bildirgec.org

ferhat ile şirin hakkında tüm yazılar

Ferhat İle Şirin

gkhaslan | 09 March 2011 10:49

Ferhat ile Şirin tarihde çok ünlü aşk efsanelerindne biridir hepimizin bildiği gibi. Konusu yöreye göre farklılıklar gösteren bu öykünün temelini eski bir İran öyküsüne dayanmaktadır. İran’da Hüsrev-ü Şirin adlı öykü Türk halk öyküsü Ferhat ile Şirin adlı öykümüzün konusunu oluşturmuştur.Bu öykü edebiyatımızda Türk divan şairlerimizce meznevi olarak da yazılmıştır. Yöre olarak değişikliklere uğramış olan bu öykü İran ve Türkiye’nin yanında Balkanlar, Azerbaycan ve Orta Asya’da da bilinip anlatılmaktadır.

Noter Sendromu

nanotoni | 20 March 2008 13:43

Kerem işsiz güçsüzdü, bir hiçti. Tek sermayesi sonsuz aşkıydı. Aşk onu felç etmişti, Ferhat gibi dağları delmeye gücü yoktu, zaten taklit sevmezdi. Aşkını aşkına itiraf etti. Benim ol diye yalvardı, biliyordu ki bu aşktan kurtulmanın tek yolu ona sahip olmaktı. Aslı onu reddetmeye kıyamadı, ama böyle bir aşkın küllenmesini de istemiyordu. Bir şartla kabul edeceğini söyledi, imkansız bir şartla; bütün insanlar bu erişilmez sevgiyi bilmeli bilmeyenler de öğrenmek zorunda kalmalıydı. Kerem çaresizce imkansızın peşine düştü. Ferhat bile, koskoca dağları delmesine rağmen, sadece edebiyatla ilgilenen insanlar tarafından tanınıyordu. Ayrıca Ferhat dağları delerken Şirini kimler delmemişti? Kerem düşündü taşındı, deretepe, anaavrat dümdüz gitti. Birkaç dağı delmeye kalkıştı, yıldı vazgeçti. Bir kaç filmde figüran olarak rol aldı yükselemeyeceğini gördü bıraktı. Ticarete atılıp zengin olup parasıyla aşkını dünyaya anlatmaya kalkıştı, işin erbapları onu hemen ticaretin dışına attılar. Aşkın ve aşığın kapitalizmde yeri yoktu çünkü. Aşkta kazanan bu sebeple kumarda kaybediyordu. Marks Kerem’i tanısa, ‘Kapitalizm de aşık olan kaybeder‘ derdi kesin. Para herkesi bozmuştu. Jüliet bile Romeo’dan inip Alfaromeoluya binmişti. Çıkış yolu bulamadı ve umutsuzluğa düştü. Umutsuzluk ve imkansızlık, olma olasılığının parapsikolojik kardeşidir. Bunu bilen Kerem umutsuzluğuna körükle gitti, kendisinin hem aşkta hem de kumarda kaybettiğini düşünüp oracıkta görkemli bir depresyona girdi. Doktorlar hastalığa ad koyamayınca hocalar cin ve şeytanlı teşhisler koyarak para kazandılar. Beyni onu aşkının ıstırabından kurtaracak bir savunma mekanizması üretti; nereye baksa Aslı’yı görüyordu: Ağaç Aslı, taş Aslı, hayvan Aslı, orospu Aslı….Bu ilkel mekanizma hem Kerem’in Aslı’ya olan mecburiyetini yoketti, hem de bu aşkın herkes tarafından öğrenilmesinin yolunu açtı. Madem Kerem’e göre her nesne Aslı’ydı o halde nesnelere tanımlarını yazmalıydı. Ve başladı, her yere, ‘Aslı gibidir’ yazmaya. Çok sonra tıp bu hastalığa ‘Noter Sendromu’ adını koydu. Ve bu saçma gelenek günümüze kadar ulaştı.

kan

siirimsi | 06 February 2008 12:34

kalemimden

kan

damlıyor dostlar

ne yazsam

ne söylesem

nereye gitsem

geldiğim yerdeyim hep

güzel şeyler

söylesem

mis koksun diye

kelimelerimi

gül bahçesinde

yüzdürsem

ferhata dağları

bahşetsem

leylayı mecnuna

versem

karşılıksız sevmesem

er mektubu “görülmesin”

| 30 August 2007 12:52

Hatırla sevgili. Hani o günler vardı ya tam da yeni filizlenmişti sevdamız. Gizli mektuplarla büyüttük aşkımızı ve bedenlerimizi. Bıyıklarını ilk defa kestiğin o günü hatırlıyorum da ustura için ne hayaller kurmuştuk. Yatak odamıza koyacaktık. Nasıl masumduk yeni sevdamızla, her şeyi geride bırakıp saatlerce gözlerimizin içine bakardık. Her gün ortak yediğimiz çikolata paketlerine yazardın sevdiğini. Her hafta sonu sinemaya gidebilmek için biriktirdiğimiz paralar ve bir daha ki hafta parasız geçecek olduğumuzu düşünmeden. Evlilik aşkı öldürür derlerdi ve korkardık aşkımızı yitirmekten. Aynı üniversiteyi kazanmak için çok çalışırdık. Sıkıldığımız zamanlarda gelecek hayali kurarak biraz daha çalışırdık. Birbirimizi tanımak için sorduğumuz sorular ve sayfalarca anlattığımız mektuplarımızda hayatlarımızı birleştirmek için bizi tetikleyen itici güç sevgimizdi. Çocuklarımızın ismini bile koymuştuk her sevgili gibi. Kalbime dokunduğunda o şiirlerinle kendimi Leyla’sı gibi hissederdim Mecnunun. Bana yazdığın onca çocuksu şiirler dünyanın en iyi şairin kaleminden çıkan şiirlerden bile güzeldi. Şimdi geriye baktığımda ne kadar çocuksu. Ama hala en güzel şiirler benim için onlar. Gece evden kaçıp arkadaşımda kalıyorum diye sokakta ve soğukta geçirdiğimiz o geceyi zihnimden silmem mümkün mü?Bana ilk yıldönümümüzde bir sürpriz yapmıştın. Beni bir yere götüreceğini ve daha önce hiçbir yerde böyle bir şey görmediğimi iddia etmiştin. Ve haklıydın internetle ilk defa o internet cafede tanışmıştım. Belki de hiç kimse sevgilisini yıldönümünde böyle bir yere götürmemiştir. Ve en az senin kadar heyecanlanmıştım sadece yahoo sitesine girmekten ve ilk mail hesabı açıyor olmaktan. Biz istedik ve bütün hayallerimizi olmasa da büyük bir kısmını gerçekleştirmekte başarılı olduk. Aynı üniversiteyi kazanmasak da aynı şehirde idik. Kendi emeklerimizle düğünümüzü yaptık. Hayatlarımızı birleştirmek için o sihirli kelimeyi söyledik. EVET seninle evlenmeyi kabul ediyorum dedik karşılıklı. Şimdi ise seni ellerimde gönderdiğim asker yolunu bekliyorum. Seni her düşündüğümde kalbim sızlıyor. Gözlerim her defasında doluyor. Sana olan sevgim ne Mecnun ne Leyla ne Ferhat ne Kerem aşkına benziyor. Hem kim demiş onların aşkı en büyük aşklar diye. Kim demiş aşklar ölür diye. Ölmedi sapasağlam ayakta. Tam 12 yıldır. Hiç eksilmeden. Artarak. Dön sevgilim seni özledim. Hem de çok özledim. Şafak 1