Aşağı Amazon bölgesinin Maici Nehri civarında yaşayan, hayli ilginç bir halk var: Pirãha‘lar.Piraha’ları ilginç kılan, 2006 senesinde hala avcı-toplayıcı hayatı yaşayıp, ottan çöpten duvarsız evlerde üç beş çubuğun üzerine uyuyup, ateş başında atlayıp zıplamalı ritüeller yapmaları değil. Yani bunların ilginç olmadığını söylemiyorum ancak, bu şekilde yaşayan başka halklar da olduğundan, en azından “çok ilginç” değil diyerek geçebiliriz.Toplamı 200 kişiden oluşan bir halk Piraha’lar. 15-20şer kişilik gruplar halinde, cangıla yayılmış şekilde hayvan avlayıp meyve toplayarak yaşamlarını idame ettiriyorlar.Uzunca süre kimsenin dikkatini çekmeyen bu halk, yıllarca kabile ile birlikte yaşayıp dillerini akıcı şekilde konuşacak kadar öğrenen, bütün kültürlerini kurcalayan dilbilimci Daniel L. Everett sayesinde gün ışığına çıkmış.İlk ve en önemli özellikleri, dillerinde “sayı” konseptinin olmaması. “Bir” yerine kullandıkları kelime aynı zamanda “az”, “az bir miktar” anlamına gelirken (diğer dillerdeki ‘tekil’lik anlamına tezatla), “iki” de “pek de çok değil” anlamında kullanılıyor. İkinin üstündeki sayılar için belirgin kelimeler kullanmayan Pirãha’lar, 1930’larda Benjamin Lee Whorf tarafından ortaya atılan “Kişinin kullandığı dilde, bir şeyin diğerinden ayrılıp ayrılmadığı, o kişinin gerçeklik algısını belirler.” tezine çok enteresan bir kanıt oluşturuyorlar.

Piraha'lara maşetler yardımı ile saymayı öğretme çabaları.
Piraha’lara maşetler yardımı ile saymayı öğretme çabaları.

Piraha’lara basit aritmetik işlemler öğretmeye/yaptırmaya çalışan araştırmacılar görmüşler ki, 3 ten küçük sayılar için az bir zorlanmayla da olsa aritmetik işlemleri başarabilirken sayılar 8-9 civarına geldiğinde kesinlikle doğru cevap vermeyi başaramıyorlar.7 sessiz 3 sesli harften oluşan dillerini aynı zamanda ıslık çalarak da konuşabiliyor, böylece avlanırken de iletişimi sürdürebiliyorlar.Ancak, yazılı bir kültürleri yok, okuma yazma gibi dertleri de yok. Piraha’ları ilk araştıran Daniel Everett onlara okumayı öğretmeyi denemiş. Günlerce çabaladıktan sonra bütün sınıf bir ağızdan Piraha’ca “gökyüzü” anlamına gelen bir kelimeyi okuyup kahkahalara boğulmuşlar. Everett niye güldüklerini sorduğunda, çıkarttıkları sesin “gökyüzü” anlamına gelen kelimeye benzediğini söylemişler. Everett, “doğru” deyince ise [muhtemelen ‘okuma’ ile ‘gerçek kavramlar’ı hiç ilişkilendirmediklerinden] huysuzlanıp huzursuzlanıp bir anda sınıftan çıkıp bir daha da gelmemişler.

Derslere katılmaktaki motivasyonlarının, beraber vakit geçirmenin eğlenceli olması ve benim patlamış mısır yapıyor olmam olduğu ortaya çıktı. — Daniel L. Everett

Dahası, kültürleri yalnızca direkt olarak kişisel deneyimle ilgili olmayan şeyler ile ilgilenmiyorlar. Yani yaşayan insanların hafızası haricinde bir “tarih”leri, mitolojileri, yaradılış öykleri yok.Geleceğe yönelik plan yapma gibi bir dertleri de yok. “Yemeğini bitirdiğinde gel konuşalım” diye bir cümle kurabilecek dil yapısından yoksunlar. En yakın cümle “Yemeğini bitiriyorsun. Konuşuyoruz.” gibi bir şey oluyor.

Piraha Evi
Piraha Evi

Aile ilişkileri de şu ana kadar görülenler arasında en basiti: “Bir insan ya ‘benim çocuğum/ebeveynim’dir ya da ‘benim çocuğum/ebeveynim değil’dir”. Amca, kuzen, kayınvalide gibi kavramlar yok.Dahası, asymptot’un polifazik uyku yazısında değindiği “bundan binlerce yıl önce, bizler henüz mağaralarda yaşarken, uykumuz bu şekildeydi” önermesinin yaşayan bir örneği Piraha’lar. 15 dakika ile 2 saat arasında kestiriyorlar ve nadiren gece uykusu uyuyorlar. Vahşi hayatın ortasında yaşam böyle bir şey demek ki.Tamamen sayılar ve matematik üzerine kurduğumuz, kişisel/ailevi/milli tarihimizi çılgınca önemsediğimiz, “yarın ne giysem” diye delirdiğimiz hayatlarımızın ortasından bakınca, hayli gerçeküstü görünüyor Pirãha’ların yaşam tarzı. Zamanı ve sayıları, haklarında kelimeler üretecek kadar dahi önemsemiyor olmak çok farklı bir ruh hali olsa gerek.