max sauco
max sauco

Yorgun kelimeler yatıyor yatağımda.
Boğazımda yutamadığım bir yutkunma hissi, boğazımda bir acı. Kalkıp su içmeye ise dermanım yok.Konuşmalar… Herkeste ne çok söz var. Sözleri duydum, artık öyle anlamsız ki… Yerimden kalksam ya da otursam; hayatımı ritmine soksam, kendimi yeniden yaratsam, onunla bununla tanışsam; avunur muyum? Bir nokta kadar umudum olsa buna dair. Öyle insanlar olurlar. Aynı bugün gibi. Birçok konuşma. Eve gelmeyi uzatma çabası gösteren ben. Sanki o yutkunma hissi geçecekmiş gibi yersiz bir arayış. Aslında arayış değil de işte, kaçış desem değil; kaçtığım bir yer ya da kişi de yok ama yine de yalnız kalacak kadar güç sergilemeye kalkışmıyorum.Telefonumu kapatmıyorum, tamam yarın şurada buluşalımları edilmeyenim bu günlerde. Nerdesin, kimlesin, hangi cehennemin dibinden tanıyorsun onu/ onları sözleri olmadan. Buluşuyorum, geziyorum, sohbet ediyorum; özlediğim birçok arkadaşımı. A eski sevgilimmiş, konuşma. Senden hoşlanıyor, konuşma. Bak bu da hoşlanıyor. A! Çevremde insan kalmadı. Ne yapayım hoşlanıyorsa. Üzerime atlayacak değil ya. Kendi âleminde yazar durur, ben sana o kadar yazdım; sevgilinken dahi, bir halt oldu mu! (?) Demek ki, yazmakla bir halt olması muhtemel değil, her zaman.Dört bir yandan gelen coşkulu sesler… Müjdeyi vermedim çevreme. Doluşurlar çevreme, akbabalar gibi sözde tavlama operasyonları devam ediyor onların çerçevesinde. Kar yağıyor, kar yağıyor kalbimin içine.Bir adam birden bire ellerimi tutuyor, ne oluyor diye suratına bakıyor; sonra çekiyorum ellerimi. Böyle başlamaz bu işler demek istiyorum. Gözlerimin söylediğini düşünüyorum, çekmeminse bir anlam ihtiva ettiğini. Konuşuyor… Duyuyor muyum, bilmiyorum. Uğultu, dünyanın uğultusu…Soğuk bir eve geldim. Kokun yok. Boşluğun doldurmuş her santimetre kareyi. Bugün bir kadın sana ‘Çapkın o, göreceksin’ dedi. Daha bir kar yağdı, geçtim yollardan; düşen izler vardı, geçtiğim. Geçtiğim bir şey var mıydı? Bilmiyorum. Duymadığım kelimeleri söylemeye devam ettim. Beni, bana bırakan sen, okyanusun tuza dönüştüğü yaşam anlarında, ateşi suya bulandıran günah vardır ya; hiç insafın yok, yok! Bildim. Çoktan. Geçtin, çoktan.Derya’ya dedim ki, yerini salladı biri, ilk defa. Şaşırdı. Benim buraya yazmama vesiledir. Dünyayı değiştirendi. Gözleri dünyayı aydınlatandı. İspanyol yakışıklımdı. İlkim, belki sonumdu. Komikliğim, maceram, hiç vazgeçmeye yeltenmediğimdi, o hayatım da olmasa da. Birilerinin aşkı olsa ne olur, kimse onu benim sevdiğim gibi sevmeyecek. Ki, evlendi boşandı, hala da yok aradığı kalp…Bir pıtırdı kolumda. Ne var diye baktığımda, beyaz bir kelebek… Anlamı var mıdır acaba? Bu kadın aşksızlığa alışacak. Ne de olsa yirmi bir günde bünye alışıyormuş. Belki zoruma giden, sen bana âşık ve ben sana âşıkken ayrılmayı seçmemiz… Aldatsaydın bu kadar koymazdı. ‘Şerefsiz!’ der, geçerdim. Bir damla yaş süzülürdü, o kadar. Ya şimdi? Gece yarısı, ‘Yastığımda neden varsın?’ diye sormuyorum, içinde olduğumu biliyorum, bileceğim.1- (Yazılar herhangi birine yazılmamış olup, hayal gücünün özgür uçuşlarıdır. 2- Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)