Paronayak bir şairin dil sürçmesi sevda…Zeus’un aşka aç tapınağında bir Meryem gibi bakire gülümsüyor suçum. Aşka inanmayanlara bileniyorum, keskin bir kalem kılığında… Seni işaret ediyor şahadet parmağım.Ey yüreğime inen en kutsal vahiy, en masum günahımın savunması… Ey, karasularında çocukluğumdaki gibi koşturduğum verimli hüznüm…Sen miydin aşka secde ederken alnımı kanatan taş?Kendi yörüngesinde dönen bir Havva idim en fazla senden evveli. Kendine secde eden ateş… Senden evveli yazgısız bir kader, kabulü ret olunmuş bir dua, dilini yutmuş bir kilit iken, cennetin kevserine ulaşmış bir vusl sarhoşuydum seninle her-dem…Yatağına sığmayan bir maviydim kendi karasından uzağa düşmüş ama kendi dalgasıyla dövüşen… Ey kıyılarımı gönüllü teslim ettiğim korsan sevdam, Kim öldürebilirdi beni, senin vurgunundan başka?Müsvedde bir hayatın son perdesi bu sevda… Firavun kadar lanetli, Züleyha kadar aşka aç bir efsanenin melez çığlığı… Her savruluşumda yetim düşeceğimden korkarak uzandığım dal…Hangi pazarda sattın beş kuruş etmeyecek köleliğimi?Gömleğinde aşkı tehir etmiş bir kalbin kan lekesi ve ruhundaki tırnak izimle dudaklarının kıvrımlarına çekilen bu denizde git nereye sürü(kle)nebilirsen.. Yalnız yılanlar mıymış gömlek değiştiren? Sen yoktun ben seni ara(la)rken gecenin penceresinden..Kim boğabilirdi ki beni senin karanlığından başka?Ezik bir gül çığlığı şimdi sesimde Tanrıya ulaşma çabasında tüm münacatlar… Oysa cennetin rengârenk ikliminde el ele yürürken ne methiyeler dizmişti sana bu yürek… Ölü bir kadın kalbinden dillenen, yetim bir çocuk gibi büyüyecek tüm dizelerimin vebali asılı boynunda… Hesabı sende duvarlara çarpacak soğuk nefesimin ve piç sayılacak şiirlerimin.Ey karlı dağ başlarının ayazlı ve dingin yalnızlığında kaybolan sesim…İçime çektiğimde yitirdiğim nefes, savunmasız şarkılarımın düğümlendiği notam…Ey keşfetmeden terk etmeye mecbur kaldığım ada/m…Ey kızgın kumlarda, yanan ayaklarımla serinliğine koştuğum vaham… Sen miydin suya eğildiğimde sırtıma giren kurşun?