Kerem işsiz güçsüzdü, bir hiçti. Tek sermayesi sonsuz aşkıydı. Aşk onu felç etmişti, Ferhat gibi dağları delmeye gücü yoktu, zaten taklit sevmezdi. Aşkını aşkına itiraf etti. Benim ol diye yalvardı, biliyordu ki bu aşktan kurtulmanın tek yolu ona sahip olmaktı. Aslı onu reddetmeye kıyamadı, ama böyle bir aşkın küllenmesini de istemiyordu. Bir şartla kabul edeceğini söyledi, imkansız bir şartla; bütün insanlar bu erişilmez sevgiyi bilmeli bilmeyenler de öğrenmek zorunda kalmalıydı. Kerem çaresizce imkansızın peşine düştü. Ferhat bile, koskoca dağları delmesine rağmen, sadece edebiyatla ilgilenen insanlar tarafından tanınıyordu. Ayrıca Ferhat dağları delerken Şirini kimler delmemişti? Kerem düşündü taşındı, deretepe, anaavrat dümdüz gitti. Birkaç dağı delmeye kalkıştı, yıldı vazgeçti. Bir kaç filmde figüran olarak rol aldı yükselemeyeceğini gördü bıraktı. Ticarete atılıp zengin olup parasıyla aşkını dünyaya anlatmaya kalkıştı, işin erbapları onu hemen ticaretin dışına attılar. Aşkın ve aşığın kapitalizmde yeri yoktu çünkü. Aşkta kazanan bu sebeple kumarda kaybediyordu. Marks Kerem’i tanısa, ‘Kapitalizm de aşık olan kaybeder‘ derdi kesin. Para herkesi bozmuştu. Jüliet bile Romeo’dan inip Alfaromeoluya binmişti. Çıkış yolu bulamadı ve umutsuzluğa düştü. Umutsuzluk ve imkansızlık, olma olasılığının parapsikolojik kardeşidir. Bunu bilen Kerem umutsuzluğuna körükle gitti, kendisinin hem aşkta hem de kumarda kaybettiğini düşünüp oracıkta görkemli bir depresyona girdi. Doktorlar hastalığa ad koyamayınca hocalar cin ve şeytanlı teşhisler koyarak para kazandılar. Beyni onu aşkının ıstırabından kurtaracak bir savunma mekanizması üretti; nereye baksa Aslı’yı görüyordu: Ağaç Aslı, taş Aslı, hayvan Aslı, orospu Aslı….Bu ilkel mekanizma hem Kerem’in Aslı’ya olan mecburiyetini yoketti, hem de bu aşkın herkes tarafından öğrenilmesinin yolunu açtı. Madem Kerem’e göre her nesne Aslı’ydı o halde nesnelere tanımlarını yazmalıydı. Ve başladı, her yere, ‘Aslı gibidir’ yazmaya. Çok sonra tıp bu hastalığa ‘Noter Sendromu’ adını koydu. Ve bu saçma gelenek günümüze kadar ulaştı.