“Sevgi dediğin, aşk dediğin kendinden feragat etmektir, samimiyettir” bu gibi sözler hemen herkesin dilindedir ve çoğu insan birilerini delice sevdiğini düşünür; annesini, babasını, eşini, sevgilisini, kardeşini, arkadaşını, vesaire… Ama tüm ilişkileri, küçük-büyük sayısızca yalanla yürür. Hiçbir ilişkisinde zerre samimiyet yoktur, fakat bin çeşit kurnazlık vardır. Hep idare etmek, geçiştirmek üzerinedir. Kişi “o yalanların hepsi öyle gerektiği için, onlar ufak şeyler; ben gerekirse canımı bile veririm” diye düşünür sevdikleri için. Canını verir mi bilemem, seven canını verecek diye bir şey yok; ama benim kafamdaki asıl soru işareti: sevginin samimiyetten uzak olup olamayacağı. Yani samimiyetsiz bir sevgi de var mıdır yoksa o adına “sevgi” dediğimiz başka bir şey midir?İnsan sorunlarıyla ve içine girdiği çıkmazla yıpranıyor, ayrıca samimi olmanın da zorluklarını görüyor. Samimiyet çoğu zaman daha fazla karışıklık doğuruyor, öyle olmasa da insan bunu düşünüyor. “Kimseye anlatamam derdimi” gibi… Kalabalıklar içindeki yalnızlık biraz da bu… Yalnızlık, samimiyetsiz, çıkarcılık; peygamber gibi insanda bile bunlar kökleşiyor zamanla. Tabii bunun yanında hala samimi, dürüst ve sevgi dolu olma iddiası var. Bu çelişkinin sebepleri belli, biraz sorgulayan her insan görür.Eğer samimiyetten uzak ve adına sevgi denilen o şey sevgi değilse sevgisizliği kabullenemiyor olmanın neticesi de olabilir. Ee, insan en yakını olarak düşündüğü kişileri aslında sevmediğini kolay kolay kabullenemez.