bildirgec.org

kabile hakkında tüm yazılar

DEDENİZİ YEDİK ÖZÜR DİLERİZ

admin | 09 December 2009 13:41

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=5&ArticleID=1171443&Date=09.12.2009&b=Dedenizi%20yedik%20ozur%20dileriz..

bedendeki sanat

taha3045 | 25 May 2009 11:32

Vücut boyamak pek çok kültürde var, genellikle toprak yada taşların ögütülmesiyle oluşturulan boyalar vücutlarda birer sanat eseri oluşturuyor.Boya kullanmayanlar ise yara izleriyle bedenlerinde çeşitli şekiller yaparak hayatlarına yön vermekteler. Renli dövmelerden bahsetmiyorum ilkel hayat süren Surma, Masi ve Kara kabilelerinin vücutlarındaki desenlerden bahsediyorum.

Çıplak yaşam süren Surmalar örtünmek için meyveler,yaprak ve otları kullanır , vücutlarının en olmadık yerlerinde saplar, tohumlar veya yapraklar görebilirsiniz. Bunun dışında yüzlerinden, cinsel organlarına kadar desenlerle kaplıdırlar, nokta,çiçek,yıldız ve benzeri türde şekiller. Bu desenler kalıcı değil yıkanmaya kadar dayanan boyalardan yapılır, Surmalardan biri gün içinde bir çok kez boyanır.

Afrika’da Türk battaniyeleri.

nazokiraze | 11 February 2009 14:07

Dün gece internete girmeden uzanıyım dedim, başım ağrıyor diye. En sevdiğim şey tv izlerken uyuklamaktır, gece Trt kanallarından birinde Çoşkun Aral’ın Haberci‘si denk geldi uyuyamadım, izledim çok ta keyif aldım ve paylaşmak izledim.

Program dün Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeydi. Her Haberci programındaki gibi alışıldık görüntüler, ayinler, tören dansı yapan kızların kara memeleri, değişik yemekler, evler, el degmemiş harika medeniyetten uzak yaşamlar vs. Dün programa konu olan kabile Zulu kabilesiydi, onların köyünden birindeydi. Ama benim ilgimi çeken kabile için en değerli şeylerden biri olan battaniyelerdi, evet bu insanlar için en büyük düğün hediyesi battaniye, düğünlerde, cenazelerde sürekli battaniye hediye ediyorlar, aynı bizim altın takmamız gibi , bir evlenme merasimine bir dünya battaniye getirildi.

Bu Ne vahşet!

Chat Noir 1 | 08 July 2008 23:23

Dün akşam yumurcak tv’de bir program izledim.Çocuklar için hayvanları tanıtan bir programdı.Yunusları balinaları anlatıyordu. Araştırmacı yazar olan bir kadın, açıldığı tekneyle balinaların yunusların resimlerini çekiyor,aynı zamanda turist gruplarını da yunusların bulunduğu bölgeye onlarla beraber yüzmek için götürüyordu. Bu sevimli hayvanlara olan sevginin artması ve korunmaları için çabalıyordu. Programda yunusların kendi iletişim dilleri olduğundan, bir anne yunusun yavrusuna nasıl avlanmayı öğrettiğinden bahsediliyordu. Bu arada teknelerle yarışan, kuyrukları vasıtasıyla suyun üstünde durup insanlara hoşça kal diyen yunuslar gösteriliyordu. Bir anne ve yavru yunusun birbirlerine olan sevgi gösterilerini görmeliydiniz. Bu sevimli ve akıllı memeli canlılar, biliyorsunuz engelli çocukların tedavisinede de yardımcı oluyorlar. Çok cana yakın olduklarını zaman zaman insanların hayatlarını kurtardıklarını bile duymuşsunuzdur. İzlediğim bu programı da oyuncak sevimli bir fare sunuyordu. Neyse her şey çok güzeldi, sevimli yunuslar,deniz manzarası,yunusların sıçrayışları ve sevgi gösterileri derken program bitti.Kanallar arasında gezinmeye başladım.Liberty tv fr‘yi izliyordum.Kanalda Fransızca konuşuluyordu.Anlamasam da manzaralar çok güzeldi.Zenci bir kabile kanolarla yüzüyorlardı.Zaman zaman yeşillikler gösteriliyordu. Su çok berrak ve cam göbeği mavisiydi. Yerli kabilenin denizde yarış yapar gibi bir halleri vardı. Her kano da ayrı renkte bir bayrak vardı.Ben de bakıp ne güzel doğayla baş başa huzur içinde yaşıyorlar dedim.Teknolojiden uzaklar,bizim sahip olduğumuz pek çok şeyden yoksunlar ama bak ne kadar eğleniyorlar mutlular dedim kendi kendime. Kanolarıyla karşı kıyıya yakın bir yere vardıklarında bir tanesinin kanonun ortasına oturarak suyun içinde ellerini birbirine vurduğunu gördüm. Sanırım iki elinde de tahtaya benzer bir şey vardı. Ve ses çıkarıyordu. Sonrasında dikkatli bakınca sadece onun değil hepsinin aynı hareketi yaptığını gördüm. Birden bir yunus sürüsü belirdi. Suya bir dalıp bir çıkıyorlardı. Sonra bu vahşi yerliler kanolarından inerek yunusları yakaladılar ve beşer onar kanolarına çıkardılar. Olamaz dedim, benim yarış sandığım şey aslında bir av partisine doğru yola çıkışmış. Karşı kıyıya vardıklarında kanolarına aldıkları yunusları bir bir kıyıya serdiler. Biraz dinlendiler ve sonrasında kocaman bıçaklarıyla gelerek zavallı yunusların kafalarını gövdelerinden ayırdılar.Her yer kan içindeydi.Sahil şeridi kandan kıpkırmızı olmuştu. Bazıları yunusları kocaman bıçaklarıyla parçalamaya devam ederken bazı çocuk ve büyükler kandan kıpkırmızı olmuş suyun içinde yüzüyorlardı. Gözlerime inanamadım. Sanki koskoca okyanusta yiyecek başka balık kalmadı, ki yunuslar memeli canlılar ve son derece zeki ve insancıllardır. Bu vahşet görüntülerine daha fazla dayanamadım ve kanalı değiştirdim.Benim için ilginç bir tesadüf oldu doğrusu.Öncesinde yunusların ne kadar sevimli, akıllı, cana yakın olduklarını anlatan bir program, arkasındansa koca bir yunus sürüsünün katledildiği böyle bir vahşet. İnsanların ne kadar acımasız olabileceklerine bir kez daha şahit oldum. Ülkemizde ise 1380 sayılı su ürünleri yasasına göre yunus avcılığı yasaklanmıştır. Ancak Akdeniz ve Karadenizde mersin, kalkan ve kılıç balığı avcılığında kullanılan ağlar fok balığı ve yunusların hayatlarını tehdit etmektedir.Buradan balıkçılara sesleniyorum:lütfen çoluğumuza çocuğumuza ekmek götüreceğiz diye bu masum,sevimli ve akıllı hayvanların canına kıymayın.Ne deniz ne toprak ne de gökyüzü sadece bize ait değil.Yaşarken diğer canlılarında yaşam hakkına saygı göstermeliyiz. Hayatta kalmaya çalışırken böyle nesli tükenmekte olan hayvanların hayatlarını ellerinden almayalım. Torunlarınızın yunus ve fok balıklarını sadece ansiklopedilerdeki resimlerden görerek tanımalarını istemiyorsanız vicdanınızın sesine kulak verin ve balık avlarken bu canlılara zarar vermemeye özen gösterin. Unutmayın ki doğanın dengesini bozmak bindiğin dalı kesmektir ve önce size zarar verecektir.

Kızılderili Türk ilişkisi…

ceteleci | 01 January 2008 21:53

Bundan 35000 yıl önce yani MÖ 30000-34000 tarihleri arasında dünya şu andaki görünümünden bir hayli uzaktı. O zamanlar buzul çağının en şiddetli dönemini yaşayan dünyamız büyük kıtasal ve alabildiğince uzaklara uzanan buzullara sahipti. Şimdiki adıyla Bering denizi olarak bilinen bölge o zamanlarda Asya’yı ve Amerika’yı Bering boğazı denilen bir buzul kara köprüsüyle bağlamaktaydı. Ve o zamanlar Sibirya bölgesinde avlanan Kızılderili kabilelerin yeni av alanları keşfemek amacıyla çıktığı yolculuklar sonrasında; bu boğaz kullanılarak Amerika’ya ilk kez ayak basıyorlar. Tabi bu insanlar yeni bir kıtaya geldiklerinden habersizce Atalarının yaptığı gibi Sibirya bölgesinde avlandıklarını düşünüyorlardı. Bu yeni av yerlerini beğenen Kızlıderililer buralara ve yerleştiler ve kabileler oluşturmaya başladılar.

Günümüze kadar uzanan tarihleriyle bazı kabileleri şu şekilde irdeleyebiliriz:
Amerikaya gelen yerleşimcilerin ilk karşılaştıkları kabileler arasında Seminoller, Çerokiler ve Mişuki kabileleri bulunmaktaydı.
İspanyol kaşiflerin Amerika’ya olan yolculukları sırasında Kaliforniya’da bulunan Soson, Payitu, Kahula, Mevuk ve diğer bazı kabilelerle karşılaştılar.
Günümüzde ise ABD de resmen kabul edilen 554 Kızılderili kabilesi bulunmaktadır.

Gelgelelim Kızılderililer ve Türklük ilişkisine ait bulgulara …

PEYOTE :)

snuffadelic | 11 April 2007 16:35

Kızılderililerin eski inançlarını koruyarak yeni nesillere aktarılmasını sağlayan etkinlikleri arasında “Pow-wow” adı verilen, genelde bir hafta ya da daha uzun süren toplu kutlamalarda geleneksel kıyafetler eşliğinde şarkı söyleyip dans etmek yer alır. “Pow-wow” terimini incelediğimizde; ‘o hayal ediyor, o rüya görüyor’ anlamı ile karşılaşırız. İsminden de anlaşıldığı gibi bu törenler esnasında ruhlarla iletişim ve ruhların diyarına doğru bir yakınlaşma söz konusu olur. Müzik ise bunu başarmada en önemli etkendir.

Ruhların insanlara şarkılar öğreterek zorluklara karşı direnç ve dayanma gücü verdikleri düşünülür. Dolayısıyla, şarkıların çoğu dualardan oluşur ve dinsel duyguların derinliğini taşır. Bazı şarkıların anlamı ise çok kutsaldır. Saatlerce süren dinsel dualarda hiç yanlış yapmadan ve tek bir hece bile atlamadan şarkı söylemek gerekir.

APOKALİPTO

create | 16 March 2007 23:54

23 Mart 2007 tarihinde vizyona girecek olan filminyönetmeni Mel Gibson, cesaret öyküsü ekseninde Mayaların çöküş nedenlerini (kabileler arası iç savaş, salgın hastalık, yabancı istilası) sıralayan yapımda günümüzün istila altında yaşayan toplumlarına “kurtuluşu kendi içinizde arayın” mesajı veriyor gibi. Bu filmin senaryosu 2,5 yıl sürmüş ve senaryo bittikten sonra tüm diyaloglar Yuvatec (Maya Lehcesi)diline çevirilmiş. Tüm oyuncu kadrosu ise Amerikan yerlilerinden oluşan filmin çekimleri Mexico’daki yağmur ormanlarında yapılmış ve film digital olarak çekilmiş. Amerika’da vizyona girdiği hafta sonu liste başına geçerken, Meksikalı yönetmen Juan Mora Catlett ise bu filmin 1991 yılında yönettiği “Retorno a Aztlan”dan çalıntı olduğunu iddia ediyor.

Pirãha: Zamandan ve Sayılardan Muaf Halk

menguzar | 15 September 2006 15:40

Aşağı Amazon bölgesinin Maici Nehri civarında yaşayan, hayli ilginç bir halk var: Pirãha‘lar.

Piraha’ları ilginç kılan, 2006 senesinde hala avcı-toplayıcı hayatı yaşayıp, ottan çöpten duvarsız evlerde üç beş çubuğun üzerine uyuyup, ateş başında atlayıp zıplamalı ritüeller yapmaları değil. Yani bunların ilginç olmadığını söylemiyorum ancak, bu şekilde yaşayan başka halklar da olduğundan, en azından “çok ilginç” değil diyerek geçebiliriz.

nükleer mağara insanları

emsvizyon | 25 May 2006 12:49

binlerce yıllık tarihi,kültürü ideolojisi ve olan bir ülke düşünün bu ülke petrole ve hatta nükleer sistemlerede sahip olsun,yakın bir zamanda “güneş enerjisiyle çalışan bir araba bile yaptık, okadar ileriyiz” bile desin. hatta bu ülke,kuzeye güneye doğuya batıya siz nesiniz ki biz en iyiyiz diye siyaset yapsın. şimdi aynı ülkeyi birdaha düşünelim, içinde bir çok kabilenin bulunduğu ve bu kabilelerin topraktan çömlek bile yapmayı bilmedikleri görülsün hatta ağaç dalları ve yapraklarıyla örtünüp,yemek yesinler. insanlık nükleer enerjiyi keşfedip onu bir şekilde kullanıp, siyasete de alet edene kadar bile onlar oradaydı,siyaset, petrol, nükleer vs herşey insan için, peki ya onlar da insan değillermi? peki onlar neden keşfedilmedi, peki ya onlar kim?