Turkçesi olarak kendilerine ne isim veriyorlarsa bunu teleaffuz etsinler. ne sol, ne sağ once bağımsızlık diye martaval okuyorlar böyle hariçten gazel okuyanlardan iyi faşist mi olur…
Bu nasıl dil anlayışıdır ki böyle. Daha önce de yazmıştım, ben Oktay beyin dil görüşünü hiç beğenmiyorum. Eğer dilimiz arılaştırılacaksa yalnızca batı dillerinin değil aynı zamanda Arapça ve Farsçanın etkisinden de kurtulmalıdır. Arapça, Farsça Anadolu Türkünün diline hiçbir zaman Osmanlı yönetim çevresinin diline girdiği kadar girmemiştir. İngilizceye hayır diyen diğerlerine de hayır demelidir ya da hiç konuşmamalıdır.
Sözü geçen siteyi görmemizi isteyen adamın ne demek istediği sanırım herkesçe malum. Tonla örnek verebilirim de şurada kendi girdiği cümlede ki “V” ye dikkatinizi çekerim şimdilik sadece…
Bu dil konusunda bizim kadar kompleksli bir memleket daha var mıdır acaba? Bu kadar çok müdahaleyi yüzyıllarca kabul edip tüm ecdadımıza bu herşeyin karması “Osmanlıca” diye bir dil öğrettikten sonra, Azarbeycan bizden çok çok daha temiz bir Türkçe konuşuyorken bizim için gülme malzemesi oluyorsa ve zaten kendimizi anlatmayı hiç beceremeyen bir toplumken, nerden başlayacağız, aslında olması gerektiğini iddia ettiğimiz dilin öğremine? Gerçenlerde okumuştum “İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü” cümlesinde bir tane bile Türkçe kelime yok. Şunu kabul edemiyor arkadaşlar, bu dili öldüren İngilizler, Amerikalılar değil… bizzat bizim atalarımız… Üretmeyen halkların ekonomik özgürlüğü, kültürü, zevkleri yok sayılıp değiştirilebileceği gibi, dili de değiştiriliyor işte. Üretmemek de bize Amerikalının mirası değil…
arkadaşlar Oktay Sinanoğlu’nun mücadelesi sadece dil ile değil önce izlemesini ve dinlemesini öğrenin sonra ahkam kesin, kestiğiniz ahkamda bir yere varsın.
“meyve veren ağacı taşlarlar” bu neden bizim ülkemizde defalarca yaşanıyor anlamış değilim.
ki islami görüşün son derece kuvvetli olduğu bir okuldu, hocalardan biriyle çok kötü kapışmıştım:
kendisi pkk’yı kötülerken ibda-c’nin fikir mücadelesi yaptığını ve öztürkçenin de “kuş dili” olduğunu belirten böyle garip bir konuşma yapmıştı. dersi ancak 2 yıl sonra başka bir hoca sayesinde vermiştim.
üniversitelerde ne yazık ki özellikle de türk dili ve/veya tarihi derslerinin hocalarında azımsanmayacak kadarı da bu görüşleri paylaşıyor olabilir, bilemiyorum. ama keşke sinanoğlu gibi başkaları da çıksa da konuya farsça ve arapça kısmından da yaklaşsa. yunus emre’nin konuştuğu türkçe osmanlı saraylarında konuşulan türkçe değildir! bize düşen, o anadolu dilini yaşatmaktır ama hiçbirimizde hal bırakmadılar gördüğüm kadarıyla.
türkçe (orta asya türkçesi) için en uygun alfabenin kiril alfabesi olduğunu söyler bazı türkoloji uzmanları. dilbilim, telaffuz ve gramer açısından. ne yazık ki yılların siyasi görüşleri yüzünden bu da incelenememiştir. yaşayan türkçe lehçeleri açısından en korunmuşu olan azeri türkçesiyle az dalga geçmedik:)
tabii işin bir de başka yönü var: orta asya türklerine olan ilgim nedeniyle bir şeyler öğrenirim diye yanında vakit geçirdiğim hocalardan birinin öğrencilerinin kafatası şekillerinden bahsetmesi yüzünden yıllarca uzak durdum bu konudan. (öğrencilere el ense çekiyorlardı!) şimdi şimdi tekrar ilgilenmeye başladım. yani insan hem faşizmden uzak durup hem türkçülükle ilgilenmesi zor mirim bu memlekette.
olayi iyidir de, dil sonuçta bir kültür birikiminin sonucudur, her dilde baska dillerden girmis kavram ve kelimeler vardir. Göösümüze saplanmis mtv’lerle, pasha’larla laila’larla nasil hala öztürkçeye dönmekten bahsedilebilir ki?
Kaldi ki dil sabit bir kavram degildir, yani “biz binbesyuz yil once orta asyadan çikarken bu dili kullanirdik simdi de kullanalim” gercekci ya da uygulanabilir bir yaklasim degildir. Bir sekilde yeni teknolojiler, yeni kavramlar hayatimiza girdikçe yeni kelimeler de dört bir yandan gelecek.
Bence dikkat edilmesi gereken, bir sekilde Türkçe’ye yerlesmis kelimeleri ve ifadeleri korumak olmalidir.
Yani bahsedilen CD’ye s. tekerlek demekse mantiksizdir bu, ama sürece process (ya da proses) demek de ahmakligin, aymazligin ve cehaletin bayragini tasimaktir. Ikisi arasindaki ayrimi yapabilmektir önemli olan.
kimse antik öztürkçeye dönüşten bahsetmiyor, neden anlamak istemiyorsunuz. dilimiz hertürlü yeni teknolojiye uygun kelimeler bulabilecek bir dildir. cd yi tekerlek olarak söylemek hoş olmayabilir. bunun için çalışıp daha uygunu bulunabilir ama, biz en iyisi cd diyelim dersen,
buzdolabı falan da deme bundan sonra lütfen. (refrigerator)
“bilgisayar” lafını nassıl uydurmuşlar acebağ? hesapyapar olsaydı ona da alışabilecekmiydik? mesela fransızlar ordinateur diyorlar. ne demekse…
ama oğuz atayı anma oturumundaki sosyolok kişi, birilerinin türkçesini söylemesine rağmen “hümur” diyip duruyordu, arada bir “hümor” oluyordu. ağlayasım geliyordu. yeni icat da değil üstelik…
dile yeni kelimeler sokmaya çalışınca biraz zorlanıyorsunuz ille de. bir taraflardan itirazlar ve onun beteri dalga geçmeler geliyor. gerçekten katı olmalı mıyız bu konuda? bilemem. CD beni yormuyor. disket de, klima da… bunu ilk toparlayan adam ismini koyuyor, geri kalanına yapacak fazla birşey kalmıyor. ama hümur denilince delleniyorum.
bence bu kadar siyah beyaz bakmamak gerek. bir kısmı girsin, bir kısmı girmesin. mesela tiviti, CD yerine güzel birşey bulup hepimize örnek olursa ben de bu yönde çalışmalara başlayabilirim. hmm…
sofistike veri deposu… yok işte olmuyor. ama bu arada, teknoloji kelimesine de bir karşılık bulursa daha oturaklı olur.
atatürk’ün en güzel miraslarındandı. onun da içine ettiler. o biraz düzgün çalışsaydı, ya da üniversitelerimiz türkçe eğitim verseydi, bilim adamlarımız daha cd piyasaya çıkmadan gelişmeleri takip ederek, akademik bir türkçe ad verirlerdi elbette. bizde amerikan filmlerinde görüp, özenti bi şekilde “aaaa bak benim cd player’ım var artık” demezdik. hatta evde vcd izlerken “play’e bas” ta demezdik.
buarada keşke bilgi ve yeteneğim olsaydıda cd yerine kullanabileceğim türkçe bir kelime bulabilseydim.
istemedigim birsey yok, tam tersine anlamak isteyen bir insanim. Ha bir de anlatmak istedigim vardir ki o da sudur; dilimizin her kelimeye bir karsilik bulabilecegi dogru olabilir belki de “dilimiz” nedir ki? Yani, Osmanli döneminde agirlikli olarak farsca’dan, cumhuriyet’in ilk donemlerinde fransizca’dan ve simdilerde de ingilizce’den etkilenen bir kulturun sonucudur su anda konusmakta (ya da konusamamakta) oldugumuz dil.
Türkçe’nin sinirlarini nerede çizdiginizdir onemli olan ve hiç kolay birsey degildir bu, hadi kelime bulalim seklinde de olmaz pek. Mesela “Gül” de farsça bir kelimedir, ne gibi bir kelime bulmaliyiz onun yerine?
Anlatmaya calistigim, bir dilin, hakim kültür çerçevesinde kendi kendine oluştugudur. Tepeden inme sekilde olusturulamaz dil.
Hiçbir dilden etkilenmedigini varsaysak dahi, Turkçe kelimeler bulmak için hangi lehçei kullanacagiz mesela? Istanbul türkçesi midir gerçek Türkçe yoksa Karadeniz lehçesi midir? Hangisidir? “Haydi güzel dilimizi her türlü yabanci etkiden kurtaralim” yaklasimi varilabilecek bir sonuca isaret etmez, budur benim soylemeye calistigim.
“Mesela “Gül” de farsça bir kelimedir, ne gibi bir kelime bulmaliyiz onun yerine? ”
kimsenin çoktan şiirlerimize, gönüllerimize girmiş olan farsça bu güzel kelimeye bi şey dediği yok. bunu oktay da söylemiyor zaten.
“Anlatmaya calistigim, bir dilin, hakim kültür çerçevesinde kendi kendine oluştugudur. Tepeden inme sekilde olusturulamaz dil. ”
ama maelsef amerikan ve ingiliz güdümünde tepeden inme bir dil oluşturulmasına hiçbişiy demiyorsun.
üstelik hakim kültür diyerek sömürü olduğunu kabul ediyorsun. olacak şey değil. şu an dünyada olan bir sömürü düzeninin içinde malesef elimiz kolumuz bağlı desen belki bişey demem ama, senin bunu kabullenmiş olman, üzücü gerçekten.
bak tiviti kabullenmemiş bunu, ne yapıyor buna karşı? kafasını yorup CD’nin karşılığını düşünmeyi de TDK’ya yüklüyor. Kurumlar kuralım, onlara iyi bakalım, dertlerimizi çözsünler. biz de keyfimize bakarız.
boyle birsey anlasiliyorsa ben baska birsey demiyeyim o zaman! Hakim kultur derken belli bir donemde halk icerisinde hakim olan kulturden bahsediyordum. Amerikan ve ingiliz güdümündense hiçbirsey anlamam ben, bulunmadim oralarda, isim de olmadi onlarla. CD’ye CD demekle, Anglo-saksonlarin “master” dedigi seye mastır demek arasinda ne fark vardir ki Turkçe ya da kabullenme katsayisi açisindan? Ya da kasip “yuksek lisans” desek bu ne kadar Turkçe olur ki? Lisans nedir? Turkçe mi?
Benim için üzülmen duygulandirdi beni ama daha cok iki satir yazimdan hayata bakisimin tahlilini yapmis olman sasirtti beni, özellikle bir fikri tartismaya calisirken.
Ayrıca ingiliz-amerikan hayranliginin getirdigi budalaliktan, zorlama tabirlerin ahmakligindan da bahsetmistim ben, “bisiy” demistim yani. Sanirim algida seçicilik durumu hasil olmus bir sekilde. Dikkatli okunursa “yasasin ingilizce kokenli kelimeler, turkçeye ölüm” gibi bir yaklasimda bulunmadigim gorulebilir sanirim.
benim rahatsız olduğum konu, insanların duydukları yabancı kelimeleri her alanda kullanmaları, evet-hayır yerine yes yada ok,ya da herhangi bir şey olunca cool demeleri,kendisini Amerika’nın bir eyaletinde farzeder gibi konuşmalar.Hele kızların seslerini incelterek bye bye demeleri yok mu sinir oluyorum.
Oturup o kelime cici bu kelime kaka tartışması yapılacağına türkçe’de halen kullanılan kelimelerin anlamları, kökenleri okullarda tam olarak öğretilse belki birbirimizi daha rahat anlayıp bu kadar saldırgan olmayacağız. Hala bir kelime söylendiğinde herkesin kafasında başka ve hatta bambaşka bir imge oluşuyorsa, insanlar birbirlerini, okuduklarını, duyduklarını anlamada zorluk çekiyorsa, diğer yandan dedesinin babasının ve hatta dedesinin yazdığı bir mektubu hiç anlamıyorsa oturup ay yeni kelime üretelim, ay bu kelime ise anglo-sakson kökenli tu kaka yapalım demek ne kadar anlamlı… Evet yerine yes diyenler ise ya gittikçe azalacak ya da bir zamanlar ök yerine ana/anne diyenlere olduğu gibi baskın çıkacaktır.
Ben demişim ki konu üretimle ilgilidir, dil erozyonuda, sonuçta sömürülmek de, TiViTi de karşı tez olarak diyor ki: Hayır TDK yı tükettiğimiz içindir, yeni kelime üretmemiz lazım, vs vs…
Arada anlaşılmayan dış mihraklı kelime mi kullandım acaba da anti tezini tezin üzerine yaslıyor, üretmemeye cevap tüketmek? Üretmemeye cevap, yeni kelime üretmek.
Televizyonu sen bulsaydın adına camsal göstergeç koyardın ingiliz de amerikalı da öyle derdi kimbilir, üretmemişsin anla işte, Behçet hastalığı bütün dünyada “Behçet” diye bilinir, hastalığı ilk tanımlayan Türk doktorun adından mütevellit, Behçet de Türkçe değil ya neyse. Yine kavramlar birbirine giriyor; sanırım bu sitede doğru Türkçe kullanımıyla ilgili en hassas üyelerden biri benimdir, bu blog açılmadan bir gün önce “potasyum” un günlüğünde ki sigara içenler muhabbetinde en son dil kullanımıyla eleştirimi yazmıştım. “Bye, cool” gibi kullanımların güzel olduğunu söyleyen varsa zaten hiç konuşmayalım, bunun nesini tartışıyoruz? Neye karşı çıkıldığını anlamamak başka birşeydir, dar sefal alanında kendi kıstaslarını başkalarının omurgasına yüklemek başka.
Oktay Bey’i de hiç okumadım, 3-4 kez konuşmalarını ve savunularını dinledim muhtelif medya yayımlarında ve bana ayakları havada geldi, söz konusu olan niyeti değil, söylemi. Bu da fikrimi belirtmem için yeterli, adamın kitabının edebi tarafını tartışmıyorsak tabii. Her hakkında fikrimizi söyleyeceğimiz adamın kitabını okumamız gerekiyorsa bundan böyle benim söylemimle ilgili fikrini beyan etmeden, önce kitabımı oku. Adı ne diyorsan, yazmamı bekle…
Benim kendi adıma ifade etmeye çalıştığım fikir,Türkçe’nin düzgün kullanılmamasıydı.Bir kişi birden fazla dil bilebilir,ki bu büyük bir zenginliktir bence. Fakat gidip de bir cümle içinde yabancı sözcükler kullanmak çok da anlamlı veya düzgün olmuyor.Bu bir tıkanmanın ve bilgisizliğin göstergesidir;bir sürü dil bildiğinin değil!
Bir defasında çok ilginç bir anektod dinledim, adamın biri, altın vuruş yaparak intihar eden arkadaşının ardından duygularını ifade etmek için tek bir cümle kurdu:”SÜPER ÜZÜLDÜM”.Belki de olabilecek en yoğun duyguları bile böyle bir cümleyle ifade eder haldeysek kullandığımız sözcük sayısı ve çeşitliliği kadar düşünce ve duygu boyutuna sahibiz demektir.Bu benim kişisel fikrim.Telgraf gibi konuşulduğu zaman insanlar birbirlerini ne kadar anlayabilirler? O yüzden iletişimsizlikten yakınmıyormuyuz?Küçücük bir diyalogumuz dahi neden bir anda kavgaya dönüşebiliyor?Küçücük bir derdimizi anlatmak için neden anlımızın damarı çatlıyor.Üretimin (NuMB’un fikrine katılıyorum)olduğu yerde tıkanma olmaz.Üretmek için TDK gibi ne işe yaradığını anlayamadığım ,telaffuz bile edemeyeceğimiz sözcükleri pişirip pişirip önümüze sunmaktan başka işlevi olmayan bir kurumun katılımcısı olmaya gerek yok.Burda da iş bize düşüyor.Önce okuduğumuz kitap sayısını arttırmakta fayda var.(Kaldı ki gazete okumak lütfunu göstermeyen dünyadan bir haber insanlar var) Belki o zaman başka dilleri öğrenmeden önce kendi dilimizdeki sözcükleri öğrenir; gün çinde kullandığımız farklı kelime sayısı 100’ü geçer.Türkçe’yi öğrenememiş adam ,İngilizce kursuna gidiyor.Merak ederim daha Türkçe’nin gramerini bilmeyen adam İngilizce’deki katı gramer kurallarını nasıl algılayacak ve derdini ifade edecek?Zira öğrenmede bilgileri transfer etmek denen bir nosyon var.Son olarak şunu belirtmek isterim ben Oktay Sinanoğlu’nun kitaplarını okumadım.Bunu da bir kayıp olarak görmüyorum.Bilakis okuyacak bir sürü sağlam adam varken onun üretimini okumak benim için zaman kaybıdan öteye gitmez.Dil üzerine daha kaliteli fikirleri olan CHOMSKY’i tercih ederim.Veyahut Dostyoveski’nin çok sevdiğim bir şaheserini bir defa daha okurum….İnanıyorum ki Oktay Sinanoğlu’nun bana öğreteciğinden fazlasını öğrenirim.
dünyanın en büyük üreticilerinden japonyo – afedersin ama kıçını yırtmaktadır dilini korumak için
maden zengini ve yazılım sektörünün büyük ciro sahibi hindistan – hala ingilizce konuşmaktadır
yazılım sektörünün güvenlik alanındaki bir numarası irlanda – torunlar dedelerine ingilizce konuşmadıkları için gülmektedir.
gördüğün gibi konu üretimle ilgili değil. üstelik konu sadece tdk’yı tüketmekle de ilgili değil. üniversitelerimizi, düşünen beyinlerimizi kaybettik. farkındaysan bunları da söylemişim. kelime türetmek ya da türetememek de değil sorun.
sorun bir milltetin kendi varlık sebebini unutturacak, kültürün temel ayaklarından güzel türkçemizin yok olmasıdır.
osmanlı zamanında yapılan yanlışları, bu milletin buna yıllardır alışmış olduğunu söylemek, ancak kıç ile gülünecek bir savdır. osmanlıca devletin kendi resmi dilidir ancak halk tarafından asla beğenilmemiş ve kullanılmamıştır (bir halçı olarak bunu bilmen lazımdı). ancak günümüzde durum daha farklıdır. artık hepimiz yabancı kelimeler kullanmaktan büyük bir haz duyar hale geldik (getirildik).
numb sana son bir not : oktay sinanoğlu’nun yaptıklarının yarısını değil, 4’te 1’ini değil ufacık bir kısmını yapmış olsaydın, onun kitaplarını okumadan onun hakkında fikrini beyan etmene bişey demezdim. üstelik fikir beyan etmen, birkaç konuşmasından sonra, bu adamın ayakları yere basmıyor şeklinde ise hepten gülerim sana.
sen dünyanın en geç profesörlük ünvanını almış kişilerinden birine, çok saygın üniversitelerde saygın kürsüleri olan birine, ve FİKİRLERİNE (bu fikirleride bilmediğin halde) nasıl böyle bir yorumda bulunabiliyorsun.
ama çok sevgili ahmet kayana (fikir ve düşünce gücü bakımından, oktay ile asla karşılaştırılamayacak ahmetine) birisi denyo dediği zaman çılgına dönüyorsun. onun kürtçe savunuculuğuna şapka çıkartıyorsun.
bırak bu çifte standartı. ben türkçeyi ve türkleri sevmiyorum de bitsin bu iş. ben vatanımı sevmiyorum de bitsin bu iş. eğer bunları demeyeceksen cevap ver.
oktay sinanoğlunun hangi fikri yanlış, hangi fikrinin temeli yok ya da havalarda uçuşuyor.
beni eleştirmeyi bırakıp bunlara cevap verirsen sevineceğim yoksa inan bana gerisinin hiç önemi yok.
Zamanım olmadığı için bu (kelimenin gerçek anlamıyla) ahkamına cevap vermemiştim. İnsanlara bok atmak için boku avuçlamak gerek ama sen boku kürekle atmayı tercih ediyorsun, bedellere karşı bir titizliğin hiç yok.
Uzatmadan yukarıda ki harika buluşlarına geçmek istiyorum, tavsiyelerim ve sorularım olacak;
-Türkçe’yi savunman için senin bunu gerçekten yapıyor olmanı görmemiz gerek ama bu kısıtlı Türkçen ile açıkçası pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle bu işi Türkçe konusunda daha ehil olanlara bırak. Ya da bu sitede düzgün Türkçe kullanılması konusunda en ısrarcı olanlardan biriyle konuştuğunu farkedecek kadar akıllı ol! Kürek kullanmayı bilmediğin için kendi bokuna bulandığını anla.
– Senin gibilerin vatanseverlik kıstaslarına göre vatan sevmemeyi öğreneli yıllar oldu, bana ilk okul “yerli malı haftası” yeterliliği ile vatanperverlik anlatma, bu ülkenin en vatan severlerini Susurluk’ta kaybettik ama benim tarzım tabii ki onlarla pek örtüşmüyor.
– Ben Ahmet Kaya’yı fikren hiç bir zaman savunmadım, varsa öyle bir yazım çıkar ortaya. Haaa savunurum da gerekiyorsa ama senin algın buna müsait değil. Ben Ahmet Kaya konusunda özellikle medya kaynaklı linçi eleştirdim… Her bir zerresini eleştirdiğin Hürriyetin’in dışında bir kaynağın olmadan yine kürek kullanan sendin.
– Oktay Sinanoğlu; En genç profesör. Anladım tamam. Ne profesörü? Türkçe ahkamlarının kaynağı ne? Profesör olmanın her zaman bir referans kabul edilebileceğini mi söylemek istiyorsun? Nobel’e nerdeyse aday gösterilmesinin acaba Japon dostlarına dayanıyor olma olasılığı var mı? Bu adaylık önerisinin kendisini finanse eden Japon şirketler grubunun bir elemanına daha önceki yıl nobel adaylığı konusunda lobi yürütmesinin bir etkisi olabilir mi? Ne sebeple aday olabileceği konusunda bir fikrin var mı? Ben gerçekten bilmiyorum… aydınlatırsan sevinirim.
– Son olarak ben bir Türk’üm, Türkleri sevmediğim gibi bir fikre yuvarlananmana neden olan nedir? Zekan mı? Benim güzel ve düzgün Türkçe’yi her zaman savunuyor olmam mı? Ahmet Kaya’nın medya tarafından linç edildiği konusunda ısrar etmem mi? “Bok at kurtul” felsefen mi?
Senden cevap filan beklemiyorum çünkü yine aynı yerde dönüp duracaksın, doğuyu bizden daha iyi bildiğin konularına filan gireceksin, bir kitapla kütüphane kuracaksın…
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
Turkceye sahip çıkma adına
çok başarılı bir çalışma.
Özellikle;
Takma isim (nick_rumuz vs) – Canlı Muhabbet(chat_chut)
Fikir Meydanı da forum demek sanirim.
Bu tür yöntemlerle sahip çıkılır mı bilemiyorum ama bir şekilde sahip çıkmalı zira artık Türkçe değil türkilizce veya tarzanca konuşur gibi olduk.
saydirmaktan baska bir sey koymamislar, hangi yontemden bahsediliyor anlamadim dogrusu. bogazici universitesi rektorune “bas hain” demilser, bravo…
“fasist”in turkcesini de bir zahmet soylesinler de anladiklarsi sekilde sifatlandiralim kendilerini.
Turkçesi olarak kendilerine ne isim veriyorlarsa bunu teleaffuz etsinler. ne sol, ne sağ once bağımsızlık diye martaval okuyorlar böyle hariçten gazel okuyanlardan iyi faşist mi olur…
Bu nasıl dil anlayışıdır ki böyle. Daha önce de yazmıştım, ben Oktay beyin dil görüşünü hiç beğenmiyorum. Eğer dilimiz arılaştırılacaksa yalnızca batı dillerinin değil aynı zamanda Arapça ve Farsçanın etkisinden de kurtulmalıdır. Arapça, Farsça Anadolu Türkünün diline hiçbir zaman Osmanlı yönetim çevresinin diline girdiği kadar girmemiştir. İngilizceye hayır diyen diğerlerine de hayır demelidir ya da hiç konuşmamalıdır.
Sözü geçen siteyi görmemizi isteyen adamın ne demek istediği sanırım herkesçe malum. Tonla örnek verebilirim de şurada kendi girdiği cümlede ki “V” ye dikkatinizi çekerim şimdilik sadece…
Bu dil konusunda bizim kadar kompleksli bir memleket daha var mıdır acaba? Bu kadar çok müdahaleyi yüzyıllarca kabul edip tüm ecdadımıza bu herşeyin karması “Osmanlıca” diye bir dil öğrettikten sonra, Azarbeycan bizden çok çok daha temiz bir Türkçe konuşuyorken bizim için gülme malzemesi oluyorsa ve zaten kendimizi anlatmayı hiç beceremeyen bir toplumken, nerden başlayacağız, aslında olması gerektiğini iddia ettiğimiz dilin öğremine? Gerçenlerde okumuştum “İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü” cümlesinde bir tane bile Türkçe kelime yok. Şunu kabul edemiyor arkadaşlar, bu dili öldüren İngilizler, Amerikalılar değil… bizzat bizim atalarımız… Üretmeyen halkların ekonomik özgürlüğü, kültürü, zevkleri yok sayılıp değiştirilebileceği gibi, dili de değiştiriliyor işte. Üretmemek de bize Amerikalının mirası değil…
burada söylenenlere inanamıyorum. demek
oktay faşistin teki öyle mi?
ya da arapça manyağı biri.
üstelik türkçemize zarar verenlerde üretmeyen bizler, amerikalılar değil.
şu ahkam kesen arkadaşlara soruyorum. hanginiz bu adamın hangi kitabını okudunuz?
hangi fikirlerine karşısınız?
bu çok önemli. lütfen bana değin ki, bu adam şu fikri savunuyor ve bence bu yanlış deyin.
Bekliyorum…
Not : eğer yorumlarınızı bahsi geçen siteden okuduğunuz bi iki yazıcıklan yapacaksanız hiç yapmayın derim.
arkadaşlar Oktay Sinanoğlu’nun mücadelesi sadece dil ile değil önce izlemesini ve dinlemesini öğrenin sonra ahkam kesin, kestiğiniz ahkamda bir yere varsın.
“meyve veren ağacı taşlarlar” bu neden bizim ülkemizde defalarca yaşanıyor anlamış değilim.
ki islami görüşün son derece kuvvetli olduğu bir okuldu, hocalardan biriyle çok kötü kapışmıştım:
kendisi pkk’yı kötülerken ibda-c’nin fikir mücadelesi yaptığını ve öztürkçenin de “kuş dili” olduğunu belirten böyle garip bir konuşma yapmıştı. dersi ancak 2 yıl sonra başka bir hoca sayesinde vermiştim.
üniversitelerde ne yazık ki özellikle de türk dili ve/veya tarihi derslerinin hocalarında azımsanmayacak kadarı da bu görüşleri paylaşıyor olabilir, bilemiyorum. ama keşke sinanoğlu gibi başkaları da çıksa da konuya farsça ve arapça kısmından da yaklaşsa. yunus emre’nin konuştuğu türkçe osmanlı saraylarında konuşulan türkçe değildir! bize düşen, o anadolu dilini yaşatmaktır ama hiçbirimizde hal bırakmadılar gördüğüm kadarıyla.
türkçe (orta asya türkçesi) için en uygun alfabenin kiril alfabesi olduğunu söyler bazı türkoloji uzmanları. dilbilim, telaffuz ve gramer açısından. ne yazık ki yılların siyasi görüşleri yüzünden bu da incelenememiştir. yaşayan türkçe lehçeleri açısından en korunmuşu olan azeri türkçesiyle az dalga geçmedik:)
tabii işin bir de başka yönü var: orta asya türklerine olan ilgim nedeniyle bir şeyler öğrenirim diye yanında vakit geçirdiğim hocalardan birinin öğrencilerinin kafatası şekillerinden bahsetmesi yüzünden yıllarca uzak durdum bu konudan. (öğrencilere el ense çekiyorlardı!) şimdi şimdi tekrar ilgilenmeye başladım. yani insan hem faşizmden uzak durup hem türkçülükle ilgilenmesi zor mirim bu memlekette.
ama inceleyeceğim. merak ettim.
olayi iyidir de, dil sonuçta bir kültür birikiminin sonucudur, her dilde baska dillerden girmis kavram ve kelimeler vardir. Göösümüze saplanmis mtv’lerle, pasha’larla laila’larla nasil hala öztürkçeye dönmekten bahsedilebilir ki?
Kaldi ki dil sabit bir kavram degildir, yani “biz binbesyuz yil once orta asyadan çikarken bu dili kullanirdik simdi de kullanalim” gercekci ya da uygulanabilir bir yaklasim degildir. Bir sekilde yeni teknolojiler, yeni kavramlar hayatimiza girdikçe yeni kelimeler de dört bir yandan gelecek.
Bence dikkat edilmesi gereken, bir sekilde Türkçe’ye yerlesmis kelimeleri ve ifadeleri korumak olmalidir.
Yani bahsedilen CD’ye s. tekerlek demekse mantiksizdir bu, ama sürece process (ya da proses) demek de ahmakligin, aymazligin ve cehaletin bayragini tasimaktir. Ikisi arasindaki ayrimi yapabilmektir önemli olan.
kimse antik öztürkçeye dönüşten bahsetmiyor, neden anlamak istemiyorsunuz. dilimiz hertürlü yeni teknolojiye uygun kelimeler bulabilecek bir dildir. cd yi tekerlek olarak söylemek hoş olmayabilir. bunun için çalışıp daha uygunu bulunabilir ama, biz en iyisi cd diyelim dersen,
buzdolabı falan da deme bundan sonra lütfen. (refrigerator)
“bilgisayar” lafını nassıl uydurmuşlar acebağ? hesapyapar olsaydı ona da alışabilecekmiydik? mesela fransızlar ordinateur diyorlar. ne demekse…
ama oğuz atayı anma oturumundaki sosyolok kişi, birilerinin türkçesini söylemesine rağmen “hümur” diyip duruyordu, arada bir “hümor” oluyordu. ağlayasım geliyordu. yeni icat da değil üstelik…
dile yeni kelimeler sokmaya çalışınca biraz zorlanıyorsunuz ille de. bir taraflardan itirazlar ve onun beteri dalga geçmeler geliyor. gerçekten katı olmalı mıyız bu konuda? bilemem. CD beni yormuyor. disket de, klima da… bunu ilk toparlayan adam ismini koyuyor, geri kalanına yapacak fazla birşey kalmıyor. ama hümur denilince delleniyorum.
bence bu kadar siyah beyaz bakmamak gerek. bir kısmı girsin, bir kısmı girmesin. mesela tiviti, CD yerine güzel birşey bulup hepimize örnek olursa ben de bu yönde çalışmalara başlayabilirim. hmm…
sofistike veri deposu… yok işte olmuyor. ama bu arada, teknoloji kelimesine de bir karşılık bulursa daha oturaklı olur.
atatürk’ün en güzel miraslarındandı. onun da içine ettiler. o biraz düzgün çalışsaydı, ya da üniversitelerimiz türkçe eğitim verseydi, bilim adamlarımız daha cd piyasaya çıkmadan gelişmeleri takip ederek, akademik bir türkçe ad verirlerdi elbette. bizde amerikan filmlerinde görüp, özenti bi şekilde “aaaa bak benim cd player’ım var artık” demezdik. hatta evde vcd izlerken “play’e bas” ta demezdik.
buarada keşke bilgi ve yeteneğim olsaydıda cd yerine kullanabileceğim türkçe bir kelime bulabilseydim.
istemedigim birsey yok, tam tersine anlamak isteyen bir insanim. Ha bir de anlatmak istedigim vardir ki o da sudur; dilimizin her kelimeye bir karsilik bulabilecegi dogru olabilir belki de “dilimiz” nedir ki? Yani, Osmanli döneminde agirlikli olarak farsca’dan, cumhuriyet’in ilk donemlerinde fransizca’dan ve simdilerde de ingilizce’den etkilenen bir kulturun sonucudur su anda konusmakta (ya da konusamamakta) oldugumuz dil.
Türkçe’nin sinirlarini nerede çizdiginizdir onemli olan ve hiç kolay birsey degildir bu, hadi kelime bulalim seklinde de olmaz pek. Mesela “Gül” de farsça bir kelimedir, ne gibi bir kelime bulmaliyiz onun yerine?
Anlatmaya calistigim, bir dilin, hakim kültür çerçevesinde kendi kendine oluştugudur. Tepeden inme sekilde olusturulamaz dil.
Hiçbir dilden etkilenmedigini varsaysak dahi, Turkçe kelimeler bulmak için hangi lehçei kullanacagiz mesela? Istanbul türkçesi midir gerçek Türkçe yoksa Karadeniz lehçesi midir? Hangisidir? “Haydi güzel dilimizi her türlü yabanci etkiden kurtaralim” yaklasimi varilabilecek bir sonuca isaret etmez, budur benim soylemeye calistigim.
“Mesela “Gül” de farsça bir kelimedir, ne gibi bir kelime bulmaliyiz onun yerine? ”
kimsenin çoktan şiirlerimize, gönüllerimize girmiş olan farsça bu güzel kelimeye bi şey dediği yok. bunu oktay da söylemiyor zaten.
“Anlatmaya calistigim, bir dilin, hakim kültür çerçevesinde kendi kendine oluştugudur. Tepeden inme sekilde olusturulamaz dil. ”
ama maelsef amerikan ve ingiliz güdümünde tepeden inme bir dil oluşturulmasına hiçbişiy demiyorsun.
üstelik hakim kültür diyerek sömürü olduğunu kabul ediyorsun. olacak şey değil. şu an dünyada olan bir sömürü düzeninin içinde malesef elimiz kolumuz bağlı desen belki bişey demem ama, senin bunu kabullenmiş olman, üzücü gerçekten.
bak tiviti kabullenmemiş bunu, ne yapıyor buna karşı? kafasını yorup CD’nin karşılığını düşünmeyi de TDK’ya yüklüyor. Kurumlar kuralım, onlara iyi bakalım, dertlerimizi çözsünler. biz de keyfimize bakarız.
boyle birsey anlasiliyorsa ben baska birsey demiyeyim o zaman! Hakim kultur derken belli bir donemde halk icerisinde hakim olan kulturden bahsediyordum. Amerikan ve ingiliz güdümündense hiçbirsey anlamam ben, bulunmadim oralarda, isim de olmadi onlarla. CD’ye CD demekle, Anglo-saksonlarin “master” dedigi seye mastır demek arasinda ne fark vardir ki Turkçe ya da kabullenme katsayisi açisindan? Ya da kasip “yuksek lisans” desek bu ne kadar Turkçe olur ki? Lisans nedir? Turkçe mi?
Benim için üzülmen duygulandirdi beni ama daha cok iki satir yazimdan hayata bakisimin tahlilini yapmis olman sasirtti beni, özellikle bir fikri tartismaya calisirken.
Ayrıca ingiliz-amerikan hayranliginin getirdigi budalaliktan, zorlama tabirlerin ahmakligindan da bahsetmistim ben, “bisiy” demistim yani. Sanirim algida seçicilik durumu hasil olmus bir sekilde. Dikkatli okunursa “yasasin ingilizce kokenli kelimeler, turkçeye ölüm” gibi bir yaklasimda bulunmadigim gorulebilir sanirim.
benim rahatsız olduğum konu, insanların duydukları yabancı kelimeleri her alanda kullanmaları, evet-hayır yerine yes yada ok,ya da herhangi bir şey olunca cool demeleri,kendisini Amerika’nın bir eyaletinde farzeder gibi konuşmalar.Hele kızların seslerini incelterek bye bye demeleri yok mu sinir oluyorum.
Güle güle de,hoşçakal de, bye bye ne oluyor ?
Oturup o kelime cici bu kelime kaka tartışması yapılacağına türkçe’de halen kullanılan kelimelerin anlamları, kökenleri okullarda tam olarak öğretilse belki birbirimizi daha rahat anlayıp bu kadar saldırgan olmayacağız. Hala bir kelime söylendiğinde herkesin kafasında başka ve hatta bambaşka bir imge oluşuyorsa, insanlar birbirlerini, okuduklarını, duyduklarını anlamada zorluk çekiyorsa, diğer yandan dedesinin babasının ve hatta dedesinin yazdığı bir mektubu hiç anlamıyorsa oturup ay yeni kelime üretelim, ay bu kelime ise anglo-sakson kökenli tu kaka yapalım demek ne kadar anlamlı… Evet yerine yes diyenler ise ya gittikçe azalacak ya da bir zamanlar ök yerine ana/anne diyenlere olduğu gibi baskın çıkacaktır.
“allah razı olsun” mu ne diyo bu amerikalılar zatem.
benim arkadaşım:
“çok gez” diyor
ben de:
“sen de gel” diye cevaplıyorum.
Ben demişim ki konu üretimle ilgilidir, dil erozyonuda, sonuçta sömürülmek de, TiViTi de karşı tez olarak diyor ki: Hayır TDK yı tükettiğimiz içindir, yeni kelime üretmemiz lazım, vs vs…
Arada anlaşılmayan dış mihraklı kelime mi kullandım acaba da anti tezini tezin üzerine yaslıyor, üretmemeye cevap tüketmek? Üretmemeye cevap, yeni kelime üretmek.
Televizyonu sen bulsaydın adına camsal göstergeç koyardın ingiliz de amerikalı da öyle derdi kimbilir, üretmemişsin anla işte, Behçet hastalığı bütün dünyada “Behçet” diye bilinir, hastalığı ilk tanımlayan Türk doktorun adından mütevellit, Behçet de Türkçe değil ya neyse. Yine kavramlar birbirine giriyor; sanırım bu sitede doğru Türkçe kullanımıyla ilgili en hassas üyelerden biri benimdir, bu blog açılmadan bir gün önce “potasyum” un günlüğünde ki sigara içenler muhabbetinde en son dil kullanımıyla eleştirimi yazmıştım. “Bye, cool” gibi kullanımların güzel olduğunu söyleyen varsa zaten hiç konuşmayalım, bunun nesini tartışıyoruz? Neye karşı çıkıldığını anlamamak başka birşeydir, dar sefal alanında kendi kıstaslarını başkalarının omurgasına yüklemek başka.
Oktay Bey’i de hiç okumadım, 3-4 kez konuşmalarını ve savunularını dinledim muhtelif medya yayımlarında ve bana ayakları havada geldi, söz konusu olan niyeti değil, söylemi. Bu da fikrimi belirtmem için yeterli, adamın kitabının edebi tarafını tartışmıyorsak tabii. Her hakkında fikrimizi söyleyeceğimiz adamın kitabını okumamız gerekiyorsa bundan böyle benim söylemimle ilgili fikrini beyan etmeden, önce kitabımı oku. Adı ne diyorsan, yazmamı bekle…
Benim kendi adıma ifade etmeye çalıştığım fikir,Türkçe’nin düzgün kullanılmamasıydı.Bir kişi birden fazla dil bilebilir,ki bu büyük bir zenginliktir bence. Fakat gidip de bir cümle içinde yabancı sözcükler kullanmak çok da anlamlı veya düzgün olmuyor.Bu bir tıkanmanın ve bilgisizliğin göstergesidir;bir sürü dil bildiğinin değil!
Bir defasında çok ilginç bir anektod dinledim, adamın biri, altın vuruş yaparak intihar eden arkadaşının ardından duygularını ifade etmek için tek bir cümle kurdu:”SÜPER ÜZÜLDÜM”.Belki de olabilecek en yoğun duyguları bile böyle bir cümleyle ifade eder haldeysek kullandığımız sözcük sayısı ve çeşitliliği kadar düşünce ve duygu boyutuna sahibiz demektir.Bu benim kişisel fikrim.Telgraf gibi konuşulduğu zaman insanlar birbirlerini ne kadar anlayabilirler? O yüzden iletişimsizlikten yakınmıyormuyuz?Küçücük bir diyalogumuz dahi neden bir anda kavgaya dönüşebiliyor?Küçücük bir derdimizi anlatmak için neden anlımızın damarı çatlıyor.Üretimin (NuMB’un fikrine katılıyorum)olduğu yerde tıkanma olmaz.Üretmek için TDK gibi ne işe yaradığını anlayamadığım ,telaffuz bile edemeyeceğimiz sözcükleri pişirip pişirip önümüze sunmaktan başka işlevi olmayan bir kurumun katılımcısı olmaya gerek yok.Burda da iş bize düşüyor.Önce okuduğumuz kitap sayısını arttırmakta fayda var.(Kaldı ki gazete okumak lütfunu göstermeyen dünyadan bir haber insanlar var) Belki o zaman başka dilleri öğrenmeden önce kendi dilimizdeki sözcükleri öğrenir; gün çinde kullandığımız farklı kelime sayısı 100’ü geçer.Türkçe’yi öğrenememiş adam ,İngilizce kursuna gidiyor.Merak ederim daha Türkçe’nin gramerini bilmeyen adam İngilizce’deki katı gramer kurallarını nasıl algılayacak ve derdini ifade edecek?Zira öğrenmede bilgileri transfer etmek denen bir nosyon var.Son olarak şunu belirtmek isterim ben Oktay Sinanoğlu’nun kitaplarını okumadım.Bunu da bir kayıp olarak görmüyorum.Bilakis okuyacak bir sürü sağlam adam varken onun üretimini okumak benim için zaman kaybıdan öteye gitmez.Dil üzerine daha kaliteli fikirleri olan CHOMSKY’i tercih ederim.Veyahut Dostyoveski’nin çok sevdiğim bir şaheserini bir defa daha okurum….İnanıyorum ki Oktay Sinanoğlu’nun bana öğreteciğinden fazlasını öğrenirim.
dünyanın en büyük üreticilerinden japonyo – afedersin ama kıçını yırtmaktadır dilini korumak için
maden zengini ve yazılım sektörünün büyük ciro sahibi hindistan – hala ingilizce konuşmaktadır
yazılım sektörünün güvenlik alanındaki bir numarası irlanda – torunlar dedelerine ingilizce konuşmadıkları için gülmektedir.
gördüğün gibi konu üretimle ilgili değil. üstelik konu sadece tdk’yı tüketmekle de ilgili değil. üniversitelerimizi, düşünen beyinlerimizi kaybettik. farkındaysan bunları da söylemişim. kelime türetmek ya da türetememek de değil sorun.
sorun bir milltetin kendi varlık sebebini unutturacak, kültürün temel ayaklarından güzel türkçemizin yok olmasıdır.
osmanlı zamanında yapılan yanlışları, bu milletin buna yıllardır alışmış olduğunu söylemek, ancak kıç ile gülünecek bir savdır. osmanlıca devletin kendi resmi dilidir ancak halk tarafından asla beğenilmemiş ve kullanılmamıştır (bir halçı olarak bunu bilmen lazımdı). ancak günümüzde durum daha farklıdır. artık hepimiz yabancı kelimeler kullanmaktan büyük bir haz duyar hale geldik (getirildik).
numb sana son bir not : oktay sinanoğlu’nun yaptıklarının yarısını değil, 4’te 1’ini değil ufacık bir kısmını yapmış olsaydın, onun kitaplarını okumadan onun hakkında fikrini beyan etmene bişey demezdim. üstelik fikir beyan etmen, birkaç konuşmasından sonra, bu adamın ayakları yere basmıyor şeklinde ise hepten gülerim sana.
sen dünyanın en geç profesörlük ünvanını almış kişilerinden birine, çok saygın üniversitelerde saygın kürsüleri olan birine, ve FİKİRLERİNE (bu fikirleride bilmediğin halde) nasıl böyle bir yorumda bulunabiliyorsun.
ama çok sevgili ahmet kayana (fikir ve düşünce gücü bakımından, oktay ile asla karşılaştırılamayacak ahmetine) birisi denyo dediği zaman çılgına dönüyorsun. onun kürtçe savunuculuğuna şapka çıkartıyorsun.
bırak bu çifte standartı. ben türkçeyi ve türkleri sevmiyorum de bitsin bu iş. ben vatanımı sevmiyorum de bitsin bu iş. eğer bunları demeyeceksen cevap ver.
oktay sinanoğlunun hangi fikri yanlış, hangi fikrinin temeli yok ya da havalarda uçuşuyor.
beni eleştirmeyi bırakıp bunlara cevap verirsen sevineceğim yoksa inan bana gerisinin hiç önemi yok.
Zamanım olmadığı için bu (kelimenin gerçek anlamıyla) ahkamına cevap vermemiştim. İnsanlara bok atmak için boku avuçlamak gerek ama sen boku kürekle atmayı tercih ediyorsun, bedellere karşı bir titizliğin hiç yok.
Uzatmadan yukarıda ki harika buluşlarına geçmek istiyorum, tavsiyelerim ve sorularım olacak;
-Türkçe’yi savunman için senin bunu gerçekten yapıyor olmanı görmemiz gerek ama bu kısıtlı Türkçen ile açıkçası pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle bu işi Türkçe konusunda daha ehil olanlara bırak. Ya da bu sitede düzgün Türkçe kullanılması konusunda en ısrarcı olanlardan biriyle konuştuğunu farkedecek kadar akıllı ol! Kürek kullanmayı bilmediğin için kendi bokuna bulandığını anla.
– Senin gibilerin vatanseverlik kıstaslarına göre vatan sevmemeyi öğreneli yıllar oldu, bana ilk okul “yerli malı haftası” yeterliliği ile vatanperverlik anlatma, bu ülkenin en vatan severlerini Susurluk’ta kaybettik ama benim tarzım tabii ki onlarla pek örtüşmüyor.
– Ben Ahmet Kaya’yı fikren hiç bir zaman savunmadım, varsa öyle bir yazım çıkar ortaya. Haaa savunurum da gerekiyorsa ama senin algın buna müsait değil. Ben Ahmet Kaya konusunda özellikle medya kaynaklı linçi eleştirdim… Her bir zerresini eleştirdiğin Hürriyetin’in dışında bir kaynağın olmadan yine kürek kullanan sendin.
– Oktay Sinanoğlu; En genç profesör. Anladım tamam. Ne profesörü? Türkçe ahkamlarının kaynağı ne? Profesör olmanın her zaman bir referans kabul edilebileceğini mi söylemek istiyorsun? Nobel’e nerdeyse aday gösterilmesinin acaba Japon dostlarına dayanıyor olma olasılığı var mı? Bu adaylık önerisinin kendisini finanse eden Japon şirketler grubunun bir elemanına daha önceki yıl nobel adaylığı konusunda lobi yürütmesinin bir etkisi olabilir mi? Ne sebeple aday olabileceği konusunda bir fikrin var mı? Ben gerçekten bilmiyorum… aydınlatırsan sevinirim.
– Son olarak ben bir Türk’üm, Türkleri sevmediğim gibi bir fikre yuvarlananmana neden olan nedir? Zekan mı? Benim güzel ve düzgün Türkçe’yi her zaman savunuyor olmam mı? Ahmet Kaya’nın medya tarafından linç edildiği konusunda ısrar etmem mi? “Bok at kurtul” felsefen mi?
Senden cevap filan beklemiyorum çünkü yine aynı yerde dönüp duracaksın, doğuyu bizden daha iyi bildiğin konularına filan gireceksin, bir kitapla kütüphane kuracaksın…
Sana güzel bir yaşam diliyorum!
“oktay sinanoğlunun hangi fikri yanlış, hangi fikrinin temeli yok ya da havalarda uçuşuyor.
beni eleştirmeyi bırakıp bunlara cevap verirsen sevineceğim yoksa inan bana gerisinin hiç önemi yok. ”
yukarıdaki cümleler benim ana fikrimdi.
şimdi bi de senin muhteşem türkçene bakalım :
“İnsanlara bok atmak için boku avuçlamak gerek ama sen boku kürekle atmayı tercih ediyorsun”
“akıllı ol! Kürek kullanmayı bilmediğin için kendi bokuna bulandığını anla.”
” senin algın buna müsait değil.”
“Bok at kurtul” felsefen mi?”
Sana güzel bir yaşam dileyemiyorum çünkü bu söylediklerin ile yani bu ağız ile bunu becermen mümkün değil.