bildirgec.org

sancak hakkında tüm yazılar

Mezestre

lagos | 03 September 2009 12:13

soğuk..
çok soğuk bu yaz gecesi.
yine de terlemeye başlıyorum,
vücut ısımı yükselten nefesin değil, rom şişesi..
kumsal zifiri karanlık,
ay bulutların arkasında,
yıldızlardan hiçbir iz yok.
sadece çok uzaklardaki birkaç teknenin ışığı gözüme takılan.
rom kokusu dalgaların kokusunu bastırıyor gibi biraz.
anlamazdım eski denizciler romu nasıl sek içermiş?
şimdi anlıyorum..
zormuş her limanda bir kelebek öldürmek.
acıtıyormuş iskelede ağlayan bir martıya veda busesi bırakmak.
dudaklarımdan gitsin diye onun tadı,
sek içiyorum ilk defa..
hissizleşiyor dudaklarım.
ısırıyorum hissetmek için.
kan tadı geliyor.
pek de iyi gitmiyor diye düşünüyorum romla kan.
senin kanın olsa belki..
ama benim kanım pis.
ruhumu arındırmak için defalarca damarlarımda dolaşan bu kan pis.
yine de arındıramayan bu kan pis..
kansızım derdin diye hatırlıyorum,
her an bayılacakmış hallerin,
ve üşürdün hep..
gereksiz ayrıntıları hatırlıyorum hep nedense.
ama sevdiğin rengi hatırlayamayacak kadar gereksiz bu balığın hafızası..
unutmak istediklerini unutamayacak kadar da seçici geçirgen..
ıslak bir kalp benimkisi.
dokunursan ıslanırsın demiştim.
gözlerinin ıslaklığı rimellerini akıtıyor.
ve yastığın kurşuniye boyanıyor, biliyorum..
geri gelecek misin sorusuna doğru yanıtı vermeyi çok isterdim.
ama yapamıyorum.
bilirsin yalan da söyleyemem.
o yüzden susuyorum..
zaten ruhum hep alargada.
o karaya hiç ayak basmıyorki..
bedenimse her vedada gözlerimin altına bir çizgi ekliyor.
zaman hiçbir şey öğretmiyor, öğreten tecrübe.
ve yine her kaçışta,
gitmek istemezcesine,
sancağım mezestre..

Süleyman’ın Baba Ocağı

INTERNET CAFEE | 04 August 2007 10:55

On gün olmuştu Süleyman Osmanlı’nın başkentinden ayrılalı. Ocaktan güç bela izin almış, ortabaşı hakkıya iki altın lira da rüşvet vermişti. Dimitri mi yoksa Ruslav mı olduğunu bilmediği adı kadar emindi altınların çoktan Galata’daki meyhanelerde şaraba ve aşka dönüştüğüne. Sekiz altın lirayı ise Defter-i Hümayun’daki ibne bakışlı çelebiye toka ederek öğrenmişti köyünün ve ailesinin adını. Dört yaşında olduğunu söylüyordu nerede ise boyu kadar olan defter, anasının kucağından Osmanlı’nın kucağına geçtiğinde. Yirmiiki senedir babasının tam ayrılık anında kulağına söylediği muhakkak dönmelisin sözünü unutamamıştı. Dönmesi lazım geldiğini biliyordu.

Gün ağarıyordu Jezerski dedikleri bu köye girerken Sancağın baş şehri Saray’dan bir günlük yolda ve düz bir ovada idi. Saray’daki handa kaldığı gece, boyundan, posundan, gür bıyığından, yer titreten yürümesinden ve belindeki koca saldırmasından Yeniçeri olduğunu anlıyacaklar diye biraz da çekinmişti. Gerçi tebdili kıyafet idi ama olsun. Osmanlı’nın gizli, saklı çok düşmanı vardı. Köye girince hemen tanıdı. Evini de gözü kapalı buldu Süleyman. Bu tanıma anı, ömründen geçen yıllara rağmen çocukluğunun tüm anılarını kafasında kapalı duran çekmeceden fırlayıp çıkmıştı. Nerede ise anasının dilini bile konuşacaktı. Evin önüne geldiğindde bir parça şaşırdı. Hatırladığında daha büyük bir ev idi bu. Oldukça varlıklı bir ailenin evine benziyordu. Bu kadar zengin aileler oğlan çocuklarını Osmanlı’ya vermektense yüklü bir kurtulmalık ile hallederlerdi işlerini. Tuhaf doğrusu. Ağır meşe kapıya vurdu. Açın diye bağırdı yüksek sesle.

büyük sırbistan’dan minik sırbistan’a

moroccom | 22 May 2006 10:04

sırplar yugoslavya’nın dağılmasından sonra büyük sırbistan hayaliyle binlerce insanı öldürdüler, binlerce genç kıza tecavüz ettiler.
fakat ne hikmetse her katliamdan sonra biraz daha küçüldüler. yavaş yavaş minik sırbistan gerçeğine doğru ilerliyorlar. kosova’nın özerk bir statüye kavuşmasından sonra dün yapılan halk oylaması ile karadağ’da sırbistan’dan ayrıldı ve bağımsız bir ülke hüviyetine büründü.
birkaç yıl içerisinde sancak’ın da bağımsızlığını ilan etmesini dört gözle bekliyorum.