Hayatımda pek çok şeyi gerçekten istediğim için yaptım.Ama bugün. Aynı kitapçıya her gün “Kral Solomon’un Bunalımı”nın 1. baskısı yerinde duruyor mu diye uğradığımız günleri hatırlıyorum. Artık benim kütüphanemde. Hatta artık adamın her kitabı benim kütüphanemde. Evimde, kocaman rafların karşısındaki mindere oturup sevdiğim tüm yazarların tüm kitaplarını seyrediyorum. O kitabı kitapçının raflarında bulup da satılmadığını gördüğüm tek bir an kadar beni mutlu etmiyor beni. Hatta satın alabilmek için tramvayı kullanmak yerine günlerce okula yürüyerek gittiğimiz, nefes nefese derse girdiğimiz zamanlardaki kadar bile mutlu etmiyor beni.Kendime sınır koymadığımı düşünürken nasıl bir kapanın içinde olduğumu farkettiğimde, gökyüzünde yıldızlara bakıyordum. Pek çok insanın yasaklarına gıpta ediyordum. Sınırlarımın olmadığını düşünüyordum. Çimen kokusundan mest olmuş Cambaz’ın şaşkın bakışları altında, herkes gibi sınırlandırılmayı istediğimi fark ediyordum. Anlamıyordum. Ben de herkes gibi; yolda yürüyen bir kız gibi, zamanında işte olmak için koşturan insanlar gibi, vapurda karşılaştığım iç çeken insanlar gibi, gittiğim her yerde tuhaf saatlerde attığım mektuplardan ötürü yüzüme tuhaf tuhaf bakan posta memurları gibi, bakkalda ekmek bekleyen yaşlı amcalar teyzeler gibi, sınavlara birlikte çalışan öğrenciler gibi, cebindeki yüzüğü çıkarıp karşısındaki kızın parmağına geçiren genç bir adam gibi, yazısını yayınevine yollayan bir yazar gibi, içimde umut taşıyor ve hayata karşı henüz yaşanmamış pek çok şey için hayal kuruyordum. Tüm bunları yaşayan herkes gibi birşeyleri seviyor ve istiyordum ama neden onlar gibi olamadığımı anlamıyordum. Birkaç yıl önce rüyamda senin söylediğin bir söz gibi: Yağmuru sev, ama onun doğasını anlama.Nasıl buraya geldim? Bazen psikoloji kitaplarına hayranlıkla bakar, yine de neden yazıldıklarına bir türlü anlam veremem. Kim standartlara göre hareket eder ki? Köpeğim bile etmiyor.Ben neden etmek istedim?Hayatımda pek çok şeyi gerçekten istediğim için yapmıştım. Ama bugün, bu yazıyı neden yazdığımı bile bilmiyorum.
yorumlar
neden yazdığını bilen vardır…
Sevgili @puella bence nedenini bilmediğin şeyleri yapmak seni hayata daha çok bağlar, mesela bir şeyi seversin, çok seversin ama neden o şeyi o kadar sevdiğini bilemezsin. Öğrenmeye çalıştığın zaman ve gerçekten nedenini öğrendiğinde artık o şeyi sevemezsin. Ayıca standartlara bağlı kalmamak ve insanların kurduğu kuralların dışında yaşamak seni rahatsız etmemeli. Kuralları ve sınırları olan hiç bir şey gelişemez ve özgürleşemez.
Kopanisti, neden yazdığımı bilecek biri olsaydı, kendim dahil, ne güzel olurdu, ona yazardım. Hiç kimsenin duymaması ve hiç kimsenin sesine ses katmaması korkunç bir yalnızlık duygusudur. Sanırım bu yüzden buraya yazdım.
Bestloser, haklısın. Ama ben küçük, güzel dünyamdaki yaşamımı fazla uzattığım konusunda sağlam düşündürüldüm. Pişman olmayı bilmediğim bir hayattan çıkıp pişman olmayı öğrendim. Neyse ki, herşeyi yalnız bir defa yaşamamız gerektiği konusunda kodlanmış genlerimiz var. Salak olmadığımız sürece. Diyeceğim, elimi yüzümü yıkamam gerekiyor.
yazıdan anlaşılacağı üzere;her halini gördün hayatınher tadına tat kattınhayatı umut sandınaldandın belkiyaşamayı unutmadın OYSA…yüreğine sağlık puella…
çok güzel bir yazı bu…ne kadar çok “neden?” sorusu var aklımızda ve hepsi de ne kadar cevapsız…çok etkilendim yazınızdan. yüreğinize sağlık.
Puella, döktürmüssün yine kardesim.
@puella, bu yazıyı 14 şubat olduğu için yazmışsın
sevgili pelitas, bu yazımı sayende tekrar görünce ve yorumunu okuyunca aklıma bir dolu şey geldi. ve fark ettim ki, kaç yaşında olursa olsun, herkesin cebinde çocukluğuna ait eli sapanlı, yüzü kir içinde çekilmiş bir fotoğrafı mutlaka var. umut dediğimiz kelimeyi anlamlandıran da sanıyorum o fotoğraftaki.çok teşekkür ederim ilgine ve yorumuna :)strawberry, gerçekten de soru işaretleri bitmiyor. hayatımızın karşılığını arıyoruz en başta 🙂 çok teşekkür ederim beğenin için.xnicox, sağolasın. kendimi ifade edebilmişsem ne güzel :)akoni, aslında 14 şubat için değildi bu yazı, ancak tarihi anmadan kendimce dokundurmuştum o güne de. yazıyı yolladığım tarih örtüşmesine rağmen, bu küçücük göndermenin fark edilmiş olması şaşırttı beni 🙂 teşekkür ederim.
bazen bir şarkı duyuyorum azıcık da olsa mırıldanmak istiyorum. kulak verip sözlerini öğrendiğim anda tılsımı kayboluyor. duymak bile istemiyorum artık.o hesap.
Manso, yolun sonu görünüyor
hesaplardan biri aynen o manson. ufuk daralması çok daha heyecan verici bir fenomendir martı için, deniz ise artık hiç ilginç değildir.
The sinner in me
ne çektin sen ehtiyar?
olum demin ben bişi yidim çekirdek geldi ağzıma acı acı. salçalı ekmekten bi diş ısıriim de ağzım tatlansın.ayrıca bildiniz danyala yüz puan bana sıfır.
binebilirsin ama sıkı tutun hızlı gidicezhem de son sürat turbolu jet hızlısı .
Ne o öle jet met hizi kadesim, Ne o bisiklete binerim ne de o seyden isiririm. Afiyet olsun.