bildirgec.org

cennet hakkında tüm yazılar

Cennet Bahçe

mavilikler | 23 June 2011 09:20

Ben nerde kaybettim o duyguyu? Nasıl anlatsam, bir çardak altındayım sanki. Bir yerlerden su sesi geliyor. İçleri serinleten bir serpinti oluyor şırıltılar… Yaprakların gölgesi vuruyor üzerimize. Çay bardakları var masada. Duvarlar çevreliyor bahçemizi. Bize yabancı gelen her şeyi öte yanda bırakan…

9-10 yaşlarındayım diye hatırlıyorum. Yanımda yaşıtım bir kızla cıvıltılar saçıp duruyoruz bahçeye. Annem de masanın bir yanından bize klavuzluk etmekle meşgul… Bu yaşların huzurunda tekin olmayan bir taraf vardır, biliyor bunu. Küçücük bir bakış ya da kelime bitmek bilmez çağrışımlara yol açabilir. O yaşlarda huzurlu olmak bir amaç olarak seçilmediğinden, kararlılıkla onu savunma gereği de duyulmaz. Bu yüzden büyükler kollama gereği duyarlar küçüklerin küçük dünyasındaki güzel gülüşleri.

CENNETbahçesi CEHENNEMateşi…

maltoferfol | 22 November 2010 14:13

Züleyha’nın -geceye inat siyaha bürüdüm- düşlerini…Yıldızlar serpiştirdim, bir inci ekledim gökyüzünün en gözucu yüksekliğine ve bıraktım kendimi pamuksu bulutlardan yeryüzüne..Toprağın kokusunda damla damla ıslattım benliğimi ve sırılsıklam soyundum geceye…
Yusuf’un güzelliğinde -aşk kokmalı her nefes,aşka üflemeli- bir tüy bırakmalı kanadından busesine konmalı gülün kokusu,sinmeli değidiği tene gül kokan gülüşü…Zamansız olmalı ama zamana sığmalı aşkı…
Züleyha’nın -bir peri masalı gül dipinde bekleyen- masalı ya hayat çizgisi avuçlarında uzuyor ya aşkla kesişiyor yolları…Bir koku yaylıyor huzurla hüznün keskin birleşimi İğde ağaçlarının dikenlerinde kan revan içinde değil gül kurusu açıklığında ki rengi… Dokunduğunda kanatlarına sen kokuyor parmak uçları…Her öznede sen yüklemsen ben nedensiz tamlanan ve tamlayan eklerim bir cümleye nasılsız kimsesiz bir sözcükte…Bir varmış bir yokmuşla başlar bütün sevdalar ve ile karşılaşır tüm çıkışlar açıklamalar bir isimin bir seste yükselişine tanık olur semada… Bir nefes üflüyor kulağıma bir Sur çığlığında Yusuf…
Yusuf’un gözünde -bir huzur var yumuşacık bir bakış kaybolduğum bir sıcaklık bir tını ıssız ama güçlü kadife sesiyle yüreğimde- birçok ışıltı gökyüzünde karanlığın içinde… Huzurla hüzün sıvışmış ay karanlık geceye ,gecede Yusuf’la göz göze kör şeytan asasıyla itelemekte Züleyha’yı…Ateşin kuyusunu boynuzuyla kazmakta…
Züleyha’ya -saçlarını savurduğunda geceye sen kokuyor gece- Dokunuşunu düşündüğünde saçlarına, korkuyor saç tellerinin kırılmasından…
Düşününce o anı -son an olmasından- tırsıyor gecenin sessizliğinden sensizliği siniyor üzerine…
Yusuf’um -dön yüzünü yüzüme hüznüm yok ellerinde- ılık nefesini değdir tenime dokun sol yanımdaki acıya, hisset acımı, yokluğundaki yanmayı bırak avuçlarıma…
Züleyha’nın -nasıl aydınlanıyorum bakışlarında parmak uçlarımda dolaşıyorum- yüreğinde Yusufçuklar uçuşuyor mutluluktan… Dudaklarında bir nefes buse hazırlığında, hayran olduğu gökkuşağı rengine bürünüyor tutku…Kırmızı büyülüyor zifirikaranlığı… Anımsadığı pembemsi silüetin gözden uzak olan gönülden ırak oluşunu unuttuğunda süslemedim harfleri adın düştüğünde dudaklarıma allayıp pulladım Aşk’ı isminde…
Yusuf’um -yıldızlar geceye eşlik ediyorken sen neden eşitlemiyorsun günü ışığı aydınlatıyorken kararmış bakışlarımı sen neden geceye açıyorsun gözlerini…Asilliğinde birleşiyor ismim kutsal bir mabette taçlandırıyorum hissettiklerimi senle buluştuğum tahtta ayyaklarım yerçekime ters düşüyor…Terseliniyor göğün yedikat altına sesleniyor göğün yedikat üstüne…Hiç korkmadım yüksekten yükselmekten,hiç kısmadım gözlerimi rüzgara karşan alevin miline…Huzurla yükseldiğim gökyünde hüznü alçattığım yüksekliğe uçuyorm seninle..
Züleyha’nın dağınıklığında -avuç içlerimi öpsün dudakların içine çek kokumu yüzüne sür yansıyan mutluluğumu- Savrulan saçları derli toplu sana gelişimde bırak sende kalayım ruhumla…Gezdir ruhunu tüm bedenimde Huzur dudaklarının arasından sıyrılsın geceye…İz bıraksın dudaklarım bir bıçağın kesiğinde… Dudak aralığında kalsın soluğumuzun kesildiği anı seyre dalsın gözlerim gözlerimde yaktığın ateşi söndürme…
Yusuf’un utancıyla -bir kıvılcım yükseliyor cehennemin dipinde- saman alevinin keskin kokusu yayıldığında bir anlık mutluluk hatırlanıyor, cennet kapısının anahtarıyla kitleniyor teslimiyet… Yanıyor, yakıyor boğazını, boğuluyor nefsinde ama neffesiz kalmıyor kovduğunda kör nefsini…Bir huzur karanlığın içine göz gezgdiriyor ve hissediyor varoluş amacını tüm dokunuşlardan uzaklaşıyor…
Züleyha’nın kurtuluşu -kuşatılmış bir nefsin kanatlarını kırıyor,sığınıyor hasretle kuşanmış bir tapınağa- Bir el uzaklığı mesafesindeki kör kuyulara sesleniyor:Yusuf Yusuf… Dudaklarında bir ses kulağında bir fısıltı…Bir melek ismini ismime işliyor…
Yusuf’
un -dudaklarında sürgün yazgım- Alevinde ateşe verilmiş düşlerin heyecanı is kokulu külle çırpılmış bir aşk tene mahkum ediliyor… Unutulmaz ilk gününe karşı gelen gece… Sessizce sokulduğumda yanına, dudak kıvrımlarımdaki izi sürdüğümde kaburgana -varoluşumu hatırlattığında- adım adım sürünmekse sırat köprüsünden geçişim, cennetin kovulmuş meleklerini korkutacaksa düşüşüm, sesimin derinleştiği kuyuna inerim ve susarım cehennemin kapısında…
Züleyha’nın ölüm -eksikliğimi örüyorum senli gecelerde ilmek ilmek çoğalıyorsun içimde- uykusunda hayra yormalı senli düşlerini…Ben Cehehennem Ateşinin körükleyicisi sen Cennet Bahçesinin misk kokusu…
Her ikiside keskin nefesli…

22.11.2010

BEKLERİM

bozok06 | 04 October 2010 14:02

SENSİZ GÜNLERİMİ SAYAMIYORUM,

YERİNE KİMSEYİ KOYAMIYORUM,

GÖNLÜMDEN BEN SENİ SİLEMİYORUM,

BEKLERİM SEVDİĞİM DÖNERSİN DİYE .

GEÇMİYOR GÜNLERİM BİR TÜRLÜ SENSİZ,

BİTMİYOR BU ÇİLE SEVGİLİM SENSİZ,

CENNET BİLE BANA ZİNDANDIR SENSİZ,

BEKLERİM SEVDİĞİM DÖNERSİN DİYE.

BEKLERİM SEVDİĞİM DÖNERSİN DİYE,

BELKİ BU HALİMİ GÖRÜRSÜN DİYE,

DERDİME BİR ÇARE BULURSUN DİYE,

BEKLERİM, BEKLERİM, BEKLERİM SENİ…
(bozoklu)

Heaven (2002)

queennothing | 12 January 2010 16:23

Krzysztof Piesiewicz ve Krzysztof Kieslowski‘nin “Heaven, Hell and Purgatory” trilojisinden uyarlanan 2002 çıkışlı sinema filmi “Heaven” (Cennet), Oscar Ödüllü Avustralyalı aktris Cate Blanchett ve Amerikan aktör Giovanni Ribisi gibi iki büyük ismi bünyesinde barındırıyor.
Philippa, İngiliz asıllı genç bir kadındır. Dört kişinin ölümünden sorumlu olan genç Philippa, İtalya’da polisler tarafından sorgulanmaktadır. İngilizce ifade vermeyi tercih eden genç kadının söylediklerini İtalyanca’ya çeviren Filippo, Philippa’ya tuhaf bir ilgi duymaya başlar.
50 yaşında bir temizlik görevlisi, bir baba ve iki küçük kızın ölümüyle yargılanan Philippa, verdiği ifadede uyuşturucu pazarlayan zengin bir işadamını öldürmek için ofisine bomba koyduğunu ve bombanın bilmediği bir şekilde asansöre ulaştığını söyler.

Sen miydin Aşka Secde Ederken Alnımı Kanatan Taş?

admin | 15 November 2009 03:42

Paronayak bir şairin dil sürçmesi sevda…
Zeus’un aşka aç tapınağında bir Meryem gibi bakire gülümsüyor suçum. Aşka inanmayanlara bileniyorum, keskin bir kalem kılığında… Seni işaret ediyor şahadet parmağım.

Ey yüreğime inen en kutsal vahiy, en masum günahımın savunması… Ey, karasularında çocukluğumdaki gibi koşturduğum verimli hüznüm…
Sen miydin aşka secde ederken alnımı kanatan taş?

Kendi yörüngesinde dönen bir Havva idim en fazla senden evveli. Kendine secde eden ateş… Senden evveli yazgısız bir kader, kabulü ret olunmuş bir dua, dilini yutmuş bir kilit iken, cennetin kevserine ulaşmış bir vusl sarhoşuydum seninle her-dem…

bohemian rhapsody

threewishes | 11 November 2009 18:36

Hala yangında ilk kurtarılacak şey sensin bebeğim; bunca manikliğimiz olası depresifliğimiz,uçsuz bucaksız paranoyalarımız ve bütüün o cehenneme gidişlerimiz ama her defasında sadece göz göze gelerek cennete dönüşlerimiz, hayatımızda ki onca fazlalık ve olası kuyruk acıları, sınırsız şiddetimiz ve yere göğe sığmayan öfkemiz, kokladığımızda birbirimizi; genzimizi yakan nefretimiz ve en derinde… derin-de… derinin altında ve göğsünün içinde; -akan, -atan ve ‘biz’i ‘biz’e tamamlayan ve onları bize bağışlayan.. bağımız.. aşkımız…

love overcomes
love overcomes

UÇMAĞ – I AHMER

maltoferfol | 04 November 2009 09:31

Eğer cennete serilmişse kırmızı;
sırattan uçarak geçilir.
Kan damlar değdiğin nefesten.
Kokusu sızar kırmızımsı yapraklarına…
Üfler, ılık boşluğu mühürler kırmızıda
Elleri kulaklarında duyduklarına kapalı…
Fısıltı yayılmakta ve çığlık kan kırmızı
susmakta…

Kırmızı senli yaralarda,
kan(ak)acak sevdasında kan(aya)cak
kırmızda gözleri kamaşacak
durduracak kanamayı! Susacak…

islami masa oyunları

nazokiraze | 01 September 2009 23:18

Uzun yıllardan beri çocukların, büyüklerin oynadığı en bilinen oyunlardan olan monopoly, kızma birader ,şans yolu gibi oyunlara ülkemizden de benzerler çıktı.

hakan sarıhan isimli girişimci tarafından icat edilen oyun Monopoly nin biz benzeri(tek fark monopoly de dünyada mekan yerine takva yarışın’da ahirette iman). Zar yerine topaç kullanılan oyunda apartman dikmek, vapur iskelesi satın almak, şans kartı çekmek,kodese girmek gibi eylemler yerine anne babaya yardım ettiniz, elhamdülillah dediniz gibi ibareler var.

Cenneti anlat

bige | 11 August 2009 14:52

Vaad edileni değil, senin topraklarını bilmek istiyorum.Bilinmeyenin heyecanından değil, senin topraklarının tam da düşündüğüm gibi olacağından emin olduğum için istiyorum bunu.Sende bunu zamanla anlayacaksın, benim olduğunu hep birbirimizin olacağımızı, vazgeçilmezliğimizi…

Sataşmayacağız kimseye,mutsuz olmayacağız ki!Çiçekler en sarı en mor,yemek en lezzetli olacak bizim içim hep.

Ama bana sen anlat o cenneti birazda. Vaad etme,ama anlat.

http://www.flickr.com/photos/rust_art/3321255116/
http://www.flickr.com/photos/rust_art/3321255116/

Sürükle beni dünyana,ayaklarımla gidecek olsam da sen sürükle,ısrarını bildir bana.

Benim cennetime ancak böyle girilir de.

Vaad etme, sadece iste…

lütfen sonuna kadar okuyunuz

ozgursavas | 10 July 2009 12:53

BANA SORMADINIZ Kİ

Hiç kimse cezalandırılmak istemez kimse kendisini suçlu bulmaz çünkü. Kim ister ki bir saniye bile olsa yanmayı, ihtimali bile insanları korkutuyor ve bazı şeyleri kabullenmeyi kolaylaştırıyor. Merak ettiğinizi duyabiliyorum. Kastettiğim cehennem; kurallara uymayanların tahmin bile edemeyeceği, insan gözünün görmediği, yaşamadığı acıları, ıstırapları çekeceği yer. Rahat olun böyle bir yer yok… Yanlış duymadınız..‘Nasıl olur?’ dediğinizi duyabiliyorum. Öncelikle size bir soru soracağım ve cevaplayacağım bunu unutmayın yazımı okuyup bitirdikten sonra beni anlayacaksınız öle umuyorum. Bir ebeveyn çocukları ne yaparsa yapsın hoş görmeli ne isterse istesin sağlaması gerek durum ne olursa olsun çocuklarına sahip çıkmalı değil mi? Cevabı ‘Evet ellerinden gelenleri yapmalı hatta daha fazlasını’. Neden mi? Bir düşünün; bir çocuk yanlış yapacak, bir şeyler isteyecek duruma gelmişse eğer bir birey olabilmişse bu anne ve babanın sayesinde. Ne kadar güzel diyebildiğinizi duyabiliyorum. Elbette harika bir olay. Ama madalyonun maalesef tek yüzü yok. Bu çocuk ilerde büyüyecek, isyan edecek, yanlış işler yapacak, annesinden babasından olmadık isteklerde bulunacak, ailesinin gözünde kötü biri olacak yanlışlar yapıldığı söylenecek… Peki yanlış gerçekten de kimde acaba? Bence kimse de bir yanlışlık yok, olmak zorunda değil. Burada anlaşmazlıklar ebeveynlerin çocuklarının kendileri yaptığını ve nasıl bir sorumluluk altında olduklarının farkında olmaması.