Bir bütünü oluşturan ve hepsi birer işlev taşıyan öğelerinin her birine parça denir. Günlük hayatta buna benzer bir tanımla anılan parça terimi, bir sanat terimi olarak kullanıldığında sanat yapıtının kütlesel olarak tümüyle ya da konu ve teknik olarak ifade ettiği tüm anlamları ya da yöntemleri oluşturan her bir leke, çizgi, doku, anlam, kavram, görüş vb. birer parçadır. Her parça sanatçının isteğine ya da izleyicinin algısına göre bir işlev edinir ya da edinmez. Bir eserde işlevsiz olan bir parça eserin bütünlüğünü bozar ve tamamlanmamış hissi verir.Rönesans dönemine kadar sanat yapıtlarında kullanılacak her bir parça önceden belirlenmiş biçime ve işleve uygun şekilde eserde yerlerini alırdı. Ancak rönesansla birlikte sanatçının adının da eserle beraber anılır hale gelmesiyle beraber sanatçının şahsi üslubu, fikirleri ve kişiliği de eserlerde yer bulmaya başlamıştır. Sanatçının esere kendi isteğiyle bir parça eklemesi (genel uyumu bozmamak kaydıyla) sanatsal anlamda konuya yönelik bir parçalanma süreci başlatır. Bu parçalanma süreci sonunda birbiriyle uyumlu olan parçaların birbirlerine göre farklı durumları/konumları ya da işlevleri bulunan birden çok parçayı ayrı ayrı değerlendirme fırsatı doğurur. Bu yöntem eserin teknik olarak analiz edilmesi kadar anlamsal boyutta da farklı anlam katmanlarını görme imkanı tanır. Bu çok katmanlı okuma yöntemi izleyicinin algı düzeyiyle sınırlıdır. Algı düzeyi eseri algılayacak düzeyde olan ve bunun altında olan iki seyircinin sonuç hakkındaki değerlerndirmeleri farklı olacaktır. Sanatçı eseri parçalarken ya da parçaların her birini tasarlarken farklı algı düzeylerine göre aritmetik olarak çoğalan değerlendirme farklılıkları zincirini başlatmış olur. Eser; anlamsal, tekniksel ve dönemsel parçalanmalarda olduğu gibi farklı katmanlar oluştururken bu katmanlar arasındaki gruplaşmaları ya da birbirine yakınlığı sayesinde benzer başlıklar altında incelenen parçalar bütününden ibaret hale gelir.Eserin izleyicilerce yeniden anlamlandırılması aslında bir bakıma eserin her izleyicinin imgeleminde yeniden üretilmesidir. Eseri inceleyen izleyici, eserin anlamına ve işlevine katkıda bulunmaktadır. Seyircinin bu şekilde eser sürecine dahil edilmesi eserin aslında bitmemiş olduğu ve izleyiciler aracılığıyla devam ettiği anlamına gelir.Sanatçı, anlam bakımından eser üzerindeki mutlak hakimiyetinden vazgeçerek eser üzerindeki kontrolünün bir kısmından ödün verse de malzemenin kontrolü konusunda hala tekelini korumaktadır. Sanatçı, eseri oluştururken eserin kütlesel miktarını ayarlamakta özgürdür. Aynı şekilde eserin sergileneceği/sunulacağı mekanı seçme konusunda da bağımsızdır. Sanatçı bu şekilde eserin sergilendiği mekanı da esere dahil etme hakkını saklı tutar.Sanatçı, eserini oluştururken farklı biçimlerde parçalayabilir. Bu parçalar birbirine malzeme çerçevesinde bağlı olmasına karşın farklı bütünsellikler oluşturabilirler. Bir parça tek başına ana eserden ayrı olarak bir ifade alanı olarak işlevselleşebilir. Sanatçı eseri kurgularken oluşturduğu ifade alanını istediği şekilde yerleştirebilir.Modernizm akımıyla beraber yapılanan yapısalcılık kuramı eseri kapalı bir anlam bütünü olarak görürken post-modernizmle beraber gelişen post-yapısalcılık kuramı ise eseri açık olarak nitelendirir. Eser, tek yönlü ve kapalı bir yapıdan çok yönlü ve açık bir görünüm sergiler. Bu görünüm biçimsel ayrılaşmanın yanı sıra anlamsal bir değişim de gösterebilir. Post-modernizm fiziksel, psikolojik ya da biçemsel olarak ucu açık bırakılan eserde her bir parçayı birer bütün olarak kabul etmeye ve sonrasında o parçayı da kendi parçalarına ayırma eğilimdedir.