Elinizin altında yiyecek birşeyleriniz, sırtınızda elbiseniz, başınızın üstünde bir çatı ve uyuyacak bir yatağınız varsa, bu dünyadaki yaşayan insanların %75’inden daha zenginsiniz demektir.Şu demek oluyor ki; dünyada yaşayan insanların %75’i bu nimetlerin hepsine birden sahip değil.
yorumlar
dünyada henüz elektriği bile olmayan insanlar var. hangi gezegende hayat var diye uzaya çıkan dünya devi ülkeler keşke bir okyanus ötedeki ülkelere baksalar hayat kaldı mı diye
ilginç. demek o kadar vahim dünyanın hali
bu dünya böyle işte epilepso. sorsan açlık sefalet yok derler.
İlkel insan topluluklarının kaderi onbinlerce yıl boyunca doğa koşulları tarafından belirlenmiş, kıtlık ve açlık insan topluluklarını karınlarını doyurabilecekleri verimli alanlara doğru göç etmek zorunda bırakmıştı. Tarım devrimi ve yerleşik hayata geçişle birlikte insanlık, doğa güçlerine boyun eğmekten kurtulmaya, doğayı dönüştürerek ona egemen olmaya, kendi yaşam koşullarını üretebilmeye başlamıştır.Sanayi devrimi insanın doğa üzerindeki egemenlik mücadelesinin dönüm noktasını oluşturur. Son 200 yılda öyle muazzam bir teknolojik atılım gerçekleşti ki bugün insanoğlu ekvatordan Kuzey kutbuna, denizin binlerce metre altından uzaya kadar hemen her yerde yaşamını üretebiliyor. Bilim ve teknoloji sayesinde en iyi hayvan ırkları yaratıldı. Sulama, gübreleme ve tohum ıslahı sayesinde toprağın verimliliği onlarca kat arttı. İstenilirse çölün ortasında bile tarım alanları yaratılabiliyor. Cep telefonlarını, yani uzaydaki uyduları kullanmak gündelik yaşamımızın basit bir parçası haline geldi. Aynı uydularla her yıl dünyada yetişmekte olan tarım ürünlerinin miktarları bile saptanabiliyor.İnsanın, hiç değilse gıda ürünleri üretimi bakımından, doğa üzerindeki egemenliği öyle bir aşamaya geldi ki, hava koşulları ne kadar olumsuz olursa olsun yaklaşık 6 milyar 300 milyonluk insan nüfusunun gıda ihtiyacının kat be kat fazlasını üretebilme potansiyeline sahibiz. Bugün dünyadaki gıda üretiminin, 10,5 milyar insanın sağlıklı beslenmesine yetebileceği hesaplanmaktadır.800 milyon insan açAncak öte yandan çağımız, insanlık tarihinin en derin çelişkilerinin yaşandığı en akıldışı çağdır. Kapitalizm bir yanda inanılmaz bir zenginlik diğer yanda ise ölümcül bir yoksulluk üretiyor. Dünya Bankası ve Dünya kalkınma raporu verilerine göre;Dünya nüfusunun yarısı, yani 3 milyardan fazla insan günde 2 dolardan daha az, 1,5 milyar insan da 1 dolardan daha az bir gelirle “yaşıyor”. Buna karşılık dünya nüfusunun yüzde 10’u, dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini alıyor.800 milyon insan aç yaşıyor. Yılda 11 milyon çocuk açlıktan ölüyor.Afganistan’da günlük ortalama gelir 44 cent, Etiyopya ve Kongo’da ise 27 cent.Doğu Asya ve Pasifik ülkelerinde yaşayan 267,1 milyon kişi, Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yaşayan 17,6 milyon kişi, Latin Amerika ve Karayipler’de yaşayan 60,7 milyon kişi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan 6 milyon kişi, Güney Asya’da yaşayan 521,8 milyon kişi, Sahra altı Afrika’da yaşayan 301,6 milyon kişi, günde 1 dolardan daha az gelirle yaşamını sürdürüyor.Bugüne kadar Dünya Bankası’nın yoksullukla mücadele adına ileri sürdüğü öneri şuydu: Gelişmekte olan ülkelerde “zengin kesimden alınan vergiler azaltılacak” böylece yatırım ve istihdam artacak, uzun dönemde yoksulluk ortadan kalkacak! Yani yoksulluğu ortadan kaldırmanın yolu zengini daha zengin hale getirmektir. Bu mide bulandırıcı öneriler utanmaz kapitalist uzmanlar tarafından öneriliyor ve kapitalist rejimler tarafından uygulanıyor.Dünya Bankası’nın, kardeş kuruluşu IMF ile birlikte faaliyete geçtiği 50 yılı aşan sürede yoksulluk giderek arttı. Raporda, dünyada günlük geliri 1 doların altında kalan insanların sayısının 1987’de 1,2 milyarken bugün 1,5 milyara çıktığı belirtiliyor. Bu sayının 2015 yılında 1,9 milyara ulaşması bekleniyor. Geçen 50 yılda, zenginlerle yoksullar arasındaki gelir uçurumu daha da arttı. Dünyanın en yoksul ülkelerinde kişi başına düşen gelir, 1970-1985 yıllarında zengin ülkelerdeki kişi başına gelirin yüzde 3,1’i düzeyindeyken, bu oran 1990’ların sonunda yüzde 1,9’a dek düştü. Bu oranların ülkeler arası ortalama gelir uçurumunu yansıttığı unutulmamalıdır. Yoksul ülkelerde de zengin-yoksul uçurumunun olduğu hesaba katılırsa durumun çok daha vahim olduğu görülür.Açlık ve yoksulluk sadece en geri ülkelerde yaşayan insanların mı sorunudur? Bir zamanlar Latin Amerika’nın en kalkınmış ülkelerinden biri olan Arjantin’den gelen haberler durumun hiç de böyle olmadığını ispatlıyor:“Arjantin’de çocuklar açlıktan ölüyor. Ekonomik krizin tüm ağırlığıyla hissedildiği Arjantin’de, yoksul ailelerin çocukları gıdasızlık nedeniyle hayatını kaybediyor… Arjantin’de en alt gelir grubundaki ailelerin çocukları, yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor. 36 milyonluk ülkenin yarısı, fakirlik sınırının altında yaşıyor. … ekonomik krizin pençesindeki Arjantin’de her 10 çocuktan altısı sefalet içinde yaşıyor…. Arjantin’de dakikada 12, günde 16.900 kişi yoksullar ordusuna katılıyor. 2002 Mayıs ayı itibariyle ülkede yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı 19 milyonu aştı.”Arjantin varlık içerisinde yokluk yaşıyor. Dünyanın en büyük sığır eti, tahıl ve soya fasulyesi üreticileri arasında bulunan Arjantin’de, açlık artık gündelik bir olgu haline geldi. Arjantinli işçilerin ürettiği ürünler mağazaların içerisinde duruyor ve aç insanlar, aslında kendilerine ait olanı almaya kalktıklarında karşılarında polis ve orduyu buluyor, dünya televizyonlarında serseri bir avuç yağmacı olarak tanımlanıyorlar.Açlığın sorumlusu bizzat kapitalist sistemdirBazı iktisatçılar, kapitalizmin bu aşağılık papazları, “yoksullara yardım edilmemeli, güçsüz olanın elenmesi doğa kanunudur. Üstelik yardım etmek hiçbir işe yaramaz. Yardım edilirse bu yoksullar sürekli ürerler sayıları sürekli artar, hep daha fazla yardım isterler, onları az çocuk yapmaya özendirirsek sorun hallolur” diyorlar.Oysa kapitalizmde açlığın sebebi, geçim araçlarının nüfusa oranla azlığı değil fazlalığıdır. 1844 yılında Engels şöyle açıklıyordu:“Sermaye her gün artıyor; nüfusla birlikte emeğin gücü de büyüyor; ve bilim her geçen gün, doğa güçlerini insanın hizmetine daha çok sokuyor. Bu üretken kapasite, bilinçli olarak ve herkesin çıkarı doğrultusunda uygulansaydı, insanlığın payına düşen emek, kısa zamanda asgariye indirilmiş olurdu. Rekabete bırakılacak olursa o da aynı şeyi yapar ama çelişkiler çerçevesi içinde. Toprağın bir bölümü en iyi biçimde işletilirken, bir bölümü bomboş durmaktadır. Sermayenin bir bölümü şaşırtıcı bir hızla dolanırken, bir bölümü de sandıklarda ölü yatıyor. İşçilerin bir bölümü günde 16 saat çalışırken diğer bölümü işsiz ve açlıktan ölüyor.”1844’den bu yana kapitalizmin temel işleyiş yasaları değişmedi. Bu yüzden Engels’in çözümlemesi geçerliliğini sürdürüyor. Yoksulluk ve açlık ne bazı halkların tembel olmasından, ne hızlı nüfus artışından, ne bazı ülkelerin topraklarının verimsiz olmasından ne de iklim koşullarının kötü olmasından kaynaklanır. Bugün tüm dünyayı kasıp kavuran yoksulluğun ve açlığın yegâne sorumlusu kapitalist dünya sistemidir. Gıda ürünlerinin üretim miktarları bizzat kapitalistler ve bunların hükümetleri eliyle sınırlandırılmaktadır. Çünkü satabileceğinden fazla üretim, ürün fiyatlarının düşmesine, kapitalistin kârının azalmasına yol açar.AB ülkeleri 2006 yılında yıllık gelirlerinin %3’ünü kalkınma yardımlarına ayırma önerisini tartışacak. Yoksullara yardım adı altında yoksul ülkelere verilen paralar elbette oradaki kapitalist hükümetlere veriliyor, açlara, yoksullara değil. Ve bu paraların çok büyük bir bölümü silahlanma harcamalarına ayrılıyor.Geçtiğimiz günlerde Johannesburg’da gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde alınan kararlardan biri de, sağlıklı yaşam kaynaklarından yoksun 2 milyar insanın sayısının 2015 yılı itibarıyla yarı yarıya azaltılmasıydı. Dünya nüfusunun üçte birini sağlıklı yaşam kaynaklarından yoksun bırakan burjuva kan emiciler, bir milyar insanın hayatını ne zaman kurtaracaklarının, bunu en az kâr kaybıyla nasıl başaracaklarının hesabını ve pazarlığını yaptılar. Sonuç 1 milyar insanın ölümüne 13 yıl daha göz yumulması oldu.Dünya işçilerinin ve yoksullarının ihtiyacı, elbette burjuvazinin şefkati ve sadakası değildir. Burjuvazinin timsah gözyaşları ve yardım söylemleri mide bulandırıcıdır. Biliyoruz ki, milyarlarca insanı yoksulluğa, hastalığa ve açlığa mahkûm eden kapitalist sistem, insanlığın hiçbir sorununa çare olamaz.Kapitalizm garabeti, yarattığı tüm sorunları ve çelişkileri ile insanlığa yaşattığı yıkımlar pahasına ayakta kalmaya devam ediyor. Fakat dünya proletaryasının bugün örgütsüz ve dağınık oluşuna bakarak tarihin sonunun geldiğini, kapitalizmin alternatifinin olmadığını iddia edenler yanılıyorlar. Kapitalizm insanlığın nihai yazgısı değildir. Bu yazgıyı değiştirmekse dünya işçi sınıfının ellerindedir. İşçi sınıfının önünde iki seçenek duruyor: ya açlıktan kırılmak ve en iyi durumda giderek sefilleşen bir yaşam sürmek ya da kapitalizmi temellerinden yıkıp, yeni sosyalist bir dünya kurmak. Bugün bu iki seçenek arasında karar vermek, bir ölüm-kalım sorunu haline gelmiştir.
Beyrek bak ne güzel şeyler yazmışsın, ama bunları yorumdan önce yazıya yazsaydın, bu yazıyı tutan bir sürü kişi olurdu.Yok, radyocuyu örnek aldıysan, haklısın.
ne kadar safsınız yahu! hiç bugüne dek beyrek bu kadar uzun, araştırılmış ve türkçesi düzgün bir şey oturup yazmış mı baktınız mı? hadi kopyaladın bari kaynak göster … “yerseniz” yapma bize…işte yazıyı aldığı yer!
sanane kardeşim akıl etmiş yapıştırmış adam. uygun görmüş yapıştırmış, ne var bunda? sende akıl et iki kelam ekle kafandan yada zulandan.abi yemeğin tadından öte nasıl yapıldığına takmış bu millet
maaşallah yani! ayıba da itiraz etmeyelim, kıçımızı kırıp oturalım… hafif’te içerik hırsızlığı direk yasaktır bossout! ayrıca sağdan soldan içerik araklayıp paste etmeyi de “akıl etmiş yapıştırmış” olarak algılanman da akıl etmeye bakışını açıkça ifşa ediyor.yani sen gerçekten buradaki tüm yazarların bir yerlerden kopyalayıp sağa sola kendi yazısıymış gibi yapıştırmayı akıl edemediğini mi sanıyorsun?
Yuhhh diyorum. Herşeyi çalıyoruz zaten, başkasının yazdığı yazıyı da çalalım, kaynak da göstermeyelim.Bu üstelik öyle korsan film almaya da benzemiyor. Korsan filmin üzerine yönetmen benim yazarsan, benzer. Çünkü o yazıyı kendisi yazmış zannedip, tebrik ediyoruz. Oysa yazanı tebrik etmek lazım.
çok şaşırdım
evet dostum aynen dediğin gibi sölüyorum.alıntı-kopya hepsi bu! yukarıdaki yorumu diğerlerinden ayıran ise kopyanın bariz bir şekilde göze çarpması.son olarak tamamiyle kendine ait bir cümle yazmanı istiyorum.eğer yazabilirsen takıntımı bu platforma bir daha taşımayacağıma söz veriyorum.
çok iyi bir fikir bulmuş o zaman beyrek. haydi hafif ahalisi internete dağılıp sağdan soldan yazı toplayın, hep beraber hafifin her yerine yapıştıralım. bitsin bu üretme işkencesi… hatta ne diye fazla tıka emek harcayıp, site site dolaşacağız ki, hafifin içinden hafife copy-paste yapalım birbirimizin yazdıklarını. geçinir gideriz…kendi fikirlerini litografi yöntemiyle edinmiş olabilirsin ama emek harcayıp özgün bir şeyler üretmeye çalışanları da beyrek modeliyle aynı kaba koyarsan, ben de sana emeğe terbiyesizlik yapıyorsun derim… kuranı, nutuğu da beyrek kendi yazmış gibi buraya kopyalarsa iyi yapmış diyecek misin?
Belki @beyrek Kemal Erdem’dir?
Yuh hakkaten ya. Çok ilginç bulduğun bişeyse link verirsin. Öbür hıyar çifte kavrulmuş petibör kardeşimin de sana ne kardeşim adam bulmuş yapıştırmışı bokun boku olmuş. Ulan hadi biz okuyanları bi tarafınıza taktığınız yok. Yazandan da mı utanmassınız bre densizler.
bana bak denyo adam gibi yazıyorsan yaz yazmıyorsan s..tir git emi!
karakter ve kültür seviyesi ön plana çıkmaya başladı…
karakter tahlili mi yapıyorsun sen he!baştan desene benim konuyla ilgim alkam yok yada ekleyecek birşeyim diyeklonmusunuz kardeşim hepiniz.
tahlil etmeye gerek yok. hırsızlığı övüp, emek hırsızlığını akıllık olarak gören, üzerine eleştirileri kaldıramayıp, söyleyecek lafı olmadığından küfür eden adamlar türkiye’nin her yerinde bolca mevcut. çağanoz gibi yürüyorsundur bir de sen di mi?
algılama özürlümüsün yoksa saf numarasımı yapıyorsun anlamadım hakaret ediliyor bana
kendi yazdıklarınla cevap vermişssin zaten yukarıda, kuran falan demişssin aciz bir şekilde e ben daha ne cevap yazayım sana.
offff… düşünce değil kazurat üreten, emek hırsızlığını akılılık olarak göstermeye çalışan bir adamla konuştuğumu unutuyorum tabii…bir hafif büyüğümüzün bir zamanlar dediği gibi; güzelim cümlelerimi, özenle seçilmiş kelime tamlamalarımı, aziz terâkümümü seninle uğraşarak boşa sarfedemeyeceğim daha fazla…
he bu arada kendi vucundan sıfatlar kopyalayıp gelme karşıma.ama virajları yengeç gibi aldığımı söylerler, arabayla.durduk burada adama laf yetiştiriyoz tobe tobe
kazuretle doldurulmuş bir yalak değil en azından bu insanlar.abisizler; onlar için şans pek azınında seçimi.bende uzatmayacağım sevgili yalak kardeşim.
arkadaşlar özür diliyorum. yazı benim yazım değil haklısınız. böyle olduğunu da iddaa etmiyorum. ayrıca kaynak gösterme konusunda yerden göğe haklısınız.yazıyı dikkatimi çektiği için koydum buraya.
@beyrek:numb’ın da dediği gibi; bu gibi durumlarda doğru hareket, yazıyı kopyalayıp yapıştırmak değil, yazıya giden linki ahkam olarak yazmaktır.ayrıca bu kural sadece hafif.org sınırları dahilinde değil, tüm internet dünyasında geçerlidir çünkü -hepimizin de bildiği gibi- internet, genellikle “gerçek hayat” diye adlandırılan şeyin bir uzantısıdır. şimdi buradan başlayarak ahkamımı “interneti seviyorum” konulu bir kompozisyona çevirmek de var ama bunu yapmayacağım çünkü ben yetişkin bir insan evladıyım :::)
yahu kime ya da kimle bu konularda konuşsak ılımlı ya da müzdarip peki o zaman bu kötülükler neyin nesi?sakın şükür etmekten olmasın.