazan Brian Vaughan, çizem Steve Scott çinisini hazırlayan, Hector Colazzo ve editörlüğünü yapan ise Koray Özbudak…