evkaf vekaletinden….
müzeler haftasındayız. hava bir dargın bir barışık güneşle. istanbul’a en yakışan hali. eski şehrin tam zamanı dedim, atladım topkapı müzesine gittim. beleş müze gezmeye, ecdada bir selam etmeye. umduğumdan daha az bir kalabalık vardı. arkeoloji müzesine pek itibar yoktu. osmanlı’nın kırık dökük azameti hâlâ yerinde, reytingi yüksek topkapı’nın.başladık sarayı gezmeye. havalandırmaları çalışmayan salonlardan çıkıp, gezideki en keyifli kısım olan köşklere doğru ilerledik. vatanın hali pür melalini en iyi gören yer olan mecidiye köşkünün önüne geldiğimde aşağıdaki manzarayı gördüm.

çıkıp yücesine seyran eyledim
çıkıp yücesine seyran eyledim

bu zat, sarayın en şekilsiz en gereksiz yapısı olan mecidiye köşküne sırtını vermiş, manaya dalmış görüğünüz şekilde oturmaktaydı. zaman zaman kendisini süzen gözlere gerçekten pek aldırmaz bakışlar atıp, daldığı derin gayya kuyusuna geri dönüyordu. oturuşu birden 3.selim’i hatırlattı bana.

III. Selim
III. Selim

aynı selim gibi oturuyordu. aslında selim bir tarafa, bir padişah rahatlığı olduğu kesin.tarihle barışmak/küsmek mevzuları geldi aklıma zat-ı muhteremle ufuk çizgisine bakarken. yere göğe koyamadığımız, bazen de yerden kaldıramadığımız anlı şanlı, kirli paslı bir geçmiş var önümüzde. ilginçtir hep de önümüzde. bir türlü kaldıramadık cenazeyi. daha doğrusu kaldıramayan bir grubuz. bu zevat gibi olamadık maalesef bir türlü. sırtımızı verelim saraya, bağrımızı açalım yele yapamadık. böyle döndük durduk. sahiplenmeden öte bir şey bu. öyle olduğunu kabul etmek ya da sadece öyle olmak. başka kimseyi de takmamak. fetih de yaparım, kariyer de…sonra bir grup kız geldi onlar da bu son osmanlı’nın resmini çekmek istediler. hiç kılı kıpırdamadı kendisinin. etrafında vızıdayan sinekler muamelesi yaptı onlara da. pek yüz vermedi.selimiye’ye bakıyordu. selim’in canavarı selimiye, altından kalkamayacağı kadar büyüktü.müzeler haftası 18-24 mayıs